
İsmail Pehlivan
‘Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde’!
“Halkım ben, parmakla sayılmayan
………..
Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de
Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.”
Pablo Neruda
Türkiye’de halk hareketi yeni bir boyut kazanarak, yeni bir sürece girdi. Hedefi siyasi iktidar! İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Ekrem İmamoğlu’na yapılan kumpas, ülkemizde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının ibarelerini taşıyor.
Muhalefet güçlerinin mücadeleyi daha kitleselleştirmek için meydanları terk etmemesine karşın siyasi iktidar da orantısız saldırılarını her alanda sürdürmektedir. Daha dün Hatay’da halkın tapulu zeytinlik bahçelerine çöken bir zihniyete de tanık olduk. Bu da gösteriyor ki AKP-MHP iktidarı hepimizin malına bir gün çökebilir.
Son günlerde yaklaşık 10 bin öğretmenimizi sürgün eden AKP-MHP iktidarı, telaş içinde bir ruh haliyle hangi tuşa basacağını şaşırmış durumda… Sudan gerekçelerle sürgün kararlarına imza atılabiliyor. Siyasi iktidarın anti-demokratik uygulamaları sonucu İmamoğlu’nun 34 yıllık diplomasının iptal edilmesi üniversiteli gençlerin meydanlara çıkmasını sağlarken; öğretmen sürgünleriyle de liseli gençleri harekete geçirdi. Liseli gençlerin okullarına ve öğretmenlerine sahip çıkarak en temel talepleri olan akademik demokratik haklarını araması, sürdürülen mücadelenin boyutunu daha da büyüttü. Ülkenin dört bir yanında gençler boykotlara devam ediyor. Gençler, barışçıl tepkilerle öğretmenlerini geri istiyorlar.
Bir yandan terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’dan medet bekleyerek ülkemizde sözde barış ikliminin tesis edilmesini sağlamaya çalışan Tek Adam Rejimi, öte yandan barışçıl eylemlere katılan gençlerimizi orantısız güç kullanılarak darp edip, yetmedi tutuklayarak, toplumsal barış için ne denli samimi olduğunu göstermiş oldu.
Hak-Hukuk-Adalet şiarıyla haklarının gasp edilmesine tepki gösteren (bir avuç yandaş dışındaki) toplumsal kesimlerin sesi her geçen gün daha da yüksek çıkmaya başladı. Meydanlara çıkan insanlarımızın temel talepleri daha iyi bir yaşam standardı ve yaşanan adaletsizliğin son bulmasına yönelikken, iktidarın saldırgan tavrı karşısında siyasi nitelikli bir içeriğe dönüştü; Tek Adam Rejimi’nin son bulmasına yöneldi.
Siyasi iktidarın despotçu, hak, hukuk tanımaz tavrına karşı yurttaşların demokratik laik cumhuriyet taleplerinin ateşlediği eylemler doğru bir strateji ve program ile erken seçimi zorunlu kılacaktır.
CHP’nin önderliğinde gerçekleştirilen mücadelede demokratik kitle örgütleri ile işçi ve memur sendikalarının kitlesel eylemlerde önemli bir rol oynadığı kuşkusuz yadsınamaz. Son günlerde eğitim işkolunda örgütlü sendikaların okullardaki kıyımlara karşı yürüttüğü mücadele, velilerin desteğini almaya mazhar oldu. Öğretmenlerine sahip çıkan gençlerimiz ilginç mücadele yöntemleri geliştirmeye devam ediyorlar. Çocukluk yıllarımızdaki oyunları masumane bir üslupla protestolarına uyarlamaları yaratıcılığı, bir ortak zekâ ürünüdür. Bu yaratıcı zekâyla baş etmek hiçbir babayiğidim harcı değildir.
Görüldüğü üzere tüm toplumsal sınıf ve katmalar bugünkü siyasi rejimden yaka silkmektedir. Türkiye karanlığa gömülmek isteniyor. Özellikle 19 Mart Darbesi’yle başlayan kaos ortamının daha karanlık günlere gebe olduğunu şimdiden görmemek siyasi körlüktür.
Siyasi iktidar toplumun hassasiyetlerini gözetmek zorundadır. Emeklilerimiz açlığa mahkum edilmiştir. İşçi sınıfı açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya mecbur edilmiştir. Enflasyon yurttaşlarımızın soluğunu kesmiştir. Zam, zulüm, işkence yurttaşlar için dayanılmaz bir eziyete dönüşmüştür. Yaşamın doğal akışı içinde yurttaşların mal ve can güvenliği ‘Tek Adam Rejimi’nin keyfi niyetine bırakılmıştır. Bu rejimin temsilcileri istediği herkesin hakkına, malına, mülküne çökmeyi kendinde hak olarak görmektedir. Nitekim 19 Mart’tan sonra diplomaların iptal edilmesi, iş insanlarının şirketlerine kayyum atanması bu anlayışın en ibret verici örnekleridir.
Yaşanan bu denli haksızlığa karşı toplumsal mücadelenin kitleselleşmesi ve siyasi iktidara yönelmesi kaçınılmaz bir sondu. 23 yıllık siyasi iktidar egemenlik sarhoşluğuna kapılmıştır. Halkın mutluluğu ve refahı için hiçbir karara imza atmayan, egemen güçlere adanmış bir iktidarın pervasızlığı artık çekilmez ve dayanılmaz bir hal almıştır.
Bıçak kemikte!
Sabır taşı çatladı!
İşte bundandır halk meydanları terk etmiyor.
İşte bundandır üniversiteli, liseli gençler okullarda boykot düzenliyor, meydanlara iniyor.
İşte bundandır işçi sınıfı işyerlerinde direniyor ve haksızlıklara karşı meydanlarda haykırıyor.
Bugün meydanlardaki halkın demokratik mücadelesi, 23 yıldır yaşanan zulme bir başkaldırıdır!