İsmail Saymaz
Babacan: 190 milyar doları 15 Temmuz'u yapanlar mı sattı?
DEVA Partisi lideri Ali Babacan, il binası açılışı için geldiği Bayburt'ta, sokakta halka seslenirken, karşısındaki dükkanın kapısında durmuş, olan biteni gözlemliyordum. Babacan'ın çevresinde yaklaşık 150 kişi toplanmıştı. Esnaf Babacan'ı ya kapılarının ağzından ya da camekanın arkasından dinliyordu.
Bir ara...
Aynı basamağı paylaştığım kişi kulağıma eğilerek, AK Parti'nin eski belediye başkanı olduğunu söyledi.
Yanındaki arkadaşı da yardımcısıymış.
Eski başkan halen AK Parti üyesiyken...
AK Parti'den çoktan ayrılan yardımcısı DEVA'yı destekliyormuş.
Söylediklerine hak verseler dahi Babacan'ı alkışlamaktan çekiniyorlardı.
Bayburt'taki bu korku, yol üzerindeki Kelkit'te ve son durağımız olan Gümüşhane'de de değişmiyor. Erdoğan'ın ceketini koysa kazandığı Trabzon ve Rize de farklı değil.
Bayburt
Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'da AK Parti'nin sosyolojik egemenliği var. Milliyetçi-muhafazakar olan bu yöre Erdoğan'ı yalnızca bir lider ve devlet başkanı değil, kimliğinin doğal temsilcisi görüyor. AK Parti ise hem parti, hem iş bulma kurumu, hem yardım ağı, hem de hemşeri örgütlenmesi sayılıyor.
En büyük patron, tabiatıyla hükümet. Memur ve emeklilerin maaşını, çiftçilerin ve esnafın kredisini o veriyor. Belediye başkanı, vali ve kaymakam, emniyet müdürü, jandarma komutanı ve şeyh AK Parti'den.
Mecburiyet caddesi
Bilirsiniz, küçük şehirlerin tek caddesi olur. Bu caddenin adı çoğunlukla 'Cumhuriyet' konduğu için halk arasında mecburiyet diye alaya alınır. Çünkü binlerce insan gün boyu tek bir caddede dolaşıp durur.
Bir vakitler Anadolu'nun gelişmesinin temsilcisi kabul edilen AK Parti, şimdi siyaseten mecburiyet caddesi.
Bu bir seçeneksizlik...
Çıkışsızlık.
Aslında yöre Erdoğan'ı hala seviyor.
Fakat bu bağlılık artık refah getirmiyor. Kendisini temsil etmekten aciz milletvekilleri ve basiretsiz yerel yöneticiler halka layık görülüyor. Alımgücü düşüyor. Esnaf kepengini siftahsız kapatıyor.
Zaten Bayburt'un biricik geçim kaynağı üniversiteliler, Kelkit'inki kuşburnu, Gümüşhane'ninki birkaç maden tesisi ve beş-on pestil fabrikası. Hayvancılık can çekişiyor.
Gümüşhane
Turizm dediğin, bir köy minibüsü kadar yolcu.
Halk mecburiyet caddesinde ileri geri yürümekten usandı.
Çıkış arıyor.
Ayak seslerine kulak kabartıyor.
Babacan, işte o adımlardan birini attı.
Salı günü Erzurum'da başlayan gezisi Bayburt, Kelkit, Gümüşhane, Trabzon, Rize ve Artvin'le devam etti. Erdoğan'ın kalesinde muhalif olmanın güçlüklerini yaşıyor.
Cılız protestolara uğramıyor değil.
Korku ve baskı ikliminden ötürü sessiz bir ilgiyle takip ediliyor.
Devlet kapısında ayağı olmayanlar, iflas topunu atmaya hazırlanan esnaf ve serbest meslek sahipleri Babacan'a rağbet gösteriyor.
Bir de beyaz-muhafazakarlar.
Zamanında yolu AK Parti'den geçen avukatlar, mimarlar ve üniversiteliler.
Babacan, "Türkiye'nin T'si, Ekonominin E'si, Kurtuluşun DEVA'sı Babacan" döviziyle karşılandı
Rüzgar İyi Parti'den yana esiyor
AK Parti'den koptukları için ve 'reis' gücünü hala korurken, 2023 seçimlerinde umdukları zaferi yörede elde etmeleri zor. Vaktiyle Erdoğan'a oy için çaldıkları kapılarda şimdilerde neden muhalif olduklarını anlatırken çok ter dökecekler. Ancak ben potansiyellerinin olduğunu düşünüyorum. Bir diğer açmaz da bugün rüzgarın İyi Parti'den yana esmesi. Akşener'in ciddi çıkış yaratacağı tahmin ediliyor.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı bakımından Bayburt ve Rize'de Mansur Yavaş'ın, Trabzon ve Gümüşhane'de Ekrem İmamoğlu'nun adı öne çıkıyor. Altılı masanın cumhurbaşkanı adayına bağlı olarak muhalefet başarı kazanabilir.
Erdoğan, cumhurbaşkanlığında birinci çıksa da partisinin oyu yüzde 50'nin altına inebilir.
MHP ise mezarlık sessizliğinde.
Etkili ortak aday gösterilirse Trabzon'da üç, Gümüşhane ve Rize'de birer milletvekili muhalefete geçebilir.
İsmail Saymaz ve Ali Babacan
Trabzon'dan Rize'ye seyrederken, 45 dakikalık yolda Babacan'a sorularımı yönelttim.
Dolar 17.50'yi, Euro 18 TL'yi geçti. Ne öngörüyorsunuz? Böyle devam eder mi?
ABD ve Avrupa olmak üzere merkez bankaları (MB) para politikalarını sıkılaştırma sürecine girdi. Merkez bankalarının bağımsız bir şekilde enflasyona, sermaye hareketlerine, döviz kuruna bakıp doğru olanı yapmaları gerekir. Bizde Merkez Bankası, Cumhurbaşkanının talimatı olmadan kıpırdayamıyor. Dünyada gelişmeleri okuyan, doğru tepki verebilecek teknik kapasite Cumhurbaşkanı'nda yok. Bilmek zorunda değil. Ama bilenlerle işi götürmesi lazım. Konu Merkez Bankası ise karışmaması lazım. Bunu yapmıyor. İnat ediyor. İnat devam ederse... Merkez bankalarının sıkılaştırma süreci de devam edecek gibi görünüyor. Bu iş kötüye gider.
Nereye varır?
Sıkılaştırmanın hızına bağlı. ABD Merkez Bankası bu kadar hızlı yapmayı düşünmüyordu. Bir yandan Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği arz kaynaklı enflasyon baskısı, bir yandan pandemi sebebiyle basılmış olağanüstü paranın son aylarda Avrupa ve Amerika'da tüketime yönelmesi enflasyonu iki taraftan yükseltiyor. Enflasyon yüzde 5'e çıktı diye panik oluyorlar. Hemen sıkılaştırma... Ya miktarı geri çekiyorlar ya da faizi yükseltiyorlar.
Bize yansıması ne olur?
Daha yüksek döviz kuru. Merkez Bankası gereken adımları atmazsa kötü olur. Şimdiye kadar 190 milyar doların üzerinde bir döviz satışıyla bir miktar dengelemeye çalıştılar.
127 milyar dolardan 190 milyar dolara mı çıktı?
Hesabımıza göre 1 Ocak 2019'dan 30 Eylül 2020'ye kadar 21 aylık dönemin toplamı, 130 milyar dolar. Aralıktan bugüne en az 60 milyar dolar daha satıldı. "En az" diyorum çünkü geçen sene açıkladıkları bazı verileri açıklamamaya başladılar. Nasıl TÜİK bazı verileri kararttı. Merkez Bankası de kararttı.
Kur Korumalı Mevduat ile her geçen gün aktarılan servet de artıyor.
Biliyorsunuz, iki kanaldan ödüyorlar. Bir Hazine, bir Merkez Bankası'den. Hazine'den ödedikleri rakam için ek bütçeye 30 milyar koydular. Merkez Bankası parayı basıyor, veriyor. Ucu açık enflasyon riskine sürüklendi ülke. Ne olacak? Kur arttıkça KKM'ye devlet daha çok kaynak arayacak. Kaynağı Merkez Bankası, daha çok para basarak sağlayacak. Yüksek kur-yüksek enflasyon... Tam bir sarmal. Biz gelir gelmez bunu bitireceğiz.
KKM'yi?
İlk gün kapatacağız.
Trabzon'da hükümete Merkez Bankası ve TÜİK yönetimlerini değiştirmeyi önerdiniz.
Temerrüt riskini azaltmak ve kuru biraz sakinleştirmek için "İki kuruma yeni kadroları ata, elini ayağı çek" dedim. Bunu yapsınlar kötüye gidiş durur. İyileşme başlar mı? Hayır. Ama kötüye gidiş durur.
Yoksa...
Türkiye, Rusya'dan doğalgaz alıyor. Doğalgazın ödeme günü gelecek, ödeyecek döviz kalmayacak.
Merkez Bankası, faizi sabit tuttu. Nasıl yorumluyorsunuz?
Bağımsızlığı olmadığı için, Merkez Bankası'nın değil, Erdoğan'ın kararı. Resmi Gazete'de bir mevzuat yayınlandı. Devlete borcunu geciktirenlerin ödeyeceği faiz aylık yüzde 2,5'a çıkarıldı. Merkez Bankası, aylık yüzde 1,1 ile bankalara borç veriyor. Vatandaş SGK primini geç öderse yüzde 2,5 devlete faiz ödüyor. Bu nass'la nasıl izah edilecek?
Erdoğan, enflasyon için "15 Temmuz'un devamı olarak gördüğümüz bir badire" dedi.
Ayıp ya! Gerçekten, çok ayıp! Bu ne, biliyor musunuz? 15 Temmuz darbe girişimine karşı vatandaşlarımızın kahramanca ortaya koyduğu direnişi sıradanlaştırmak ve ucuzlaştırmaktır. Altı yıl geçmiş, Allah aşkına. 34 yıllık enflasyonu iki yılda tek haneye düşürdük. O gün hükümetin başındaydı. Bilmediği için, enflasyonla mücadele nasıl yapılır, sadece başarının üzerinde sörf yaptı. Yoksa kendi katkısı olsa bugün yapabilmesi lazım. Bugün niye yapamıyor?
Cumhurbaşkanı da sizin için "Ben imza atmasaydım yapamazdı" diyor.
Ben de diyorum ki; at imzayı, tekrar olsun. Enflasyon dünyada da var ama yüzde 5-7. Petrolde daha yüksek. Petrol 70 dolardan 100 dolara çıktıysa Türkiye'de de mazotun 7 liradan 10 liraya çıkması lazım değil mi? Niye 30 TL'yi buldu? Aradaki fark, kötü yönetimin farkı. Enflasyon patladıysa asıl sebebi döviz kuru. 190 milyar doları 15 Temmuz'u yapanlar mı sattı? Onlar sattırdı? 190 milyarı hür iradeleriyle sattılar. Merkez Bankası'nın döviz rezervini boşalt. Merkez Bankası'na yanlış talimatlar var. Hukuk-adalet bırakma. Dış politikada her türlü yalpayı yap. Sonra da "Enflasyonun yükselmesini 15 Temmuz'un devamı olarak görüyoruz" (de.) Ayıp gerçekten ya.
Cumhurbaşkanı satılan araç sayısının artışını refaha dayanak olarak gösteriyor.
Araba alabilen kaç kişi var? Gelsin, Trabzon'da emeklilerle konuşsun, bakalım. Bırak araba almayı, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor insanlar. Araba alan birkaç yüz bin kişinin imkanı olabilir. Bir kısmı daha da değerlenecek diye elindekini harcıyor olabilir. Gerçeği değiştirmiyor ki. Birkaç yüz bin kişi araba alıyor diye milyonların çektiği açlığı ve sefaleti görmemek... Kimi kandırıyor? Gelsin Trabzon'da, Gümüşhane'de, Bayburt'ta anlatsın. Emekli diyor ki "3500 TL ile geçinemiyorum" Emekliye gitsin, "Öyle deme, senin durumu iyi, bak millet araba alıyor" diye bir anlatsın, bakalım. Kabul eder mi insanlar?
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, "2002'de 1 milyon haneye sosyal yardım verilirken, 2021'de 4.3 milyona yardım ulaştırılmıştır" diye tweet attı. Bu rakam bize ne anlatır?
"Daha fazla kişiye destek veriyoruz" diye övünmek kendi suçunu itiraf etmek. Demek ki daha fazla sayıda kişiyi yardımlara muhtaç bırakmışsınız; övünüyorsunuz. Bazı bakanları Erdoğan, herhalde özellikle görevlendirdi. Paratoner gibi milletin dikkatini çeksin, sansasyonel şeyler söylesin ve insanlar bu isimlerle oyalansın. Onlarla insanları meşgul edip asıl sorumlu olan kendisinin üzerindeki baskıyı, yükü ve eleştiri oklarını başkalarına yöneltiyor. Yoksa bugün herhangi bir bakanın Merkez Bankası'na, TÜİK'e sözünün geçmesi mümkün mü? Sözü geçen, Cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanı üzerinde etkisi olan var mı?
Bazı çıkar çevreleri kararlar aldırıyorlar.
Hangileri?
Mesela ithalat oluyor, buğday ithalatı. Çok özel izinlerle yapılıyor. Serbest piyasa yok oralarda. Ette öyle, pamukta öyle, mısırda öyle.
İnşaat?
Onlar da çok yakın. Azerbaycan'daki otobüsteki telefon görüşmesi manidardır. Arayıp cepten cebe... Rize'deki çay üreticileri cepten cebe konuşamaz, memleketi olmasına rağmen. Büyük çapta devlet kaynaklarını kullanarak iş yapanlarla cepten cebe konuşuyor. Onların pek çok kararda etkisi oluyordur. Kendi menfaatlerine karar aldırıyorlardır. Dışarıdan gözleyince görüyorum.
İç çatışma ihtimalinden söz ediliyor. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da değindi.
Hükümetin "Ortalığı karıştırayım, güvenlik sorunu çıkarayım, iktidara destek olarak dönsün" şeklinde kirli hesabı varsa yazıklar olsun. Ama bizim siyasi sorumluluk taşıyan insanlar olarak felaket tellallığı yapmamız doğru olmaz. Hükümeti uyarmamız gerekir. Çünkü devletin elinde bu tür karışıklıkları körükleyebilecek enstrümanlar var. Tarihimizde çok acı sonuçlar oluşmuş. Devletin görevi, iç barışı etkileyecek hususlarda tedbir almaktır. İç karışıklık çıksın, bundan faydalanayım; böyle kirli hesap yoktur diye ümit ediyorum.
Altılı masa 21 Ağustos'ta toplanıyor. Bu, son toplantı mı?
Birinci turun son toplantısı. Ama hangi periyotlarla devam ederiz... Herhalde tekrar CHP'nin ev sahipliği yapması gerekir.
Olacak mı?
Olması gerekir. Konuşacağımız çok işimiz var. Altılı masanın işi bitmedi ki, toplantısı bitsin. Sadece liderlerin sonraki toplantısının ne zaman olacağını konuşmadık.
İki meseleye odaklanılıyor. Ortak aday olacak mı? Altılı masa ittifaka dönüşecek mi?
Altılı masanın ortak adaylıkla ilgili iradesi ve ittifaka doğru atılmış bir adım var. Asıl önemli olan, geçiş sürecinin yol haritası. Parlamenter sisteme geçinceye kadar ülke nasıl yönetilecek? Cumhurbaşkanının parlamenter sistemin ruhuna uygun şekilde yönetmesi, kendisini destekleyen partilerin iradelerini dikkate alması lazım. Teknik detaylar var. Biz çalışmasını hemen hemen tamamladık. Karar verilmesi gereken hususlarla ilgili bir tablo kurguladık. Önümüzdeki hafta son rötuşları yapacağız. Daha sonra "Çalışmayı bitirdim" diyen partilerle ikili üçlü görüşebiliriz. Bir olgunluğa ulaştıktan sonra genel başkanların oturduğu masaya gelecek.
Tekrar sorayım: Altılı masaya ittifaka dönüşür mü?
Onun adını koymadan önce konuşulması gereken hususlar var. Geçiş sürecini konuşmak istiyoruz. İttifak diye başlayıp sonradan itilafa dönmesin. Ön koalisyon yapabiliriz. Ön koalisyonu oluşturabilirsek ortak adayımız rahat eder.
Ön koalisyondan kastınız ne?
Koalisyon protokolünün seçimden önce yapılması. Ortak protokolle seçime girilmesi.
Neye yarayacak?
Ortak aday ve altı parti ilkeler ve hedefler açısından aynı şeyi söyleyecek. Aksi halde adaya "Ekonomiyi nasıl düzelteceksin?" diye sorsalar ne diyecek? "Altı partiye dönüp sorayım" mı diyecek, kafasına göre mi konuşacak? Ciddi mesele bu. Altı ayrı cevap alırsa vatandaş, güven oluşturmak zor olur.
Ortak adayı nasıl belirleyeceksiniz?
Herhalde her parti ilk önce kendi içerisinde değerlendirme sürecinden geçecek. Her partinin listesi olur diye tahmin ediyorum. Bir noktada genel başkanlar listesini koyar. Ortak isimler hangileri? Herkesin kısa listesindeki isimler örtüşüverirse işimizi kolaylaştırır.
Araştırmalara bakılacak mı?
Bakılır tabi. Güvenilir araştırmalar lazım. Araştırmaların bir kısmı toplumu ölçmeye, bazıları toplumu etkilemeye çalışıyor. Şu da var: İsimleri birkaç ay toplumun tartışması çok faydalı.
Ne zaman ete kemiğe bürünür?
Seçimler zamanında yapılırsa dört beş ay önce konuşmaya başlamak lazım.
Ocak ayı gibi.
Ocak iyi bir zamandır. Son dakikaya bırakmamak lazım.
Ortak aday olmayabilir mi?
O da ihtimal dahilinde. O da b planı.
Var mı b planınız?
Var tabi. DEVA Partisi'nin genel başkanı, DEVA Partisi'nin adayıdır.
İşaret edilen ortak adayı siz de benimsemeyebilirsiniz. O zaman ne olur?
Mutabakatla olacak. Oylamayla olmayacak ki. Altı partiden dördü "Evet" dedi, ikisi "Hayır" dedi. Ona ortak aday denmez ki. İki parti "Hayır" dediği adayı destekler mi?
Ön koalisyonda, kabine ve bürokratlar önceden belirlenmeli mi?
Önce yapılacak işi tanımlayalım.
Yani?
Geçiş sürecinde ülke nasıl yönetilecek? Cumhurbaşkanı yetkileri, kabinenin çalışma usulü.. Sistem nasıl işleyecek. Mutabakat sağladıktan sonra her parti isimler çalışabilir.
Ortak bir kabine?
Seçimlerden sonra ülkeyi ortak yönetme iradesi olacaksa, ortak yönetme iradesindeki partilerin ülkenin nasıl yönetileceğinde söz sahibi olması lazım. Yapıyı seçimden önce ilan etmek gerekiyor.
Peki, altılı masa birden çok ittifak oluşturabilir mi?
Altılı masada hiç konuşmadık. Sayın Davutoğlu, "Üç parti (Saadet, Gelecek ve Deva) deklarasyon yapalım" diye önerdi. Partinin yetkili organlarına götürdük. Başkanlık kurulunda 21'de 21 reddedildi. Bir arkadaşımız bile desteklemedi. O bizim kendimizi nasıl tanımladığımızla ilgili bir konu. İstemiyor arkadaşlarımız.