Atatürk'ün farkı

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleriyle sorunlu kesimlerin savlarına bakansanız, Osmanlı İmparatorluğu’nu Atatürk dağıtmış zannedersiniz.

Oysa Osmanlı İmparatorluğu miadını doldurmuş, toprak kaybetmeye başlamış, sanayi devrimini yakalayamamış, askeri teknolojisi, donanması geri kalmış, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, zaten dağılmış bir imparatorluktu.

Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kurtardığı Anadolu toprakları üzerinde, 20. Yüzyılın gerçeklerine uygun, çağdaş, laik bir ulus-devlet kurmuştur. Yaptığı devrimlerle Osmanlının köhnemiş toplum yapısını da modernleşme yolunda dönüştürmeyi başarmıştır.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti, aksayan demokrasisi, yok edilmeye çalışılan laik yapısıyla bile Atatürk’ün attığı sağlam temeller sayesinde çağdaş devletler topluluğunun bir üyesidir. Ortadoğu çoğrafyasında Türkiye’nin nitelikleriyle kıyaslanabilecek, model alınabilecek tek bir ülke yoktur. Son dönemlerde yere göğe sığdırılamayan Arap ülkeleri arasında demokrasiye sahip, insan haklarına saygılı, kadın-erkek eşitliğini amaç edinmiş, eğitimde, bilimde, teknolojide çağı yakalamış tek bir ülke de yoktur.

Türkiye’de bazı kesimlerin özendiği bu ülkeler,  21. Yüzyılda, “kadınlar tek başlarına araba kullansınlar mı, kullanmasınlar mı, yanlarında erkek olmadan sokağa çıksınlar mı çıkmasınlar mı, sinemaya gitsinler mi, gitmesinler mi” diye tartışan ülkelerdir. Bu ülkelerin Türkiye’nin özeneceği hiçbir yönleri yoktur.

KURTULUŞ VE KURULUŞ

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde ortaya atılan iki proje vardır. Birincisi Abdülhamit’in imparatorluğu Anadolu ve Ortadoğu çoğrafyasında ayakta tutabilmek için geliştirdiği Panislamizm projesidir. İkinci proje ise Enver Paşa’nın Orta Asya’daki Türklerin başına geçip oradan imparatorluğu kurtarma hayaline dayalı Panturanizm projesidir. Bu iki projede,  o dönemin somut koşullarına, tarihin akışına uygun olmayan hayal maceraperest projelerdir, nitekim hayata geçmeleri mümkün olmamıştır.

Tarihi doğru okuyan Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Bu hayallerin peşinden koşmamış, gerçekçi bir kavrayışla Anadolu’yu kurtarmış ve modern bir ulus-devlet inşa etmiştir. Bu inşa süreci de hiç kolay olmamıştır. O koşullarda Osmanlının İslami kimliği, buna dayalı toplumsal yapısı ve kurumları uluslaşmaya ve ulus-devlet inşa etmeye ciddi engeller çıkaran faktörlerdir.

Atatürk ve kurucu kadrosu, Türk uluslaşma projesiyle ulus ve ulus bilinci kurarak, mezheplere ve tarikatlara bölünmüş toplumun ortak paydası olarak “Türk vatandaşlığı”nı inşa etmişlerdir.

Atatürk ve arkadaşları bu devrimi gerçekleştirirken Büyük millet Meclisi dahil büyük bir direnişle karşılaşmışlardır, büyük mücadele vermişlerdir. Uluslaşma ve ulus-devlet kurma sürecinde kısa aralıklarla çıkan isyanlar bu mücadelenin zorluğu hakkında fikir verir.

Atatürk’ün bıraktığı emaneti, insan haklarıyla, gelişmiş demokrasiyle, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle, eğitimde,  bilimde, teknolojide çağı yakalayarak yükseltmek için çaba harcamak gerekirken, artık tarihte kalmış, canlanması mümkün olmayan imparatorluk hayali ve Arap özentisiyle zaman kaybetmek, Türkiye’nin geleceği açısından yapılabilecek en büyük hatadır.

Emperyalizmin elinde oyuncağa dönmüş, laiklikten ve demokrasiden çok uzak Arap ülkeleri Türkiye’ye model olacak ülkeler değildir ama Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, o ülkelere model olacak niteliklere sahiptir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi