Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Artık 'SAVAŞ' diyebilir-mişiz!

Saray Medyası bir rahatladı bir rahatladı.. O kadar olur!

Öyle ya, geçtiğimiz hafta boyunca kıvranıp duruyorlardı. İdlib’de yaşananlara ne ad verilecek? Hadi bir şeyler uydurduk diyelim, kim ne yapıyor nasıl izah edilecek?

Sıcak çatışmaların yaşandığı ve 2 askerin (daha) hayatını kaybettiği üç gün önceki haber, örneğin Sabah’ta “ılımlı muhaliflerden taarruz” diye verilmişti.

Hürriyet, muhaliflerden bile daha ılımlıydı, onlar Neyrab Köyü’ne girerken, “rejim unsurlarının” da karşılık verdiğini yazıyordu. Yazarken, bu duruma isim koymaya bile gerek duymuyordu.

Yandaş medyanın en ateşli çocuğu Yeni Şafak “operasyon” demeyi tercih etmişti. Ancak, diğerlerinden farklı olarak, çatışanın sadece “muhalifler” olmadığını.. TSK’nın da işin içinde olduğunu ifşa edivermişti: “TSK ve muhalifler Şam rejimine karşı büyük bir operasyon başlattı.”

Operasyon mu? Harekat mı? Savaş gibi mi?

Kafalar da haberler de karıştıkça karışırken, mesele, stratejist Metin Gürcan’ın “CEBİRLİ YÜRÜYÜŞ” tanımına kadar vardı.

Neyse ki Reis çıktı ve “adını” koydu: SAVAŞ: “İdlib’de yoğun bir, BEN BUNA SAVAŞ DİYEBİLİRİM, şu anda orada devam ediyor. Rejim İdlib halkına zulmü durdurmadığı sürece bize oradan çekilmek söz konusu değil. Ateşkesi ancak bu şekilde yapabiliriz.”

***

Reis, durumun adını koymakla kalmadı. BEN / BİZ diyerek Türkiye’nin ve dolayısıyla TSK’nın bu savaşın bir cephesi olduğunu ilan etti.

Oh, nihayet! Saray Medyası ne diyeceğini biliyor artık.

Doğrusu, aralarında BirGün’ün olduğu birkaç gazetenin, aralarında Medya Mahallesi’nin olduğu birkaç televizyon programının dışında ne diyeceğini bilemeyenler de rahatlamıştır.

Durum artık netleşti:

TÜRKİYE SAVAŞTA. ERDOĞAN SURİYE’YE SAVAŞ AÇTI. Rejim güçleri dediği Suriye Ordusu, Suriye topraklarından çekilmedikçe de SAVAŞ sürecek.

Ver mehteri... As bayrağı...

Şehitlere tören yapalım. Nasılsa mekanları cennet ya, ağlayıp sızlamayalım. Hatta -son örnekte olduğu gibi- sayıları 5’ten azsa haberleri köpürtmeyelim.

Bir de...

ERDOĞAN NASIL SAVAŞ İLAN EDEBİLİR diye sormayalım. “Aman, milliyetçi hassasiyete dokunur diye” sormayı aklımıza getirmeyelim.

Oysa...

***

Reis için hazırlanan son anayasada bile şöyle yazıyor:

“92. Madde

Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir.”

Meclis kapalı mı peki? Hayır! Yeni vergiler.. Kadınların haklarını ellerinden alacak yeni düzenlemeler falan için harıl harıl çalışıyorlar. O halde nasıl oluyor da, Reis çıkıp “bir savaşta başkomutan olmanın tarifsiz gururu” (!) ile savaştan söz edebiliyor? “Adını koyuyorum işte, savaştayız” diyebiliyor?

Diye sormayacağım elbette.

Söz edebiliyor. Savaş ilan edebiliyor. Bu ülkenin evlatlarını iktidarın bekası için ölmeye gönderebiliyor.

Zira, TOPLUM / MUHALEFET / MEDYA / AYDINLAR SUSUYOR

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi