İsmail Pehlivan
Anadolu Aleviliği’nde Kadının Yeri Var mı?
“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde”
Hünkar Hacı Bektaş Veli (13. Yüzyıl)
Kadın ile erkeğin toplumsal cinsiyet rolleri ve eşitliği konusu doğru bir zeminde ele alındığında ayrımcı bir yaşam kültürüyle karşılaşmaktayız. Toplumlar tarihine baktığımızda kadının ikinci cins olmaktan kurtulamadığını görmekteyiz. Kadının bu durumu bir anlamda üretim ilişkilerindeki itildiği rol ile alakalıdır. Anadolu Aleviliği’nde ise toplumsal cinsiyet algısı, kadın-erkek eşitliğinde önemli bir anlayış birliğini teşkil etmektedir. Bunun çeşitli gerekçeleri vardır. Kadın üstlendiği rol gereği ikincil değildir. Cem ibadeti bunun en belirgin yaşam bulduğu alandır. Cem’de kadın ile erkek cinsiyetlerinden arınarak; “CAN” olarak aynı mekânı paylaşırlar.
Anadolu’da toplumsal kimliği ile tarihe mal olmuş Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) yapılanması; tarihine damgasını vuran bir Alevi kadın örgütlenmesidir. Batıni felsefi anlayışın inancıyla bütünleşen Fatma Ana, Kadıncık Ana, Hatun Ana, Anşa Bacı, Gönül Ana, Elif Ana vb. kadınlar bu örgütlenmenin önderleridir. Hayatın her alanına dokunan ulu-veli nitelikli bu kadınları bağrında taşıyan örgütlenme modeli inançsal, sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda toplumun bir arada yaşamasının öncüsü olmuştur.
"Günümüzde böyle nitelikli kişilikler var mıdır?" dersek karşımıza kocaman bir soru işareti çıkmaktadır. Tarihsel süreç içinde gelenekten uzaklaşmaya başlayan Aleviler, ne yazık ki kadın öncülerden mahrum kaldılar.
ALEVİLİK’TE KADIN EŞİT. YA ALEVİLER’DE…
Alevi kadınının bugün inanç merkezlerinde ve demokratik kitle örgütlerinde varlığı yok denecek derecede azdır. Çeşitli vesilelerle yapılan konferanslar ve paneller içerik olarak kadını ön plana çıkarsa da Alevi kadınlarını sosyal ve inançsal yaşamda hakkettiği yerde göremiyoruz.
Alevilik’te kadının konumuna ilişkin olarak “idealize edilen” ile “yaşanan” arasındaki farklılaşmayı cemevlerinde ve Alevi örgütlerinde çok net görmekteyiz. Cemevleri ve derneklerde erkek egemen bir kadro hüküm sürmektedir.
Kent yaşamında Alevi kadınının gündelik ve inançsal yaşamın ayrıntılarına nüfuz edebilmesi için bilimsel çalışmaların yapılması zorunlu bir görevdir. Alevi kadının inançsal yaşam içindeki konumu yadsınamayacak kadar önemlidir. Alevi kadınının sosyal ve inançsal yaşamdaki rolünü ortaya koymak ve bunun üzerinden örgütlenmede nasıl bir iş ve görev bölümü gerektiği konusu soru işaretleri olarak yerini korumaktadır.
Avrupa’da Alevi bilim insanı kadınların öncülüğünde yapılan, Alevi kadının sosyal ve inançsal yaşamdaki rolü üzerine gerçekleştirilen çalışmalar örnek teşkil etmektedir. Türkiye’de de bu gibi çalışmalar dönem dönem yapılmaktadır. Lakin devamlılığı olmadığı zaman dar alanda kalarak toplumun geneline yayılmamaktadır.
ALEVİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ SORUNLU!
Bugünkü Alevi örgütlenme modeli sorunlar yumağıdır.
Kadın yok. Genç yok. İnanç yok.
Dolayısıyla canlar Cemevleri’nden uzaklaşıyor.
Çünkü canların gereksinim duyduğu inancın öğretisi yeterince anlatılamıyor. Cemevleri’nin yapılanması da sorunludur. “Ocak Dedeliği” yerine ikame ettirilen “Dedebabalık” ve “Cemevi Dedeliği”, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur! Cemevlerinde geleneksel Anadolu Aleviliği’nin öğretilerine rastlamak neredeyse mümkün değil. Cem ayini, çok sıradanlaştırıldığı için ve Sünni’ce söylemler yoğunluk kazandığından bir çekim merkezi olmaktan uzaklaştı. Canlar “ikrar”sız, Dede “talip”siz, talip “Dede”siz kaldı. Alevi örgütlenmesinin kadim yapısını günümüze taşıyacak olan “musahiplik” terkedildi.
İlmin, irfanın, erkanın tüm güzelliklerinin hayat bulduğu “Musahipli İkrar Cemleri” artık yapılmıyor.
ALEVİ İNANCINDA EROZYON
Alevi inancı erozyona uğruyor ve her geçen gün kan kaybediyor. Devlet ve siyasi iktidarın da sistematik olarak Alevilere yönelik yoğun bir asimilasyon faaliyeti içinde olduğu gözden kaçırılmamalı.
Bunun önüne ancak bilimin ışığında modern kent yaşamına uygun değişim ile geçilebilir. Alevilik öğretisinin ışığında geleneksel kaidelerle oynamadan, kadını ve gençliği önceleyerek toplumsal uyanış için yoğun çaba sarf edilmelidir.
Aleviler, kadınsız ve gençliksiz Yol’a revan olamazlar.
“Yol cümleden uludur”! denir. Lakin “cümle” yok olursa “Yol” orta yerde kalır. Hakk-Muhammed-Ali batini özlü inancın önderleri olan Ocak Dedeleri ortaya çıkıp sorumluluklarını yerine getirmelidir. Talip te Dedeler’in yapacağı hizmeti desteklemelidir. Çünkü “Yol ve Erkan”dan Dede kadar talip te sorumludur.
Aksi halde yarın çok geç olabilir.