Ayşenur Arslan
29 EKİM: BERABER VE SOLO SUSANLAR!
Yıllar öncesinden bir yarışma programını hatırlıyorum.
Soru şuydu: “Osmanlı’da uçak var mıydı?”
Karadenizli bir baba yarışıyor. Oğlu ve gelini -ya da kızı ve damadı- hemen arkasında koçluk yapıyor.
Konu hakkında hiçbirinin fikri yok. O nedenle akıl yürüterek yanıtı bulmaya çalışıyorlar.
Uzun müzakerelerden sonra şu noktaya varıyorlar: Atatürk devrinde -belli ki zihinlerinin bir köşesinde uçakla bir fotoğrafı kalmış- uçak vardı. Tamam! Peki Atatürk Osmanlı’dan önce miydi sonra mı? Derken zihinlerinin o köşesinden bir “ipucu” daha çıkıyor: Vahdettin -tesadüfe bakın babanın adı da Vahdettin- Osmanlı. O kadarından eminler. Geriye, Atatürk ondan önce mi yaşamıştı sonra mı, bunu bulmak kalıyor.
Şaka gibi ama değil.
Sonuçta, Atatürk’ten yola çıkarak “Osmanlı’da uçak vardı” HİSSİNE kapılıp soruyu biliyorlar.
O anların aklımda bu kadar net biçimde yer etmesinin nedeni, duyduğum utanç.
O insanlar adına. Kendi adıma. Ülkem adına. Ve elbette İLİM - İRFAN demek olan Cumhuriyet adına!
*. *. *
100. Yılı nedeniyle haftalardır cumhuriyeti konuşuyoruz. Erdoğan’ın bakış ve tutumunu tartışıyoruz.
Sanırsınız sürpriz! Hatta şok! Sanki yıllardır, giderek daha net ve cüretkar bir politikayla Atatürk Cumhuriyeti’ni didikleyip parçalayan.. Mezarına kürek kürek toprak atan.. Atatürk adını her yerden silmeye çalışan kayınçomuz! Bir şaşırma bir şaşırma!
En -güleyim mi utanayım mı karar veremediğim- ilginç tutum da teselli makamında söylenenler:
“İktidar varsın kutlamasın. Halk cumhuriyetine sahip çıkar, kutlar..”
Farkında değiller mi, değil misiniz?
İktidar devlet aygıtını ele geçirdi. Toplumu, kendi paradigmasına göre yoğurmak için tüm imkanları seferber etti. Hangi halk? Bugün, başta iç ve doğu Anadolu olmak üzere memleketin dört bir köşesi tarikatlara teslim. Çocuklar okul yerine -ya da yanı sıra- medreselere gönderiliyor.
Çünkü..
*. *. *
Çünkü karşı devrim neredeyse 75 yıldır cumhuriyeti içerden kemiriyor. Kırılma noktalarını hatırlarsınız elbette.
* Köy enstitülerinin CHP döneminde iğdiş edilip Demokrat Parti döneminde katledilmesi.. Eğitimin, bilimin Anadolu’dan çekilmesi..
* “BOŞLUĞUN” iktidarlar tarafından beslenip büyütülen aşiretler ve cemaatlerle doldurulması..
* Derken çok önemli bir adım daha: 12 Eylül ile Türkiye’ye siyasal İslam gömleği giydirilmesi.. Dahası, özelleştirme hamlesi ile, aynı zamanda birer toplumsal proje olan fabrikaların, sanayi komplekslerinin yok edilmesi..
* Aydınlanma / akıl karşıtı politikanın, cumhuriyete yönelik bir NEFRET AKIMI haline gelmesi.. Getirilmesi..
* Kadınla erkeğin ayrılması… Ayrıştırılması.. Bilumum siyaset erbabının, halkın inançlarına saygı adına ve elbette oy kaygısıyla bunu görmezden gelmesi..
*. * . *
Yazının başındaki Vahdettin anısı durup dururken gelmiş değil aklıma.
Erdoğan’ın apaçık bir meydan okuma diye yorumlayabileceğimiz 29 Ekim programıyla verilen mesaj hayati önemde.
29 Ekim günü Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamalarında öne çıkan, 100 askeri gemi ve onlarca savaş jetinin Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan’ı selamlayacak olması.
Peki, Erdoğan o selamı nerede alacak?
Bildiniz! Vahdettin Köşkü’nde.
İktidar adım adım, ilmek ilmek ördü politikasını. Yokladı.. Hamle yaptı.. Kimi zaman geri adım attı... Kimi zaman hamlesini bir adım ileri götürdü.. Ve Türkiye’yi bugüne getirdi.
Ağzından Atatürk’ü düşürmeyenler ne yaptı peki? Kim, nerede, nasıl diye sormayın. Biliyorsunuz işte!
BİZ, SİZ, ONLAR..
BERABER VE SOLO SUSANLAR..
Köşede kenarda bir fikir kırıntısı kaldıysa da onu es geçip, haydi eller havaya 100. Yılı konserler, klipler ile kutlayanlar. Aaa tabii bir de, iktidarı Atatürk’ün adını anmadı, şunu bunu yapmadı diye kınım kınım kınayıp ayıplayanlar!