Mithat Sancar: Kobani davası siyasi intikam, kumpas davasıdır
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. Kobane davasına ilişkin konuşan Sancar, "Bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız. Kobane davası kapatma davası gibi temelsizdir ve çökmeye mahkumdur" dedi.
HDP'ye yönelik kapatma davasının hazırlığını Terörle Mücadele Şubesi'nin Savcı'ya talimatla başlattığını söyleyen Sancar, "Savcı'nın dosyada unuttuğu belge, emniyetin yargıya nasıl talimat verdiğini açıkça gösteriyor" dedi.
Sancar'ın satırbaşları şöyle:
Kobani davası
"(Kobani) Herkesin şunu net olarak bilmesini istiyoruz. Bu siyasi bir intikam davası... Bu yıllardır süren darbe planının belki de en önemli kavşağıdır. Bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız. Kürt halkının siyasette özne olmasını ortadan kaldırma çabasıdır. Hukuk, hakikat, belge, bilgi yok bu davada. Kapatma davası gibi temelsizdir ve çökmeye mahkumdur.
HDP'ye kapatma davası
(Kapatma davası) AYM'nin açtığı bu kapıdan, hukukun aşığının bir nebze girmesine imkan tanımaktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı boşuna zaman harcamamaldırı. Demokratik siyaset imkanlarını yok etmenin parçası olmamalıdır. Bu dava gündemden düşsün, yeni bir adım da ortaya atılsın.
Kobani davasının başlangıcı 7 Haziran seçimlerinden sonraya denk geliyor. Sandıkta ağır yenilgi alan AKP, Genel Başkanı'nın ağzından bu partinin yöneticileri bunun bedenili ödeyecektir diyor. Davayı başlatan bu sözlerdir. Mesele açıkça anlaşılıyor. Kaybetmenin acısını siyaseten HDP'ye ve halka ödettirmek istiyorlar. Dokunulmazlıkların 2016 Mayıs'ından kaldırılmasından sonra HDP'ye yönelik 4 Kasım darbesi bu sürecin diğer bir aşamasıydı. Demokratik siyaseti çökertme ve demokrasi umutlarını bütünüyle tasviye etme planının önemli bir halkasıyla karşı karşıyayız. Demokrasiyi sıfırlamak isteyen tekçi iktidar düzenini, topluma nefes aldırmaya çalışan, gerçek adaleti, adil bir barışı bu ülkede kurmak isteyen tüm demokrasi güçlerini ve toplumsal muhalefeti hedef alan bir davayla karşı karşıyayız. Bu kumpas davası hukuk zemininden tamamen çıkmış, ülkeyi tekçi iktidarın hedef ve amaçlarına göre dizayn etme çabasının aracı haline gelmiştir.
Başaramayacaklar. HDP'nin karşısına siyasetle çıkamıyorlar. Yargıyla, baskıyla, polisle sindirmeye çalışıyorlar. Ama yürüyüşümüz devam edecektir kararlı bir şekilde.
'Ben birkaç yalanı paylaşmak istiyorum'
Yargılanan değerli dostlarımız elbette mahkeme salonunda tarihi savunmalar yapacaklar. Bu iddiaları bir bir çürütecekler, yalanları ortaya serecekler. Duruşmalar hukuksuzluğun, kumpasların yargılandığı adalet hesaplaşmasına dönüşecek. Bu dava yalan üzerine kurulmuştur. Arkadaşlarımız bunları mahkeme salonunda ortaya koyacaklar ama ben birkaç yalanı paylaşmak istiyorum.
Ne demişlerdi? 'HDP 7 Haziran'dan sonra halkı sokağa döktü.' Cumhurbaşkanı söyledi bunu. Yalan! 6-8 Ekim protestolar, 7 Haziran'dan 8 ay önce gerçekleşti.
'6-8 Ekim protestoları HDP'nin attığı tweetle başladı'. Külliyen yalan. Gerçek ne? Protestolar, IŞİD'in Kobani'ye yönelik saldırılarıyla birlikte Eylül başlarında ortaya çıktı. Ölümler, Erdoğan'ın 7 Ekim'de söylediği 'Kobani düştü düşecek' sözünden sonra polisin protestocuları otomatik tüfeklerle taramasıyla başladı. O güne kadar barışçıl süren protestolara kan bulaştı, karanlık bir ortam ortaya çıktı.
Bir yalan daha: Demirtaş, şiddeti artırmaya yönelik tweet attı. Kuyruklu yalan! Demirtaş'ın protestolar sırasında attığı tweet, sokakta karşı karşıya getirme senaryolarına karşı herkes bilinçle hareket etmeli, sokaktan çekilmeli şekilndeydi.
'HDP'nin tweeti halkı şiddete teşvik etti.' bir başka yalan. HDP'nin tweeti barışçıl bir protestoya çağrıydı. Dünyada milyonlar, HDP'nin tweetinden önce IŞİD barbarlığından önce protestoya başlamıştı. BM başta olmak üzere uluslararası kurumlar acil çağrılarda bulunuyorlardı.
'HDP yöneticileri olayları kışkırttı' bir başka yalan. Çözüm süreci devam ediyordu o dönem. Olayların durdurulması için heyetimizden Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken arkadaşlar İçişleri Bakanıyla sürekli diyalog içindeydi. Hatta Demirtaş ile dönemin Başbakanı Davutoğlu da telefon görüşmeleriyle durumu birlikte izliyorlardı.
Dönemin İçişleri Bakanının kullandığı bir söz var. Diyor ki 'Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var'. Bu da bir başka yalan... Yalanlar devam ediyor. Çok sayıda yalan var. Hepsi hem bizim çalışmalarımızla hem bu davada sanık sandalyesine adaletsizce oturtulan arkadaşlarımızın savunmalarında ortaya serilecek.
Bizler bu olayların aydınlatılması için çaba harcıyoruz. Genel Kurul'da, Meclis'te önergeler veriliyoruz am hepsi iktidar oylarıyla reddediliyor.
Burada öyle bir ucube yönetim şekli oluşturulurdu ki her alanda çöküş yaşanıyor ve bedeli milyonlar ödetiliyor.
'Vaka sayıları açıklanandan fazla'
Vaka sayılarının açıklanandan daha fazla olduğu söyleniyor. Bunlar gerçek olsa bile, bu sayılar bu ülkenin Urugay'dan sonra nüfusa göre vaka sayısında dünyada ikinci durumda.
Her gün yüzlerce insanımızı kaybediyoruz. Ülkenin en kötü ülkeleri arasında yer alıyor bu ülke. İnsanları açlığa mahkum ederek, tedbirler almaya çalışıyorlar ama sonuç ortada. Hem açlık hem de hayat hakkının gaspı bu ülkenin gerçeği haline getirilmek isteniyor.
Hastanelerin doluluk oranları bakanın açıklamalarında göre yüzde 70-80. Bu tablonun sorumlusu iktidardır. Ne diyor Sağlık Bakanı: Bu tablonun sorumlusu 85 milyondur. İnsan biraz icap duyar. Bunun sorumlusu iktidardır, başka da sorumlu yoktur.
Aşılamada da aynı şeyler yaşanıyor. Kasım ayında aşılama başlayacaktı ama bugüne kadar iki aşıyı birden yaptırmış insanlarımızın sayısı 8 milyon. Yani nüfusun onda biri. Eğer bu hızda 2022 sonuna kadar aşılanmanın tamamlanamayacağı meslek örgütleri tarafından ifade ediliyor. En başında beri söylüyoruz. Halk sağlığını esas almak lazım, talan düzenini değil.
Siz halkın sağlığı yerine yandaşın semirmesini, emekçinin sömürmesini esas alırsanız bunun cevabını milyonlardan alacaksınız. HDP bunun da takipçisidir, halk sağlığının savunucudur.
Geçen hafta halka pandemi desteği sunulması için kanun teklifi verdik. Nisan, Mayıs, Haziran'da işsizlere doğrudan 3 bin lira gelir desteği sağlayalım, emeklilerin en düşük maaşını 3 bin lira yapalım, KÇÖ süresini yıl sonuna uzatalım dedik. Çiftçilerin 50 bin liraya kadar olan borçlarını silelim dedik. Esnafa salgın sürecinde 5 bin lira gelir desteği sağlayalım dedik. Bir yılda Kod29 gerekçesiyle işine son verilen yüz binlerce insanı işlerini geri döndürelim dedik. Pandemide iş ve aş güvencesi sağlamak amacımız.
Bunu sunduk ama hiç ses yok. Burada çağrı yapıyoruz. Parlamento bu tahakküm ve vesayet zincirini bir kez kırın. Deneyin, vicdanlarınızda serinleme hissedeceksiniz. Bir kez gelin, bu kanun teklifine evet deyin.