Mithat Sancar: Kapatma kararı dışında bir karar beklemiyoruz

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın sorularını yanıtladı. Sancar, partisine açılan kapatma davası ile ilgili "Kapatma kararı dışında bir karar beklemiyoruz" dedi.

Geçtiğimiz günlerde partisine kapatma davası açılan Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Halk TV'de yayınlanan Suat Toktaş'ın sunduğu Lider Röportajları Serisi'nin bu haftaki konuğu oldu.

Sancar, HDP’ye yönelik kapatma davası ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi sürecini değerlendirdi. İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı feshedilmesi ve Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasına ilişkin konuşan Sancar, sözleşme feshi yerine 'sözleşmeden çıkma' tabirinin daha doğru olacağını söyledi. İçinde bulunduğumuz süreci "Ben uzun süredir Türkiye’de yeni bir rejimin inşa edildiğini söylüyorum. Bunun dönüm noktası da 2017’deki anayasa değişikliği" sözleriyle değerlendirdi. "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında yeni sistem yürürlüğe girdi. Asıl başlangıcı ise 15 Temmuz sonrası olmuştur" diyen Sancar'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde: 

MHP’nin desteğiyle bu sürecin anayasal kılıfını hazırladılar. Cumhurbaşkanlığı sistemin merkezine alındı. Merkezinde tek kişinin olduğu bir sistem kuruldu. Merkez Bankası başkanının görevden alınması bu sistemin ne olduğunu bize bir kere daha gösteriyor.

"AKP'nin kadının yerini tanımlama konusunda ideolojik duruşu var"

İstanbul Sözleşmesi basit bir mesele değildir. İlk imzayı Türkiye attı. Erdoğan, “Kadına şiddet insan hakkı ihlali. Sözleşme Türkiye’nin öncülüğünde hazırlandı” diye kutlayıcı bir mesaj göndermişti. Pragmatizm Erdoğan’ın en belirgin özelliğidir ama bu tek başına açıklamıyor tutumunu. O zamanki şartlarda bu sözleşmeyi kabul etmek kendisine alan açıyordu, dış ilişkilerde iyi bir ortam yaratıyordu. Bu sözleşme kabul edildikten sonra da kadına şiddet durmadı, zihniyet değişmedi. Demek ki pragmatik hedeflere yürümek için bu sözleşmeye imza attı. Böyle bir sözleşme yürürlükteyse ve imza atılmışsa kadınların taleplerinin meşruiyeti çok güçlü oluyor. Zaten kadın mücadelesi, eşitlik mücadelesi meşrudur ama meşruluğu kuvvetlendiren uluslararası hukuk kaynağı olarak devreye giriyor. Yeni rejimin bir ayağı otoriter yapı kurmaktır, ikinci ayağı da ideolojik bir boyuta sahip olmasıdır. Bu boyut ultra milliyetçi, islamcı bir boyuttur. ‘Kadını güçlendirirseniz aileyi zayıflatırsınız’ diyorlar. Kadının yerini tanımlama konusunda ideolojik bir duruşu var AKP’nin. Yani kadın olarak önce eve ve erkeğe tabi olmayı ön görüyorlar. Kadının güçlü olmasını istemiyorlar çünkü ideolojileri böyle. Aileyi her şeyin merkezine alıyorlar, peki kadınların birey olarak özellikleri ne olacak?

"Erdoğan uluslararası sözleşmelerden çıkma yetkisini kendi kendine vermiştir"

Cumhurbaşkanı’nın kararname yetkisinin sınırları vardır. Kararnamelerle yapamayacağı işler bu sistemde bile vardır. Eğer bir konuda kanun varsa Cumhurbaşkanı kararnameyle tasarrufta bulunamaz. Bir sözleşme nasıl yürürlüğe koyuluyorsa öyle kaldırılır. Erdoğan, bu kararnameyi hazırlarken daha önce çıkardığı bir kararnameye dayanıyor. Kendine verdiği yetkiyle anayasayı ihlal ediyor. O kararname de 2018’de 9 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde uluslararası sözleşmelerden çıkma yetkisini kendi kendine vermiştir. Oysa anayasa 90.maddesi çok açık. 104. Maddede de yetkiler belirtilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı düzenleyen kararname yok hükmündedir çünkü ortada bir fonksiyon gaspı vardır. Bu kararnameye karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerekiyor. Bunu da CHP yapmalı çünkü grup olarak başvurma hakları var. Kadına karşı şiddet hepimizin meselesidir. AKP eski niteliğiyle parti değil. AKP içinde bu karara karşı çıkan birileri varsa buna sesini yükseltecektir. Yükseltmediğinde diğer boyut devreye girer: Otoriterlik sadece Türkiye’nin değil AKP’nin de tepesindedir. Klasik anlamda parti niteliğinden AKP çıkmıştır.

AKP zayıfladıkça yeni hamleler peşine düşüyor. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet üzerinden yeni bir kutuplaşma yaratmaya çalışıyorlar. Bu gerilim hattını muhafazakar kesimle ‘modern’ kesim arasında kuruyorlar. Bu karar laiklik ile mütedeyyinlik ekseninde yeni bir gerilim fazına geçmek niyetiyle oluşturulmuştur.

Naci Ağbal

Ekonomi yanlış ekonomi politikalarıyla batırıldı. Pek çok alana rant üzerinden halkın kaynakları aktarıldı. 128 dolar milyar meselesinden bahsetmek benim vatandaşlık görevimdir. Bu rezerv gittiyse halkın kaynakları gitmiş demektir. Sorun yapısaldır bir de demokrasi ve hukuk konusunda gerileme yaşandığı zaman güven verilemez.  Bu sistemin mantığıyla konuşuyorum: Bu sistemin mantığında- Türkiye borca dayalı bir büyüme modeli tercih ettiğinden dolayı tekeri döndürebilmeniz için borçları ödeyebilmek gerekiyor. Bunun için de kaynağa ihtiyaç var. Kaynak kredi olarak ya da yabancı sermaye olarak gelebilir. Bunun olması için de güven vermek gerekiyor. Kutuplaştırma söz konusu olunca kaynak da gelmiyor. Bu sistemin mantığı içinde bile sistem işlemiyor. Bu hasta reçeteyle ilaçla tedavi edilemez. Burada yeni bir yönetime ihtiyaç vardır. İlk seçimlerde bu yönetim anlayışının değişmesi gerekiyor. Ülke ekonomik olarak zaten diptedir, 2001’i aratacak bir kriz ortamındayız. Berat Albayrak’ı gönderdiler, ekonomi düzelecek diye yeni bir ekip kurdular. Aynı sıkıntılar yaşanmaya devam etti. Ülkede hukuk işlemediği sürece, demokrasi rafa kaldırıldığı sürece, rant mekanizması sömürü devam ettiği sürece sorun çözülemez. Ağbal’ın üslubu saygıyla açıklanamaz. Bu çok ağır itaat biat ilişkisi olduğunu gösterir ya da şahsın kendi kişilik özelliği olabilir.

Seçim sisteminde değişiklik

2019 yerel seçimlerinde hiçbir şey beklemeden bu iktidarı durdurmak ve demokrasi güçlerine alan açmak için büyükşehirlerde aday göstermedik. Daraltılmış bölge gelse ve bölgeler 5 milletvekiline ayrılsa, oralardan da aşağı yukarı bu güne yakın milletvekili çıkarırız. Biz batıyı da önemsiyoruz. Biz Türkiye’nin tamamıyla ilgili siyaset yapıyoruz. Olabilecek en geniş temsiliyeti içeren Meclis istiyoruz. Biz Türkiye’nin çoğulcu olmasını istiyoruz.  

Ucu bize rüşvet olarak uzanabilecek bir düzenlemeye olumlu bir tavrımız olmayacaktır. Dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmasında oy desteğine değil siyasal desteğe ihtiyacı var. Biz, bu tür düzenlemelerin meşruiyetini yükseltecek herhangi bir tavra asla girmeyeceğiz.

"İttifak arayışımız yok"

Türkiye’de ittifakların hangi hedeflere dönük olarak yapıldığı yeterince dikkate alınmıyor. Seçim ittifakı konuşuyorsak aynı anda iki seçim olacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ve parlamento seçimi. Parlamento seçimi için bizim ittifak arayışımız yoktur. Baraj yüzde 10’da da kalsa düşürülse de parlamentoya girebilecek oy desteğine sahibiz. Anketlerde oy oranımız yüzde 12’den aşağıya düşmüyor. Bizde emanet oy yoktur. Baraja takılma ihtimalimiz yok. Baraj tartışmasının altında MHP’ye bir hediye daha sunmak yatıyor. MHP oylarının eridiğini biliyor. MHP’yi kurtarmak için bir baraj düşürme operasyonu yapılacak. Bizi de burada sos olarak argümanlar arasına katıyorlar ama bizi etkilemez. Daha önce partileri kapattılar hep daha fazla güçlenerek geldik. Yine de yüzde 12’den aşağıya düşmedik. Bizim çok politik seçmen tabanımız var.

Kapatma davası

Kapatma davasını bekliyorduk. Çünkü bu iktidar halka bir şey vaat ederek seçim kazanamaz. Mühendislik oyunlarına girmiştir bunun en önemli parçası da HDP’yi devre dışı bırakmaktır. Başsavcı her şeye rağmen bu davayı açmaz diye bir temennim vardı. 17 Mart MHP kongresinden bir gün önce kapatma davası açılması tesadüf değildir. Bu konuda MHP Genel Başkanı ile AKP Genel Başkanı arasında bu konuda görüşmeler oldu. Bu sistemde yargının tarafsız bir şekilde karar vermesini bekleyemeyiz. Dolayısıyla şimdiki sistemde yargı bağımlıyken bağımsız davranma eğiliminde olanlar da baskı altındayken kapatma dışında bir karar çıkma ihtimali üzerinde hesap yapacağımız bir seçenek değildir. Bu şartlar altında kapatma kararı dışında bir karar çıkmasını beklemiyoruz. 

Geçmişte kapatılan bütün partilerimizle ile AİHM ihlal kararı verdi. En son ihlal kararı da 2016 tarihlidir. AİHM’in içtihadı 2016 tarihli DTP kararıdır. O kararda bugün yazılan iddialardan çok daha fazlasını yazmışlardı AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hepsini reddetti. Anayasanın 90. Maddesine göre AİHM’nin içtihatlarını esas alan bir AYM olsa kapatma kararı verilmez. Biz kapatmaz varsayımından hareket edemeyiz. 

HDP kapatılırsa yol haritası ne olacak? 

MYK’da seçenekleri tartıştık ama bu seçenekleri karara bağlamadık. Tek başımıza karar vermek istemiyoruz. HDP’nin kapatılması HDP’nin çok ötesinde bir anlam taşıyor. Yeni parti kurmak ve HDP'nin kendisini feshetmesi seçeneklerden birisidir. Tartışacağımız mesele, Türkiye'de demokrasi mücadelesine, özgürlük umuduna hangi seçenek daha fazla hizmet edeceğidir. Bu görüşmeleri de kamuoyuna duyurarak yapacağız. 

MHP milliyetçilik üzerinden yaratacağı büyük gerilimi kendine oya dönüştürecek bir hesap içindedir. MHP ideolojik duruşu itibariyle zaten Kürt kelimesini duymak bile istemeyen bir yaklaşıma sahip. HDP’nin başka bir isimle tekrar kurulmamak üzere kapatılması mümkün değildir.

684 isimden en az 100 ismin altına neden siyaset yasağı getirildiğine dair açıklama ve gerekçe yok. Vefat etmiş isimlere de siyaset yasağı getirildi. 

Sine-i millet

Sine-i millete dönmek şimdilik bizim gündemimizde yok. Şu ana kadar yaptığımız tartışmalardan bu yana bizim parlamentoyu boşaltma gibi bir gündemimiz yok. Demokratik siyasette ısrarcıyız parlamento da tek şart değildir ama en önemli alanıdır. Parlamento ne kadar itibarsızlaştırılmış olursa olsun hala halk iradesinin meşruiyetinin tescilinin önemli mekanıdır. 

"Muhalefet tereddüde kapılmamalı"

Muhalefet partilerinin milletvekillerinin Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürüldüğü sırada parlamentoda yoktu. Bu haklı bir eleştiridir. Muhalefetle ilişkilerimizi diyalog ve karşılıklı saygı temelinde yürütmeyi önemsiyoruz. Muhalefet partilerinin doğru bulmadığımız tutumlarını eleştiririz. Halk iradesine karşı yapılan bir saldırıya karşı net bir tutum muhalefetten beklenir. Buradan bu eleştiriyi sorgulamaları için dostça bir sitem almalarını rica ediyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği hukuksuz bir şekilde düşürüldü. IŞİD davaları sürüncemede bırakılırken bir haberi Twitter’da paylaştı diye dava açıldı. Haberde iki cenaze fotoğrafı yan yana konmuştu. Biri asker biri de PKK’liydi. Gergerlioğlu da görseli paylaşıp ‘Bu bitmeli, bu ülkeye barış gelmeli’ diyor. O habere de erişim yasağı yok.

2016 yılında belki 150 yıllık parlamento tarihinin rekoru kırıldı. Bu parlamentoyu bitirme yaklaşımının çok somut bir göstergesidir. Muhalefetin de burada tereddüde kapılmaması lazım. Haksızlığın kime yapıldığı çerçevesinde meseleyi ele almak demokratlığı bitirir.

"PKK ile bir ilişkimiz yok"

HDP yasalara göre kurulmuş bir partidir. Türkiye'de ne zaman bir barışçıl çözüm ihtiyacı olsa ilk başvurulan adres HDP'dir veya bizden önceki partilerdir. Ne zaman iktidarlar kendi politikalarını toplumu derin kutuplaşmaya bölerek uygulamak isterlerse ilk kullandıkları alan Kürt sorunudur. Silahların ebediyen susması için her şey yapılıyor. Hükümetin ricasıyla Kandil’e gidiyorlar. 2015 çözüm sürecinde barış demeyeni hain ilan ediyordu iktidar. Süreç doğru yürütülseydi pek çok şeyin çok daha iyi olacağı önemli bir dönemdi. Biz o dönemin esasına sahip çıkıyoruz. Silahların susacağı yolları birlikte açmalıyız. Muhalefet ile bu konuda her türlü çalışmaya da hazırız. Kürt sorunu inkar edilecek bir sorun değilse sorunun çözümü için bir yöntem önerilmeli.

Bizim tereddütsüz kınama yazılarımızı sitemizden net görebilirsiniz. Bunu söylüyoruz, somut olaylarda da kınamamızı dile getiriyoruz. İktidar bu kadar algı operasyonunda başarılı olmuşsa oturup düşünmemiz lazım.

"Yeni bir çözüm süreci teklifi gelme ihtimalini görmüyorum"

İktidar, silahların susması için yeni dönem açıyorum derse hayır demeyiz ama bizim söylediğimiz başka bir şey daha var. Bu HDP ile baş başa yürütülecek bir süreç olamaz. Parlamento merkezli olmalı. Bunu siyasi bir manevra aracı haline getirecek her şeyden kaçınmak lazım. Gerçek anlamda çözüm odaklı, geniş katılımlı olmalı.