Kadın Savunma Ağı'ndan açıklama: Katliam yasası devlet eliyle şiddeti normalleştiriyor!
(Fotoğraf: Zilan Azad)
30 Temmuz’da TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve 2 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, sokak hayvanlarının "ötanazi" adı altında katledilmesini hedefleyen düzenlemeleri de beraberinde getirdi.
AKP'li vekillerin meclise sunduğu ve MHP’li vekillerle birlikte yasaya geçirdiği bu değişikliklerin ardından, sokak hayvanlarına yönelik toplu mezar ve katliam haberleri gelmeye başladı. Kadın Savunma Ağı, bu katliam haberlerine ilişkin bir açıklama yayımladı.
BU YASAYLA ŞİDDET NORMALLEŞTİRİYOR
Sokak hayvanlarının katledilmesinin neoliberal ekonomik düzenin ve şiddet politikalarının bir yansıması olduğunun altını çizen Kadın Savunma Ağı, şiddetin kaynağı olan sömürü düzeninin sorumlularının, halkın öfkesini kendi suçlarından uzaklaştırmak için kadınları, LGBTİ+'ları, mültecileri ve hayvanları hedef gösterdiğini söyledi.
Kadın Savunma Ağı'na göre, toplumsal öfkeyi hedef gruplara yönlendiren bu strateji, şiddeti normalleştirip sıradanlaştırıyor. Kadın cinayetleri, trans cinayetleri, mültecilere yönelik saldırılar ise bu dinamiğin örnekleri...
"BARINAKLAR TECRİT MEKANLARI OLARAK KULLANILIYOR"
Mevcut yasanın hayvan haklarını koruma konusunda yetersizliğine değinen Kadın Savunma Ağı, şunları aktardı:
"Hayvan hakları savunucuları yıllardır hayvanların mal değil can olarak görüldüğü, ciddi caydırıcı yaptırımların olduğu bir yasa için mücadele ediyor. 20 yıldır yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ise yetersiz olmasını bırakın uygulanmıyor bile. Kısırlaştırma ve aşılama yapılmayarak yasa ihlal ediliyor. Barınaklar; hayvanların bakım gördüğü, rehabilite edildiği ve geçici olarak bulundukları yerler olması gerekirken sokakları hayvansızlaştırmak için tecrit mekanları olarak kullanılıyor. Barınak koşulları iyileştirilmiyor, bakımın aksine hayvanlar bu barınaklarda şiddet görüyor ve ihmal edilerek ölümü bekliyor. Sokakta yaşayan hayvanlara karşı şiddet ve işkence failleri cezasız bırakılıyor. Üstüne üstlük “sahipli” hayvanlar bile ev içinde şiddet ve ihmale maruz kalabiliyor ve mal statüsünde görüldükleri için bu suç bile sayılmıyor."
KATLİAMIN ARDINDA AKP’LİLERİN KAR VE RANT HIRSI YATIYOR
Yasaklı ve tehlikeli köpek ırklarının saldırgan olduğuna dair iddiaların katliam yasası için bahane olarak kullanıldığını belirten Kadın Savunma Ağı, esas bu durumun hayvanların iyi bakılmadığının, kötü muameleye maruz kaldığının göstergesi olduğunu vurgulayarak şunu ekledi:
"Bunların sebebi ticari amaçlarla yapılan ve hayvanları travmatize eden hayvan dövüşlerinin, hayvan üretimi ve satışının yasal olmasıdır. Birçok köpeğin ölümüne sebep olacak yasanın çıkarılmasının ardında ise yine AKP’lilerin kar ve rant hırsı yatıyor. Yasanın uygulanması için kullanılacak zehri satacağı iddia edilen şirketin ortağı eski bakan Vahit Kirişci, CEO’su eski bakan Ali Rıza Alaboyun, yöneticileri ise AKP’li eski vekiller Nevzat Pakdil ve Mehmet Erdoğan."
SUÇLU SÖMÜRÜ DÜZENİ!
Ekonomik düzen ile neoliberal politikaların hayvanları da kapsayan bir sömürü ve şiddet düzeni yarattığını vurgulayan Kadın Savunma Ağı, hayvanların, kadınların, LGBTİ+ların, Kürtlerin, göçmenlerin ve emekçilerin bu sistemin hedefi haline getirildiğini ifade etti.
Yasanın derhal iptal edilmesini, sokak hayvanlarının sağlıklı koşullarda yaşayabileceği kamusal hizmetlerin ücretsiz bir şekilde sağlanmasını ve hayvan hakları savunucularıyla yapılacak görüşmelere dayanan, hayvanları her türlü şiddet ve sömürüden koruyan yasal düzenlemeler yapılmasını talep eden Kadın Savunma Ağı, şunları kaydetti:
İnsanların, hayvanların ve birlikte yaşadığımız alanların zarar görmesinin sorumlusu hayvanlar değil, doğanın ve üretme kapasitelerimizin sınırsız bir kaynak gibi sömürüldüğü ekonomik düzendir. Kasıtlı olarak çıkarılan ya da söndürülmeyen orman yangınları sonrası imara açılan alanlar, işçilerin katledildiği maden ocakları, deprem öncesi ve sonrasındaki rant odaklı yaklaşımlarla yerle bir olan ve bir buçuk sene sonra bile yaşanılır olmayan şehirler… İnsan/hayvan canının şirketlerin karından değersiz görüldüğü bu neoliberal kapitalist düzende çevremiz ve bedenlerimiz birer işgal alanına dönüştürülüyor. Hayvan bedenleri kar uğruna endüstriyel deney laboratuvarlarında, tüketim ürünlerinin üretildiği fabrikalarda sömürülüyor. “Kar getiren” hayvanlar ölünceye dek işkenceyle sömürülürken “kar getirmeyenler” ise yine yok edilebilir yaşamlara dönüşüyor.
Kentlerde kamusal alanlar hayvansızlaştırılıyor, sokak hayvanları kent çeperlerine itiliyor. Kadınların şehirde özgürce dolaşmasına, giyimine, kahkahasına laf edenler, “Bekar ve yalnız yaşayan kadınları sahiplendireceğiz” diyenler; aynı şekilde hayvanların da şehrin bir sakini olduğunu reddederek “Sokak hayvanı diye bir şey yok, hayvanların bir sahibinin olması lazım” sözleriyle sahipsiz/başıboş hayvan söylemine sarılıyor.
Erdoğan “Ortalığı ayağa kaldıran sanatçılar, dernekler başta olmak üzere tüm hayvanseverlerden başıboş köpekleri sahiplenme kampanyamıza destek bekliyoruz” diyor. Devlet, her vatandaşına olduğu gibi hayvanlara karşı da üstlenmesi gereken sorumluluklarını üstünden atmak için hayvanların bakımını da “özel alana” taşıyarak vatandaşa yüklemek istiyor. Tıpkı toplumsal bakım yükünü kadınlara yüklediği gibi. Kadın boşanmak istediğinde, yemek yapmadığında, erkeğe hizmet etmediğinde, yani görünmeyen ücretsiz emeğiyle toplumsal yeniden üretim yükünün tamamını üstlenmeyi reddettiğinde itaati sağlayıp düzeni devam ettirmeleri için erkeklere kadınları öldürme hakkı veriyor. Bununla birlikte, boyun eğdiremediği kadınlar gibi sömüremediği sokak köpeklerini de erkeklere öldürtüyor. Değersiz ya da kullanıp atılabilir olduğuna hükmedilen bütün bedenler, “öldürme hakkı”nı dağıtan devlet ve onu uygulayan erkekler tarafından katlediliyor.
Asıl şiddetin kaynağı olan sömürü düzeninin sorumluları; yoksullaştırılan ve baskılarla kısıtlanan halkın öfkesini kendilerinden uzaklaştırarak kadınlar, LGBTİ+lar, Kürtler, mülteci/göçmenler ya da hayvanlar gibi hedef gösterilen gruplara yönlendiriyor. “Yerli ve milli değerler”e, “genel ahlak”a ters düştüğü söylenen, ekonomik krizin sorumlusu olarak görülen düşmanlar yaratmaya çalışıyor. Kadın cinayetleri, trans cinayetleri, mültecilere yönelik saldırılarda olduğu gibi; sokak hayvanlarına baktığı için erkekler tarafından saldırıya uğrayan kadınlar, dövülerek ve zehirlenerek katledilen kedi ve köpekler de bize, kışkırtılmış ve hedefi saptırılmış hıncın nasıl devlet eliyle şiddete dönüştürüldüğünü gösteriyor. Bu yasayla da bilinçli olarak şiddet normalleştiriliyor ve sıradanlaştırılıyor.
Her şeyi değiştireceğiz!
Şimdi bu kadın, LGBTİ+, doğa, göçmen, emek düşmanı politikaların karşısında bir kez daha yan yana gelme zamanı. Erkek egemenliğin değerleriyle örülü neoliberal ekonomik düzenin ne bedenlerimizi ne de yaşamlarımızı sömürü ve işgal alanına çevirmesine izin vermeyeceğiz. Yaşam alanlarımızda diğer canlılarla birlikte mülkiyet ve sömürü ilişkileri değil, dostluk ilişkileri kurarak yaşamak istiyoruz. Kentin sokaklarında hep birlikte güvenle dolaşmak istiyoruz.
Ne tasarruf tedbirlerinin ne sahipsiz/saldırgan köpek iddialarının hayvanları öldürmek için bahane edilmesini kabul etmiyoruz. Yasanın derhal iptal edilmesini, sokak hayvanlarının sağlıklı koşullarda yaşayabileceği kamusal hizmetlerin ücretsiz bir şekilde sağlanmasını ve hayvan hakları savunucularıyla yapılacak görüşmelere dayanan, hayvanları her türlü şiddet ve sömürüden koruyan yasal düzenlemeler yapılmasını talep ediyoruz.
Bu yasa iptal edilene ve sokak hayvanlarının güvenli yaşam hakkı sağlanana kadar herkesi eylemlere ve forumlara katılmaya, mahallelerinde örgütlenmeye, bulundukları yerlerde hayvanların toplatılması ve öldürülmesini durdurmak için tanık oldukları uygulamalara müdahale etmeye çağırıyoruz.
Kurtuluş yok tek başına, ya tüm türler ya hiçbirimiz!
Kaynak:Halk TV Haber Merkezi