İstanbul Barosu yönetimi hakim karşısında!

İstanbul Barosu yönetimi hakim karşısında!
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve 10 Yönetim Kurulu üyesi hakkında açılan davanın görülmesine İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ne görülmeye başlandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile birlikte 10 yönetim kurulu üyesi hakkında görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi açılan davanın görülmesine İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ne görülmeye başlandı.

Davada İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, 21 Aralık 2024'te sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımları nedeniyle "Basın ve yayın yolu ile terör örgütü propagandası yapmak" ve "Basın ve yayın yolu ile halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" ile suçlanıyor.

10 HUKUKÇU YARGILANIYOR

Davada yargılanan isimler arasında İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu’nun yanı sıra, Baro Başkan Yardımcısı Rukiye Leyla Süren, Genel Sekreter Hürrem Sönmez, Baro Saymanı Ahmet Ergin ile yönetim kurulu üyeleri Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekim Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar bulunuyor.

EPÖZDEMİR ALKIŞLARLA KARŞILANDI

İstanbul Barosu Başkanı ve baro yönetimi, duruşma salonuna alkışlar eşliğinde girdi. Başka bir dosya kapsamında tutuklu bulunan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi avukat Fırat Epözdemir de duruşmaya cezaevinden getirilerek katıldı. Epözdemir’in salona girişi sırasında salondakiler uzun süre alkış tuttu.

KABOĞLU: SAVUNMA YAPMAYACAĞIM, AÇIKLAMA YAPACAĞIM

Davanın görülmesine İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu'nun ifadeleriyle başlandı. Kaboğlu, "Sayın Başkan, Sayın Heyet; ben bir savunma yapmayacağım açıklama yapacağım. Dava, Baro etkinliği nedeniyle açıldığına göre, Baro’nun ve baroların hukuki statüsünü ve işlevini belirlemek, öncelikli sorundur. Üçüncü olarak, usul yönünden aykırılıkları anlatacağım. Dördüncü olarak, esas yönünden aykırılıklara dikkat çekeceğim. Nihayet, yargıçlar heyetine çağrı yapacağım. Avukatlık Kanunu, hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumak, çifte görevi ve çok yönlü yükümlülüğü, barolara, hiçbir kamu veya özel kurum ve kuruluş için öngörülmeyen görev, yetki, sorumluluk yüklemektedir. Bir başka, -ne kamu ne de özel- hiçbir kuruluş yoktur ki, kamu tüzel kişiliğine sahip kamu kurumları olarak barolar derecesinde bu dörtlü için işlevsel ve belirleyici olsun! Bu nedenle Barolar için, hukuk yoluyla demokrasi aktörleri nitelemesi de yapılabilir" dedi.

"İSTANBUL BAROSU, İNSAN HAKLARINI KORUMA POZİTİF YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRDİ"

Kaboğlu'nun savunmasında, "Anayasal düzlemde adil yargılanma hakkı, 'hak arama hürriyeti' kenar başlıklı maddede tanınmış olmakla birlikte (md.36), bu madde ve devamı olan 37 ve 38. maddeler, 'Hakların korunması ile ilgili hükümler' ana başlığı altında düzenlenmiş olup, 'kanuni hakim güvencesi' (md.37) ve 'suç ve cezalara ilişkin esaslar' (md.38), adil yargılanma hakkının kurumsal çerçevesini ve maddi alt yapısını oluşturmaktadır. Etkili başvuru hakkı güvencesi olarak T2emel hak ve hürriyetlerin korunması' kenar başlıklı madde 40 da adil yargılanma hakkı bağlamında değerlendirilebilir. Bu hükümler, madde 2’de belirtilen Türkiye Cumhuriyeti niteliklerine içkindir. Adil yargılanma hakkını öngören madde 36’yı, madde 2 ve 13 bağlamında, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları ışığında yorumlama yetki ve yükümlülüğü, bütün mahkemelerindir. Bu konuda madde 138, genel çerçeveyi koymaktadır: Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Şu halde bütün yargıçlar, Anayasa’nın doğrudan muhatabı olduğu gibi ‘hukuk’un ne olduğu konusunda da yorumlama yetkilerine sahiptir. İnsan haklarını korumakla yükümlü olan Baro, adil yargının ilk koşulu olan başvuru hakkını dillendirmede sav-savunma-hüküm üçlüsünün ayrıcalıklı bileşenidir. İstanbul Barosu, etkili soruşturma istemi ile hukukun üstünlüğünü savunma ve insan haklarını koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirdi" diye konuştu.

‘BAROLARA MÜDAHALELER HUKUK GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDER’

Evrensel'den Eylem Nazlıer'in haberine göre savunmasının sonunda İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, bu davanın sadece İstanbul Barosu yöneticilerini değil, tüm baroları, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerini ve yurttaşların ifade özgürlüğünü tehdit ettiğini ifade etti. Bu tür davaların anayasal hakları kullanmanın cezalandırıldığı bir iklim yarattığını, bunun ise hukuk devleti ilkesini temelden sarstığını söyledi.

Kaboğlu, yargılamanın Silivri Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü’nde yapılıyor olmasına da dikkat çekerek, bu durumun kamuoyunun davayı izleme hakkını engellediğini ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ifade etti. Kaboğlu, “Aleniyeti zedeleyen ve erişme olanağının güç olduğu bir yerde duruşmanın yapılması, Mahkemeye Erişim Hakkı açısından çok ciddi bir sorundur. Bu duruşmanın burada, Silivri’de yapılması Mahkemeye Erişim Hakkının ihlali anlamına gelmektedir” dedi.

Kaboğlu, İstanbul Barosu’nun tarihinde ilk kez bu denli kapsamlı bir cezai yargılamaya tabi tutulduğunu, ancak yargının bağımsızlığı açısından hala umutlu olduklarını vurguladı. Mahkeme heyetine seslenen Kaboğlu, Anayasa’nın 138. maddesini hatırlatarak yargı bağımsızlığının önemini şu ifadelerle anlattı: “Siz, Anayasa’nın 138. maddesine göre karar vereceksiniz. Sizin vereceğiniz karar, sav ve savunmanın yıpratılmasına son verme kararı olacaktır.”

‘AVUKAT ÖZGÜR DEĞİLSE, ADALET GERÇEKLEŞEMEZ’

Kaboğlu, savunma hakkının ve avukatların, adalet sisteminin temel direklerinden biri olduğunu belirtti. Baroların bağımsızlığının adil yargılamanın güvencesi olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:

“Sayın yargıç heyeti, benden daha iyi biliyorsunuz; barolar olmazsa adil yargılanma olmaz. Adil yargılanma hakkı, bütün hak ve özgürlüklerin bir tür eksenidir. Bu bakımdan vereceğiniz karar, tarihsel bir karar olacaktır.”

“Avukat özgür değilse, barolar bağımsız değilse adalet gerçekleşemez. Sav, savunma ve hüküm olarak yani yargının kurucu unsurları arasında karakoldan cezaevine kadar her süreçte olan tek süje savunmadır, yani avukattır. Avukatların önemi yadsınamaz.”

‘TARİHSEL BİR KARAR VERECEKSİNİZ’

Savunmasının sonunda mahkeme heyetine seslenen Kaboğlu, bu davanın yalnızca baroya açılan bir dava olmadığını, adaletin işleyişine, savunma hakkına ve hukukun üstünlüğüne dair bir sınav olduğunu ifade etti: “Vereceğiniz karar yaşamsaldır. Vereceğiniz karar tarihsel bir karar olacaktır.”

BARONUN YENİ YÖNETİMİNİ 'TERÖRİST' OLARAK GÖRÜYORLAR

Kaboğlu'nun ardından İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi avukat Fırat Epözdemir'in ifadesine geçildi. Epözdemir, "Bu davanın sebebi İstanbul Barosunun yeni yönetiminin 'terörist' olarak görülmesidir. Biz elimize silah almış insanlar değiliz. TEM polisleri evimize gittiğinde eşime sormuş 'Fırat Beyin silahı var mı?' eşim şaşırmış, bizim çocuklarımıza oyuncak silah bile almadığımızı söylemiş. Az önce de söyledim temel özelliklerimizin başında hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunup içselleştiren bir yönetim kuruluyuz" dedi.

Epözdemir'in ifadesinde, "Anayasa koyucular AY 2'deki insan haklarına saygılı ibaresini, AY 14'teki insan haklarına dayanan ibaresini, AvK'da yer alan baronun insan haklarını hukukun üstünlüğünü koruma görevini kaldırsınlar. Aksi halde biz insan hakları ihlali gördüğümüz her yerde müdahale etmeye devam edeceğiz. Biz ne demişiz? Failler açıklansın, araştırılsın. Biz fail belirtmiş miyiz? Hayır. Ne demişiz: basına yansıdığı kadarıyla. Yani biz basından öğrenmişiz. 2 şahsın gazeteci olduğunu basından ve basın kuruluşlarından öğrenip bu açıklamayı yapmışız. Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bu bilgiyi yalanlamamış. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı dışında bu 2 kişinin gazeteci olmadığını söyleyen yok. Bu iki kişi gazetecidir, bunu zaten açıklayacağım. Bu durumda zaten iddianame çöker. Ama gazeteci olmasalar da bu iddianamenin açıklanabilir bir yanı yok. Nazım Daşdan İletişim Fakültesi mezunudur. Biz hukuk fakültesi bitirene bukukçu diyorsak iletişim fakültesi bitirene gazeteci diyeceğiz. Biz fail belirtmedik. Biz açıklama yapana kadar hiçbir devlet kurumu bu olayla ilgili açıklama yapmamıştır. Bizim kişiler hakkındaki dosyaları bilmemiz mümkün değil. Bilsek dahi hocam bahsetti, masumiyet karinesi var. Biz dezenformasyon yapmışsak aynı suçu Adalet Bakanı işlemiştir. Saraçhane olaylarında gözaltına alınan iki kişi vardı. Tanıdığım gazeteciler. Onların da Cihan Bilgin ve Nazım Daşdan gibi aynı suçlardan soruşturmaları var. Ama Adalet Bakanı "gazeteci arkadaşlarla ilgili bir yanlış yapılmışsa yargı bunu düzeltir" demiştir. Demek ki aynı suçu Adalet Bakanı da işlemiştir" ifadeleri yer aldı.

"ADİL YARGILANMA HAKKI İLK GÜNDEN İHLAL EDİLDİ"

Epözdemir’in savunmasının ardından verilen bir saatlik aradan sonra saat 13:57’de yeniden başlayan duruşmada konuşan Baro Başkan Yardımcısı Rukiye Leyla Süren’in savunmasıyla devam etti. İlk tebligatın evine doğrudan şüpheli sıfatıyla ulaştığını ve sürecin usule aykırı şekilde başlatıldığını vurgulayan Süren, "Savcılık makamı basın açıklamamızda olmayan cümleleri varmış gibi göstererek iddianame kaleme aldı. Bu, etik ilkelere ve hukuk devletine açıkça aykırıdır” dedi. Süren, “Biz avukatlar, yalnızca müvekkilimizin değil, tüm toplumun haklarını savunuruz. Ancak bugün adliyelerde, mahkeme salonlarında avukatlar itibar suikastlarına maruz kalmakta, adliyelerde adeta belli alanlara hapsedilmektedir. Yakında avukatsız yargı hayalleri kurulduğunu görüyoruz. Bu dava bir hukuk dersi niteliğindedir. Çünkü hukuk dışı başlatılmıştır ve adil yargılanma hakkı ilk günden ihlal edilmiştir” ifadelerini kullandı.

"YAŞAM HAKKINI SAVUNDUK"

İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hürrem Sönmez ise savunmasında İstanbul Barosu tarafından yapılan sosyal medya paylaşımında olumlu veya olumsuz herhangi bir ifadeye yer verilmediğini ifade etti. Sönmez'in ifadesi şu şekilde: "Barolar insan haklarını savunmakla yükümlüdür. Avukatlık Kanunu 76. maddesinden kaynaklanan görevimiz ve sorumluğumuz gereği İstanbul Barosu olarak yaşam hakkını, ifade özgürlüğünü, toplumun haber alma hakkını savunma görevimizi yerine getirdiğimizi ve buna ilişkin insan hakları ilkelerini hatırlattığımızı, bu nedenle de tarafımıza yöneltilen asılsız suçlamaları hiçbir şekilde kabul etmediğimizi vurgulamak isterim. Soruşturmaya konu edilen açıklama metninde zikrolunan uluslararası mevzuat çatışma yaşanan bölgelerde sivillerin yaşam hakkının korunmasına ilişkin temel insan hakları belgeleridir. Hukuksal bir değer olarak herkesin yaşam hakkının savunulması baroların ve avukatların asli görevlerindendir."

Yapılan açıklamanın ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu ifade eden Sönmez, "İnsan hakları ile ilgili bir açıklamadan dolayı yargılanacaksak bunu gurur kaynağı olarak görecek olan avukatlarız çünkü işimizi yapmışızdır. İstanbul Barosu yöneticileri olarak Anayasa ve Avukatlık Kanunu’nun bize yüklediği sorumluluğu yerine getirdik. Yaşam hakkını savunduk" ifadelerini kullandı.

"BELEDİYE BAŞKANI, SANATÇILAR VE GAZETECİLER TUTUKLANDI..."

Sönmez'in ifadelerinin ardından Baro Saymanı Ahmet Ergin ifade verdi. Ergin de Baronun insan haklarını savunmakla yükümlü olduğunun altını çizdi. Ergin'in ifadesi şu şekilde: "Son 6 ayda yaşadıklarımız, 19 Mart süreci, başta başsavcılıkların ve mahkemelerin hukuka aykırı davrandığını gösterdi. Bu süreçte Yönetim Kurulu üyemiz sevgili arkadaşımız Fırat Epözdemir, iddia düzeyinde dahi delil yokken, kaçma şüphesi yokken hukuksuzca tutuklandı. Yine meslektaşlarımızdan gidersek meslektaşımız Av. Burak Saldıroğlu ifade özgürlüğünü kullandığı için tutuklandı. Avukatlar çok kolay tutuklanıyor. Bu konuda kaçma şüphesi önemli bir husus. Avukatlar tutuklandığında müvekkilleri mağdur oluyor. Yaşadığımız kentin büyükşehir belediye başkanı ve ilçe belediye başkanları, parti başkanları tutuklandı. Yasal, meşru, demokratik platformlara 'hukuki değil keyfi gerekçelerle' terör örgütü uzantısı denildi ve bu gerekçeyle parti il başkanları, gazeteciler, sanatçılar tutuklandı. Daha önce çağrıldığında ifade vermeye giden ve çağrılsa yeniden gidecek olan seçilmişler, belediye yöneticileri ve çalışanları, gençler, kadınlar, sanatçılar, gazeteciler sabaha karşı ev baskınlarıyla gözaltına alındı. Yüzlerce genç, infaz kanunu gereği hapis yatmayacağı iddialarla cezaevine konuldu. Başsavcılık ise hukukla izah edilemeyecek bir sürecin içerisine girdi. Savunmayı, avukatları, Baroları susturmak, susturmaya gücü yetmeyecekse de etkisizleştirmek için bu davayı açtı. Ancak savunma susmayacak. Yargının üç unsurundan birisi olan, bağımsızlığını büyük ölçüde korumayı başardığı için hedef haline getirilen avukatlar ve savunma, savunmanın kurumsal temsilcisi barolar ve İstanbul Barosu görevini yapmaya devam edecek."

İNSAN HAKLARI VURGUSU

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mehmedali Barış Beşli ise savunmasında iddiaların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Beşli, "Savcılık bizim halk arasında korku ve panik yaratmak için açıklama yaptığımızı ileri sürmüş. Böyle bir şey mümkün değil. Biz sadece insan haklarını savunmak için bu açıklamayı yaptık. Bizim terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini överek propaganda yaptığımız ileri sürülmüş. Asla böyle bir şey yok" dedi.

"YARGILANAN İSTANBUL BAROSUDUR"

"Bugün burada yargılanmak istenen ben ya da bizler değiliz" ifadeleriyle savunmasına başlayan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Yelda Koçak Urfa ise "Huzurda sanık sandalyesine oturtulan, İstanbul Barosunun kurumsal varlığıdır. Bu baro sadece bir meslek örgütü değil, aynı zamanda savunmanın, adaletin ve toplumsal vicdanın kurumsal temsilcisidir. Yargılanmak istenen, baromuzun bir asrı aşkın geçmişi, hukuka ve insan haklarına olan bağlılığı, adaletsizlikler karşısında sessiz kalmama geleneğidir. Kısacası burada yargılanan İstanbul Barosudur, avukatlık mesleğinin bizzat kendisidir" şeklinde konuştu.

"AVUKATLAR SADECE DURUŞMALARA GİREN KİŞİLER DEĞİLDİR"

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Ezgi Şahin Yalvarıcı ise savunmasında "Açıklamamız, kişisel ya da siyasi bir duruş değil, kurumsal bir sorumluluğun ürünüdür. Bizim açıklamamız, alternatif bir hakikat yaratma çabası elbette ki değildir. Barolar sadece düzenleyici işlemleri yapan, sadece disiplin gibi işleri yapan meslek örgütleri değildir. Avukatlar sadece duruşmalara giren kişiler değildir. Ben anneyken de avukat sıfatından ari değilim, evdeyken de değilim. Bizler avukatız. Mesleğimizin özü, yalnızca mahkemede savunma yapmak değil; hukukun ve adaletin, toplumun sesi olmaktır" ifadelerine yer verdi.

12 EYLÜL HATIRLATMASI

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Ekim Bilen Selimoğlu ise savunmasında 12 Eylül askeri darbesinin uygulamasını hatırlattı. Selimoğlu, "Yargılamanın gerçek öznesi ve muhatabı; 147 yıllık tarihiyle, bugüne taşıdığı mücadele mirasıyla, 65.000'i aşkın avukatıyla, demokratik Cumhuriyetin temel hukuk kurumlarının başında gelen İstanbul Barosudur. 12 Eylül faşizminin karanlık günlerinde, askeri cunta Baromuzu mühürleyerek kapatmaya kalkıştı, defterlerine Sıkıyönetim Komutanlığınca el konuldu. Askeri Savcılık, dönemin İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu hakkında ''Bölücülük yapmak, kanunun suç saydığı fiilleri övmek, anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçlarına fer'i iştirak'' suçlamaları ile soruşturma başlattı. 12 Eylül faşizminin karanlık aktörleri, sıkıyönetim mahkemelerinin kararları hepsi tarihe kara bir leke olarak geçti" dedi.

"HUKUK DEVLETİ ADINA HAZİN BİR DURUM"

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Bengisu Kadı Çavdar'ın savunmasında ise "Bu göreve gelene kadar avukat olarak sorumluluklarımın ve insanlık adına, ülkem adına sorumluluklarımın bilincinde olarak çalıştım ve bundan sonra da aynı bilinç ve ilkelerimle çalışmaya devam edeceğim. Atatürk’e ve onun ilkelerine, Cumhuriyete, laikliğe sonuna kadar bağlı bir genç kadın avukat olarak şahsımla terör arasında bağlantı kurulmasını, adalet ve hukuk güvenliğini sağlamak üzere yemin etmiş bir avukat olarak halkı yanıltmak gibi bir suçun ithamını asla kabul etmiyorum. İstanbul Barosu gibi bir hukuk kurumu şiddet, tehdit, cebir, dezenformasyon, halkı yanıltmak gibi kavramlarla asla yan yana gelemez. Dünyanın en büyük avukat örgütü İstanbul Barosu’nun karşılaştığı bu yargılama hukuk devleti adına çok hazin bir durumdur" ifadeleri yer aldı.

DURUŞMAYA ARA VERİLDİ

Duruşmada avukatlar da söz aldı. Bunun ardından duruşmaya bugünlük ara verildi. Dava yarın 10.00'da görülmeye devam edecek.

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi