İsmail Saymaz
IŞİD'in şehit ettiği polis hala yargılanıyor
Gaziantep'te şehit polis memuru Hüseyin Gümüş'ün adını birden çok tabelada görmek mümkün.
Şehitkamil'de imam-hatip ortaokuluna...
Şahinbey'de çocuk parkına...
Gaziantep Emniyet Müdürlüğü'nde bir araca adı verildi.
Gümüş, diğer polislerden ayrı olarak bu şehrin evladıydı. Nizip'te 1972'de doğmuştu.
Emniyet'e bağlı İstihbarat Şubesi'nin en yetkin memurlarından olduğu için IŞİD hakkındaki kritik bir soruşturmada görevlendirildi.
IŞİD tuzağa düşürdü
Türkiye IŞİD'inin bütün kurucu kadrosu Gaziantep'liydi. Bir vakitler El Kaide safında savaşan Yunus Durmaz, Nusret Yılmaz, Halil İbrahim Durgun, Ahmet Güneş, Abdulmuttalip Demir ve Cabael kardeşler 2013'te IŞİD'e katıldı. Ardından Suriye'ye geçerek, askeri eğitim aldılar. 2015'ten itibaren yasadışı yollardan Gaziantep'e döndüler. Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İstanbul'da canlı bombalı eylemi gerçekleştirdiler.
Gaziantep'te de oluk oluk kan döktüler.
1 Mayıs 2016'da Gaziantep Emniyeti'ne saldırdılar; üç polis şehit düştü.
O yıl 20 Ağustos'ta kına gecesine canlı bomba gönderdiler.
40'ı çocuk, 56 kişi katledildi.
Gaziantep Emniyeti de IŞİD'i çökerten operasyonlar yaptı. Örneğin, 2016 yılında 19 Mayıs törenlerine saldırıya hazırlanan Türkiye Emiri Yunus Durmaz, baskında kıstırılınca üzerindeki intihar kemerini patlattı.
Bu tarihlerde, IŞİD'in çocuk eylemcilerinden Hanifi Çelik, polis tarafından yakalandı. 2000 doğumlu olan Çelik'in annesi, babası ve dört kardeşi Rakka'daydı.
Çelik, muhbir olmak istedi.
Polis Gümüş, Çelik ile ilişkilendirildi.
Dört-beş kez buluştular.
IŞİD, Çelik'in polise çalıştığını haber aldı. Demek ki Emniyet'ten IŞİD'e bilgi sızmıştı.
Örgüt, "Gümüş'ü öldür" emrini verdi.
Çelik, "Kritik bir istihbarat vereceğim" diyerek, Gümüş'ü aradı. Gümüş, 13 Temmuz 2016'da eve geldi. Çelik, Gümüş'e üç el ateş etti.
Gümüş, 10 gün sonra şehit düştü.
Şehit düştüğü halde yargılanıyor
Gümüş'ün adı bir imam hatip ortaokuluna, bir çocuk parkına ve polis aracına verildi.
Ailesine maaş bağlandı.
Fakat kimsenin bilmediği bir gerçek var:
Gümüş, Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde halen yargılanıyor.
Suçu mu?
Gaziantep Emniyeti İstihbarat Şubesi'nden 52 müdür, başkomiser, komiser yardımcısı ve polis hakkında 2010-2013 arasında 50 kişiye yönelik haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, evrakta sahtecilik, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve bu örgüte üye olma suçlaması yöneltiliyor.
İddianamede 53 eylem sıralanıyor.
Gümüş, 40'ıncı sanık.
34 ve 42. eylemlerden sorumlu tutuluyor.
Birincisi suçlama, Nizip'te görevli bir memuru ve ülkücü oğlunu yasadışı Vasat üyesi oldukları iddiasıyla; ikincisi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nden üst düzey yöneticiyi ihaleye fesat karıştırmaktan dinlemek.
Gümüş, evraklara imza atanlar arasında olduğu için suçlanıyor.
O tarihte "FETÖ" denilmediği için iddianamede Gümüş ve diğer polislerin suç örgütü kurdukları iddia ediliyor. Gaziantep'te öğretim üyelerini, iş adamlarını, parti başkanları ve üyelerini, belediyenin genel sekreterini, polis ve jandarmaları terör örgütü üyeliği, uyuşturucu madde ticareti ve organize suç örgütü üyeliği gibi suçlarla, illiyet kurmadan, ayrıca sahte kimlik bilgisi kullanarak, istihbari dinleme yoluyla özel hayatlarına ilişkin gizli bilgilere nüfuz edip kayda almakla, itibarsızlaştırmaya yönelik olarak yaygın, sistemli, organize şekilde usulsüz istihbari dinleme yapmakla itham ediliyorlar.
Avukat Önder Alkurt, şehit polis yönünden beraat kararı verilmediği gibi, ölümünden ötürü düşme işlemi de yapılmadığını belirtiyor. Öğrendiğim kadarıyla mahkeme, geçenlerde görülen duruşmada bu yönde bir karara aldı. Ancak duruşma tutanaklarının çözümü yapılmadığı için vaziyet netleşmedi.
Hem okula hem iddianameye...
Polis Hüseyin Gümüş, bu davada yargılanırken, ne gözaltına alındı ne de tutuklandı.
Ne mesleğinden ihraç edildi ne de sürgüne gönderildi.
Gaziantep Emniyeti İstihbarat Şubesi'ndeki görevine devam etti.
Adı hem şehit sıfatıyla bir okula, çocuk parkına ve araca...
Hem de sanık sıfatıyla iddianameye yazıldı.
Bir yandan kahraman ilan edilirken, diğer yandan paralel olmakla suçlanıyor.
Doğrusu, hiç şaşırmıyorum. Çünkü saçmalığın bu kadarı ancak Türkiye'de meydana gelirdi.
Yargılamanın sürüyor olması yüz kızartıcıdır. Şehidin hatırasına saygısızlıktır.
Gümüş, ülkeye bağlılığını canını vererek kanıtladı.
Beraat kararını kendi kanıyla yazdı.
Diyanet'teki 525 murakıp nereye yetişsin?
Üniversiteli Enes Kara'nın Elazığ'daki cemaat evinde gördüğü baskıdan ötürü intihar etmesinden sonra denetim tartışması açıldı.
Çünkü öğrenci yurtları ve Kuran kursları istismar, ölüm ve intiharlarla anılıyor.
Bu tablodan yurttaşlar kadar Diyanet İşleri Başkanlığı'nda (DİB) görevli murakıplar (Denetçi) da dert yanıyor.
Türkiye'de DİB'e bağlı 84.684 cami, 16 bini aşkın Kuran kursu var.
Personel sayısı 125 bin civarında.
Böyle devasa bir kurumu 525 murakıbın denetlemesi mümkün müdür?
Düşünün ki İstanbul'a 30 murakıp düşüyor.
Diğer taraftan, murakıpların yığınla derdi var. Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleri ile aynı işi yaptıkları halde ve onlar gibi bağımsız bir organizasyona bağlı olmaları gerekirken, müftülüklerin bünyesinde çalışıyorlar. Kaymakamın, belediyenin, parti başkanının ve müftünün baskısına uğruyorlar. Özgür değiller.
İmam ve müezzinlerle aynı maaşı aldıkları için şube müdürlüklerine geçmeye çaba gösteriyorlar. Bu yüzden tecrübeli murakıp kalmıyor.
Kuran kursları ise zaten denetlenemiyor. Çünkü DİB'e bağlı kurslar bir cemaate ya da tarikata ait. Süleymancılar ve Erenköy'cüler başı çekiyor.
Süleymancılar DİB'in görevlendirdiği hocaları derslere sokmuyor.
İsmailağa'cılar ise kaçak sıbyan mektebi işletiyor.
Medreselerden yetişenler İlahiyat Fakültesi Lisans Tamamlama (İLİTAM) adı verilen uzaktan eğitim programını bitirerek, DİB'e yerleşiyor. Bu kişiler Arapçaya hakimiyetleri sayesinde müftü olarak atanıyor.
DİB'de il müfettişlikleri kurulması için CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi'nin verdiği kanun teklifi dört yıldır görüşülmeyi bekliyor.