Ergenekon Davası’nın görüldüğü salon, cezaevi oldu

Ergenekon Davası’nın görüldüğü salon, cezaevi oldu
Ergenekon davasında duruşma salonuna dönüştürülen Silivri Cezaevi’nin N Bloku, açık cezaevi olarak kullanılmaya başladı.

İstanbul Silivri Cezaevi'nin spor salonu olarak kullanılan ardından duruşma sayıları artınca Ergenekon davaları sırasında mahkeme salonuna çevrilen bölüm, son olarak açık cezaevine dönüştürüldü. Silivri Açık Cezaevi N Blok’ta 3 gün kalıp denetimli serbestlikle tahliye olan bir kişi buranın durumunu BirGün’e anlattı.

Eskiden spor salonu olan bu bloka yaklaşık 30 bölmeden oluşan koğuşlar yapılmış durumda. Her koğuşta ortalama 25 kişi kalıyor. Ancak normal şartlar altında burada 2 veya 3 kişinin kalması gerekiyor. Her bölme 45 metrekareden oluşuyor. Koğuşlarda bulunan ranzaların arasına ise yeni gelen tutuklular için yatak seriliyor. N Blok’ta yaklaşık 650 kişi kalıyor.

Yemekhane bile yatakhane olmuş

BirGün'den Dilan Esen'in haberine göre; Öte yandan koridorlarda da kıyafet dolapları bulunuyor ancak yaklaşık 2 metre genişliğindeki bu bölümlerde hem tutukluların ayakkabıları koyuluyor hem de kıyafetler kurutulmaya çalışılıyor. Ayrıca akşam olunca koridorlara yatak seriliyor ve tutuklular yine burada uyuyor.

Gece 12.00’den sonra ise yemekhaneler yatakhane olarak kullanılıyor. Uyuyacak yer bulamayan 60- 70 kadar tutuklu için yemekhaneye yatak seriliyor.

Burada 3 gün boyunca yaşamak zorunda kalan ismini vermek istemeyen eski tutuklu, cezaevini Suriyeliler için yapılan kamplara benzetiyor. Silivri’de 4-5 tane açık cezaevi bulunduğunu ancak en kötüsünün N Blok olduğunu dile getiren tutuklu, şöyle anlatıyor: “İlk geldiğimde herkes yatak bulabilmeme şaşırdı. Bu koşullarda benim yemekhanede yatmam gerekiyormuş. Aynı yerde yemek yiyip aynı yerde uyuyup ve yine aynı yerde banyo yapıyorduk.

Burada 650 kişiden bahsediyorum. Burada kalanlara hastalık bulaşma riski çok yüksek. Hijyen açısından bir kural yok, her şey açık. Benim kaldığım koğuş 24 kişiydi ve devamlı bir dönüşüm oluyordu. 3 kişi gidiyorsa 7 kişi geliyordu. Bu aslında işkence, insanlar bu koşullarda infaz edilemez. Başka bir cezaevindeki kişi bana, 60 kişi kaldıklarını ve 30 kişilik yemek geldiğini söylemişti. Aynı tabakta bir kişi yemeğin yarısını öbürü de diğer yarısını yiyormuş.”

İnsan onuruna yakışır şekilde davranılmıyor

Tutuklar, gönderdikleri mektuplarda çok sayıda hak ihlalinden bahsediyor. Mektupları sansürleniyor, yasalarca korunan kitap ve sohbet haklarına sınırlama getiriliyor, sayısız disiplin cezasıyla birlikte iletişim hakları kısıtlanıyor.

Tutuklulara istedikleri gazeteler temin edilmezken revire çıkma ile hastaneye götürülme hakları da gasp ediliyor. Son dönemde ise Grup Yorum Üyesi Barış Yüksel’in gönderdiği mektuplar sansürleniyor. Yüksel’in mektubunda sadece “Merhaba ben Barış Yüksel. Grup Yorum üyesiyim” kısmı görülebiliyor.

Çeşitli cezaevlerinde bulunan tutukluların beyan ettiği İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu’nun raporlaştırdığı hak ihlalleri şöyle:

Özellikle Yeni Yaşam ve Evrensel gazeteleri yasak olmamasına rağmen verilmiyor.

Hasta tutuklular hastanede kelepçeli olarak muayene ediliyor.

Birçok cezaevinde kapasite fazlalığı nedeniyle tutuklular yerde yatıyor.

Sosyal ve kültürel faaliyetler ile sohbet, spor hakları kısıtlanıyor.

Ayakta ve askeri nizam şeklinde sayım yapılıyor.

Disiplin cezaları yoğun olarak veriliyor. Tutukluların haklarını talep etmesine engel olunmak isteniyor.

Denetimli serbestlik yararlanma hakkı her cezaevinde farklı uygulanıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına istinaden yeniden yargılama yolu açılmışken, yerel mahkemelerce bu konuda yapılan başvuruların çoğu eşitlik ilkesine aykırı olarak reddediliyor.

Yasak olmadığı halde cezaevi idarelerinin keyfi tutumları ve bakış açılarına göre kitap ve dergilerin verilmiyor.

Tutukların, cezaevlerine ilk girişinde çıplak arama her cezaevinde uygulanıyor.

Sadece güvenlik sorunu değil 

230 bin kapasitelik Türkiye cezaevlerinde 280 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunduğunun altını çizen Komisyon Sözcüsü Avukat İlhan Öngör, birçok tutuklunun yerde yattığını, hijyenik olmayan ortamlarda ve yerlerde yattığına değindi.

Cezaevlerinden çok sayıda hak ihlali başvurusu aldıklarını söyleyen Öngör, “Özellikle, son dönemde cezaevi personelinin, yetkinliğinin bulunmaması, bu konuda yeterli eğitime tabi tutulmaması, mevzuata hakim olamaması nedeniyle ‘sadece güvenlik sorunu olarak olaylara yaklaşım göstermeleri’ ciddi hak ihlallerinin oluşmasına sebep olmaktadır.

Cezaevi idareleri ve personelleri, bu güvenlik politikası bakış açıları nedeniyle yasaları uygulamamakta ve orantısız güç kullanarak hak ihlallerinin oluşmasına sebep oluyor. Temel mesele; yasalarca tanınmasına ve amir hükümler olmasına rağmen mahpuslara insan onuruna yaraşır bir şekilde davranılmaması” dedi.

Özellikle siyasi tutuklulara yönelik ayrımcılık ve nefret dilinin yüksek olduğuna dikkat çeken Öngör, şunları söyledi: “Tüm siyasi mahpuslara ‘vatan haini’ gibi açıktan söylemlerde bulunuluyor. Mahpusların temel sağlık hakkından faydalanması söz konusu olmayıp, hatta bu hakkın ihlali ve mahpusların uygun koşullarda ve şekilde tedavi edilmemesi nedeniyle gün geçtikçe ağır hasta mahpus sayısı artıyor. Hasta mahpusların tedavi edilmemesi aynı zamanda bir yaşam hakkının ihlalidir.

Hiçbir yargı kararı olmadığı halde Cezaevi idarelerinin keyfi uygulaması ile gazeteler ve kitapların cezaevine girmesine yasak konuluyor. Birçok mahpus ailelerin ikamet ettiği şehirlerden çok uzaktaki cezaevlerinde tutuluyor. Bu durum açıkça Anayasa’nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel hayat ve aile hayatına saygı ilkesine açıkça aykırılık teşkil ediyor.”

Yargı demokratik ve bağımsız olmalı 

Yaşanan sorunların çözümünün iktidarın cezaevlerine yönelik sadece yenilerini yapmaktan ibaret olan ya da infaz yasasında değişiklikler yapmakla mümkün olmayacağına dikkat çeken Öngör, “Başta demokratik, tarafsız ve bağımsız bir yargının varlığı, toplumsal bir barışın sağlanması, suçun önlenmesine yönelik sosyo-ekonomik politikalar, Mahpuslara yönelik uygulamalarda mevzuata uygun davranan ‘insan onuruna yaraşır’ ilkesini şiar edinen bir siyasi iktidar bakış açısı gerekir. Mevcut uygulamalar ise bunun tam tersidir” diye konuştu.

Tutuklu mektupları, ihlalleri gösteriyor

Cezaevlerinde artan yoğunlukla beraber hükümlü ve tutuklulara yönelik yönetimlerden doğru gelen baskılar da mevcut. Hapishanelerde kalan tutuklular neredeyse her gün gazetemize gönderdikleri mektuplarda, yaşadıkları hak ihlallerini anlatıyor.