AYM'den Gezi kararı: Eziyet yasağı ihlal edildi
Osman Kavala’nın beraatiyle gündeme gelen Gezi Parkı protestolarına ilişkin hukuk sürecinde yeni bir karar daha çıktı. Eda Ayşegül Kılıç adlı avukat Ankara Kızılay'da katıldığı protestolar sırasında kolluk kuvvetlerinin kendisine orantısız güç kullandığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundu.
Deutsche Welle Türkçe'nin aktardığına göre, başvuruyu inceleyen mahkeme, Anayasa’nın 17. Maddesi'nde düzenlenen eziyet yasağının ve 34. Maddesi ile güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Anayasa Mahkemesi başvurucuya net 37 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Dava süreci
Avukat Eda Ayşegül Kılıç, 2 Haziran 2013 tarihinde Ankara Kızılay çevresinde katıldığı gösteri sırasında kolluk görevlilerinin "sırt, bel, baş ve kol bölgesine coplarıyla vurdukları ve bu nedenle bilinç kaybı yaşadığı" gerekçesiyle bir gün sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç ihbarında bulundu.
İhbarı değerlendiren Başsavcılık 12 Mart 2015 tarihli kararında kolluk görevlileri hakkında "zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama ve hakaret suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına" karar verdi. Kılıç'ın karara yaptığı itiraz ise Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği'nce 1 Haziran 2015 tarihinde reddedildi. Bunun üzerine Kılıç 16 Temmuz 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundu.AYM'NİN KARARI
Kılıç başvurusunda Anayasa'nın 17. Maddesi ile düzenlenen eziyet yasağının,19. Maddesi ile düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, 40. Maddesi ile korunan etkili başvuru hakkının ve 36. Maddesi ile güvence altına alınan adil yargılama hakkının ihlal edildiğini savundu.
Anayasa Mahkemesi'nin 25 Şubat 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçeli kararında "Kişinin maddi ve manevi varlığına en fazla zarar veren muamele işkencedir. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, belirli bir süre devam eden, yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebeb olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak […] tanımlanabilir" denildi.
"Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumlarından dolayı güvenlik güçlerinin fiziksel güce başvurmaları mümkündür" diyen Anayasa Mahkemesi "Bu durumda dahi sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak kaydıyla fiziksel güç kullanılabilir. Kişinin kendi davranış ve tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hale gelmedikçe bu tür fiiler prensip olarak Anayasa'nın 17. Maddesinde düzenlenen yasağı ihlal edecektir" ifadelerine yer verdi.
"Uygulanan fiziki gücün ölçülü olduğu söylenemez"
Söz konusu genel ilkeyi başvuruya konu olan olaya uygulayan Anayasa Mahkemesi, "eziyet yasağının ihlalini" maddi boyut ve usul yönünden inceledi.
Eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine hükmeden mahkeme hükmünde karara gerekçe olarak şu ifadelere yer verdi:
"Şiddete karıştığı tespit edilemeyen ve toplanma özgürlüğünü barışçıl şekilde kullanmadığına dair herhangi bir bulgu olmayan başvurucunun katıldığı protesto gösterisinin dağıtılması için müdahalede bulunulmuş olması, başvurucudaki yaralanmaların –özellikle baş ve yüz bölgesindeki yaralanmaların- şiddetini tek başına açıklamaya yeterli değildir. Dolayısıyla başvurucuya uygulanan fiziksel gücün ölçülü olduğu söylenemez."
AYM eziyet yasağının usul bakımından da ihlal edildiğine hükmetti. "Başvurucunun katıldığı gösteri sırasında bir suç işlediği iddiası veya aleyhinde başlatılan bir ceza soruşturması bulunmamaktadır" diyen mahkeme, kararında "Başvurucu üzerinde işlediği bir suçu sonlandırmak veya yakalama yapmak amacıyla güç kullanıldığı sonucuna varmak mümkün değildir" ifadelerine yer verdi.
Kararda ayrıca "Sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli ve etkili resmi bir soruşturma yapılması gerekmektedir" denildi.
"Toplantı ve gösteri hakkı ihlal edildi"
Anayasa’nın 34. Maddesi ile güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiğine hükmeden mahkeme, kararında "Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kullanılırken kişilerin kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir" ifadelerine yer verdi.