Akşener: Hani 'iki ayyaş' diyorlar ya… Unutturmak istedikleri tarih, bizzat kendi karanlık geçmişleri

Grup toplantısındaki konuşmasında Lozan'ı ve Montrö'nün önemine vurgu yapan İYİ Parti lideri Akşener," Hani 'iki ayyaş' deniliyor ya... Türk Cumhuriyeti’nin başarısını, göz ardı etmek için, çırpınıp duruyorlar. Oysa, asıl unutturmak istedikleri tarih, bizzat kendi karanlık geçmişlerinden başkası değildir" diye konuştu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi temsilcilerinin Meclis’te yaptığı görüşmelerin ardından üzerinde uzlaşılan 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni' geçtiğimiz gün liderler tarafından imzalanarak kamuoyuna duyuruldu. Konuya dair konuşan Akşener, "Mutlu, huzurlu ve güçlü bir Türkiye için, Yarının Türkiye'si için çok önemli bir adım attık. Ortak aklı ve istişare kültürünü çalıştırarak milletimizin ve memleketimizin ihtiyaçlarını düşünerek parlamenter sistem çalışmamızı tamamladık ve milletimizle paylaştık. Hayırlı olmasını temenni ediyorum." dedi.

Akşener'in satırbaşları şöyle:

Bugün Türkiye, Türk tarihinin en başarısız yönetim modeliyle ve tarihimizin en basiretsiz ekonomi ekibi tarafından yönetiliyor. Milletimiz her ay farklı bir fedakarlık yapmak zorunda. Ampulleri söndürüp, karanlıkta kalmak durumunda. Türk milleti zor zamanlarda kemer sıkmayı iyi bilir ama bugün yaşadıklarımız bir kemer sıkma politikası değil adeta milletimizin ümüğünü sıkma politikasıdır.

6 siyasi parti olarak geçtiğimiz pazartesi günü çok önemli bir adım attık. Ülkemizi sosyal hayattan ekonomiye, adaletten diplomasiye, doğadan demokrasiye her alanda yıpratan, milletimizi işsizlik, umutsuzluk ve hayat pahalılığı üçgenine hapseden, devletimizi de liyakatsizliğe ve beceriksizliğe mahkum eden partili cumhurbaşkanlığı sistemi ucubesinden kurtulmak için çok önemli bir adım attık. Mutlu, huzurlu ve güçlü bir Türkiye için, Yarının Türkiye'si için çok önemli bir adım attık. Ortak aklı ve istişare kültürünü çalıştırarak milletimizin ve memleketimizin ihtiyaçlarını düşünerek parlamenter sistem çalışmamızı tamamladık ve milletimizle paylaştık. Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

'Her hafta yeni bir icadını tanıtıyor'

Yaşadığınız hayata, size sunulan koşullara baktığınızda; Aklınıza ilk ne geliyor? “Ne çektik be?” mi diyorsunuz? Yoksaaa… “Ne çektiniz be Cumhurbaşkanım?” mı diyorsunuz? Cevap gün gibi ortada. Ama belli ki; memleketin gerçekleriyle bağını koparalı, uzun zaman olmuş Sayın Erdoğan’ın da, o cevabı duymaya ihtiyacı var. Neden mi? Çünkü farketmişsinizdir; “Telefonunu çıkar bakalımcı” dayıların büyük üstadı, bir süredir sizlere, durup durup, dizlerdeki bilge adamlar edasıyla; “Teksir kağıdı nedir bilir misiniz?” diye soruyor.

Kendisi teksir kağıdından dolayı çok mağdur olmuş, çok acılar çekmiş. Nedense o teksir kağıdı dramına rağmen Cumhuriyetimizin Kasımpaşa'dan çıkan teksirzede sayın Erdoğan'a bu ülkede Cumhurbaşkanı olmuş gerçeğini nedense söylemiyor. Hatta bir de çıkıp kuşe kağıdını getirmekle övünüyor. Her hafta yeni bir icadını tanıtan sayın Erdoğan'ın bu hafta da kuşe kağıdı icat ettiğini öğrendik.

Bizler teksir kağıdından sarı defterlerle okuduk, bu mevkilere kadar geldik. Her birimiz teksir kağıdı nedir elbette biliriz. Peki sen kuşe kağıtla okumasına rağmen, okuduğu okulun hiçbir faydasını görememek nedir bilir misin? Sınavlardan yüksek puanlar almana rağmen mülakatta hakkının yenmesinin acısı nedir bilir misin? Atanamamak nedir bilir misin? Devlet memuru bile olmayı hayal edememek nedir bilir misin? Bilemezsin sayın Erdoğan. Bugün senin yönettiğin ülkede gençlerimiz Cumhuriyetin sunduğu imkanlardan ve fırsatlardan yoksun kaldı.

Üniversiteden mezun olup, Annenden babandan harçlık almaya, Zincir markette kasiyerliğe, motokuryeliğe mahkum olmak nedir, bilir misin? Hayallerinin, hayatını şekillendirmesi gereken yaşta, En üretken olduğun, o güzel çağda, AVM köşelerinde yitip, umutsuzluğa hapsolmak nedir, bilir misin? Bilmiyorsun Sayın Erdoğan. Bilemezsin. Çünkü sen de, aynı benim gibi; Cumhuriyetimizin sunduğu fırsat eşitliğinden, sağladığı imkanlardan faydalandın. Ve bugün; Senin yönettiğin Türkiye’de; Gençlerimiz, cumhuriyetin sunduğu o imkân ve fırsatlarından yoksun kaldı. Bu gerçeği, ne kağıtla, ne binayla, ne de hamasetle kapatamazsın. Ben, büyüdüğüm Türkiye’nin imkanlarını, bugün gençlerimize sağlayamadığımız için, kendimi suçlu hissediyorum. Artık sen de, takkeni önüne koy, bu gerçeklerle yüzleş. Devri iktidarında, gençleri yarı yolda bırakmanın sorumluluğuyla artık yüzleş. Her fırsatta çıkıp da gençlere; nasihat vermekten, nutuk atmaktan da, artık vazgeç. Ya; Cumhuriyet değerlerimizi, bir an önce hazmedip, bu ülkenin gençlerine, hak ettikleri imkânları sun; Ya da getir sandığı, biz gelelim ve gençlerimizi, hak ettikleri Türkiye’ye kavuşturalım. Bu kadar basit.

'Hele milletimizin cebinden, ne kadar çalındığıyla, hiç ilgilenmezler'

Biliyorsunuz, Bay Kriz ve arkadaşları için, her şey sayılardan ibarettir. Ancak kendileri, verdikleri sayıların niteliğiyle, karşılığıyla ve sonuçlarıyla, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp; “Bizden önce, 526 bin olan öğretmen sayısını, 993 bin 670'e çıkardık.” derler. Ama, o 993 bin öğretmenimizin içerisinde; atanamadığı için, intihar eden kardeşlerimizle, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp; “Bizden önce 76 üniversite vardı, biz bu sayıyı 207’ye çıkardık.” derler. Ama o üniversitelerden mezun olduktan sonra; işsizlik sarmalında çile çeken gençlerimizle, asla ilgilenmezler.

Mesela çıkıp; Asgari ücrete yaptıkları zammın, yüzdesiyle övünürler. Ama yaptıkları zammın, 1 ay içerisinde nasıl eridiğiyle, enflasyon canavarının, milletimizin varını yoğunu, nasıl götürdüğüyle, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp; Kaç kilometre yol yaptıklarını, kaç tane köprü ve tünel yaptıklarını söylerler. Ama o yollar, köprüler ve tünellerin inşaatında, müteahhitlerinin yaptığı vurgunlarla, asla ilgilenmezler. Hele milletimizin cebinden, ne kadar çalındığıyla, hiç ilgilenmezler.

Çiftçinin artan maliyeti

Madem bu arkadaşlar, sayıları bu kadar çok seviyor, o zaman gelin, biz de bazı sayılardan bahsedelim… Mesela, enflasyondan konuşalım. TÜİK’in açıkladığı hâliyle bile, yıllık gıda enflasyonumuz, yüzde 55 olmuş. Bırakın OECD’yi, Arjantin’e bile, 5 puan fark atmışız. “Zampiyonlar Ligi’ne” çevirdikleri memleketimizde, sadece bir yılda; Patlıcanın fiyatı yüzde 166, Patatesin fiyatı yüzde 123, Salatalığın fiyatı yüzde 111 artmış. Çok değil, bundan daha bir yıl önce; Markete gittiğimizde, 100 lira ödediğimiz ürünlere, bugün 156 lira ödüyoruz.

Ak Parti’nin parlak bir milletvekili, “Avrupa’da enflasyon yüzde 7 olmuş, yani 7 kat artmış.” diyerek, Kendince, acınası bir biçimde, iktidarın yönetimdeki beceriksizliğini, gizlemeye çalışsa da; Tarıma, her zaman, bir millî güvenlik sorunu olarak yaklaşan Fransa’da; yıllık tüketici enflasyonu, yüzde 2,85. Gıda enflasyonu ise, yüzde 1,69. Bakın aylık değil, yıllık enflasyondan bahsediyorum… Bu kürsüden, neden sürekli tarımdan bahsettiğimizi, neden bu kadar sık tarımdaki çözümlerimizi anlattığımızı, şimdi anladınız mı?

Bugün; çiftçi dostu olarak kurulup, iktidarın yandaş müteahhitlerinin dostu hâline getirilen, Ziraat Bankası’nda; Tarıma verilen krediler, toplam kredilerinin yüzde 14’ünü oluşturuyor. Yani Ziraat Bankası’nın verdiği, her 100 liralık kredinin, sadece 14 lirası, tarıma gidiyor. İşte bu yüzden, hep söylediğimiz gibi; İYİ Parti iktidarında, Ziraat Bankası’nı yeniden çiftçinin dostu yapacak, kamu bankalarının sırtına, adeta sülük gibi yapışan, yandaş şirketleri de söküp atacağız.

Artan enerji krizi

İktidarı sayılarla yüzleştirmeye devam edelim. Mesela, doğal gaz ve elektrik fiyatları… Bir sene içerisinde; Elektrik üretiminde kullanılan doğal gaza, yüzde 341, sanayide, yüzde 435, konutlarda ise, yüzde 47 zam yapıldı. Ben böyle deyince, “Avrupa’da da zam var.” demeye başlayacak olan arkadaşlar var. Hiç kendilerini yormasınlar, onu da söyleyeceğim. Avrupa’da, pandemi sonrası genişleme, ve uluslararası alandaki istikrarsızlıklardan kaynaklanan, enerji enflasyonu, Eurostat’a göre, sadece yüzde 25. Yani, yüzde 435’e varan zamlar ile, enerji enflasyonunda da, Avrupa’da açık ara birinci sıradayız. Peki bu durum, neden kaynaklanıyor? Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, nobel ödüllü ekonomist, Robert Lucas’ın, “En iyi politika, politikasızlıktır.” sözünü, “biz en iyisi hiçbir şey yapmayalım.” olarak yorumlayıp, bunu da, bir yönetim biçimi haline getirmelerinden kaynaklanıyor. Yani Ak Parti iktidarının, politikasızlığından kaynaklanıyor. Türk Lirası’ndaki, dünyada eşi benzeri görülmemiş, değer kaybından, Putin’e ve İran’a bağlı, doğal gaz ithalatından, Azerbaycanlı kardeşlerimizin, Türkmen kardeşlerimizin, Özbek kardeşlerimizin, Kazak kardeşlerimizin, doğal gaz kaynakları dururken, Rusya’nın kaynaklarına, bel bağlamaktan kaynaklanıyor. Akdeniz’de, herkes gaz arıyor, bir tek biz arayamıyoruz. Çünkü dış politikadaki politikasızlık, enerjide de bizi vuruyor. Üstelik doğal gaz sadece pahalı değil, aynı zamanda miktarı da yetersiz. Doğal gaz kesintileri, hâlâ yüzde 20 oranında, devam ediyor.

Yani; her ne kadar Sayın Erdoğan, her üç ayda bir yaptığı, doğal gaz keşifleriyle, gaz sondajı alanında, dünyada adeta bir otorite haline gelmiş olsa da; kendisinin vatandaşımıza verdiği doğal gazdan, daha pahalı bir gaz daha var. O da, olmayan doğal gaz. Bunun maliyeti ise hiçbir şeye benzemez. Elektrikler kesilir, sanayici üretemez olur. Karadeniz’de gaz bulan Sayın Erdoğan, nedense santrallere gaz bulamıyor. Bu da yetmezmiş gibi; BOTAŞ da, özel tedarikçilerin doğal gaz ithal etmesine, engel oluyor. Neden? Çünkü yandaşa ihale etmeyi bekliyor. Tüm bunların yanında, il ziyaretlerimizde karşılaştığımız bir durum daha var. Mutfak tüpünün ve kömürün, çok pahalı ve kullanışsız olması nedeniyle; Vatandaşlarımız bize ısrarla, doğal gaz hizmetinden yararlanmak istediklerini söylüyorlar., Ancak, doğal gaz dağıtım şirketleri, kârlı görmedikleri için, memleketimizin bir kısmına, bu hizmeti götürmüyor. Yani; Doğal gaz şirketleri, yatırımları, milletimizin ihtiyacına göre değil, keyiflerine göre yapıyor. EPDK onlara tarifeyi, şişirip şişirip veriyor, ama onlar vatandaşa gaz vermiyor. İşte size Ak Parti’nin, millet dostu özelleştirme ve enerji politikaları. Yazıklar olsun.

Değerli dava arkadaşlarım; Buradan bir söz vermek istiyorum. Biz iktidara geldiğimizde, ki o gün hiç de uzak değil, Mutlaka kendi doğalgaz habımızı kuracak, ve gaz transit geçitlerinin merkezi olacağız.

Bu sayede; Hem, Türk Cumhuriyetleri’nin gazı değerini bulacak, ve biz daha ucuza gaz kullanacağız; Hem de; Doğal gaz tarifelerini, enerji maliyetini doğru yansıtacak şekilde tasarlayarak, şirketlerin şişirmelerinden arındıracağız.

Olası bir arz krizinde, yeterli gaz stokunu barındıracak depolama tesislerini, ve bu tesislerden, gaz çekişini sağlayacak kapasiteyi de, mutlaka ama mutlaka kuracağız. İYİ Parti iktidarında; hangi ülke gazı keserse kessin, memleketimiz kışın ortasında, doğal gazsız ve elektriksiz kalmayacak.

'Göz göre milletine yalan söylüyor'

Aziz milletim; Sayın Erdoğan’ın, her sıkıştığında arkasına saklandığı cümlelerden biri; “Bütçeden bir kuruş harcamadan köprü, yol, havaalanı yapıyoruz.” cümlesidir. Ne var ki; 2022 yılı bütçesine, bu dolar garantili ödemeler için, 42,5 milyar lira ödenek kondu. Bununla kalsa yine iyi… Türk lirası değer kaybedince, bu ödeme miktarı 65 milyar liraya çıktı. Yanlış duymadınız. 65 milyar lira. Yani, Sayın Erdoğan’a göre, bütçeden kuruş harcanmayan projelerin, Sadece 2022 yılı için, bütçeye getirdiği yük, 65 milyar lira.

Bu arkadaşımız; ya göz göre milletine yalan söylüyor, ya da artık ipin ucunu o kadar kaçırmış ki, olan bitenin farkında değil. Bu rezaletin başka bir açıklaması olamaz.

Yandaşa kıyak ihaleler

Gelin, size birkaç örnek vereyim. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü kim yaptırdı? Rahmetli Demirel. Nasıl yapıldı? Bütçeden. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 8 lira 25 kuruş. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü kim yaptırdı? Rahmetli Özal. Nasıl yapıldı? Bütçeden. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 8 lira 25 kuruş. Peki Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü kim yaptırdı? Sayın Erdoğan. Nasıl yapıldı? Kamu özel iş birliği yöntemiyle. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 19 lira. Sadece bu kadar mı? Hayır. Hazine de, otomobil başına, 39 lira ödüyor. Yani, yandaşın otomobil başına alacağı para, 58 lira. Yani, diğer iki köprünün, tam 7 katı. Bir de Osmangazi Köprüsü var. Onu kim yaptırdı? Sayın Erdoğan. Nasıl yapıldı? Kamu özel iş birliği yöntemiyle, yandaşlar tarafından. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 184 lira 50 kuruş. Sadece bu kadar mı? Hayır. Milletin ödediği 184 buçuk liraya ilave olarak; Hazine de, 487 buçuk lira ödüyor. Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücreti; Rahmetli Demirel ve Özal’ın yaptırdıklarının, tam 81 katı. Evet yanlış duymadınız. Tam 81 katı! Bunun 22 katını, köprüyü kullanan vatandaşlarımız ödüyor. 59 katını da, ister kullanalım, ister kullanmayalım, milletçe hep beraber ödüyoruz. Şu rezaletin büyüklüğüne bakar mısınız? Tabi 4 köprü fiyatına, sadece 1 köprü yaptırırsanız, üstelik geçiş ücretini de, dolara bağlarsanız olacağı budur. Bunlar sadece bir örnek. Otoyollar için de durum aynı. İşte size, yandaş beslemenin milletimize olan faturası. İşte size, Ak Parti’nin süslü rakamlarının ardındaki soygun düzeni. İşte size, neden “Projeye değil, ranta karşıyız.” diye kampanya yaptığımızın sebebi. Ama sabredin. O sandık gelecek, ve bu harami düzenden kurtulacağız. İYİ Parti iktidarında milletimizi hak ettiği refaha kavuşturacağız. Hiç merak etmeyin, az kaldı!

Akaryakıt fiyatları

Ülkemizde canımızı yakan bir başka konu da, maalesef akaryakıt fiyatları…

Mesela biz şu an, akaryakıtı; Amerika’dan, Angola’dan, Etiyopya’dan ve Arjantin’den daha pahalıya kullanıyoruz. Avrupa’daki Belarus’tan, Asya’daki Endonezya’dan, daha pahalıya kullanıyoruz. Hatta; Taliban’ın Afganistan’ından, Savaşın ortasındaki, Esad’ın Suriyesi’nden bile, daha pahalıya kullanıyoruz.

Ülkemizde, son bir sene içerisinde; Benzin fiyatları yüzde 134, Mazot fiyatları yüzde 159, LPG fiyatları da, yüzde 143 arttı.

Bir de utanmadan çıkıp; “Domates tarlada 1 lira, markette neden 20 lira?” diye nara atıyorlar. Yahu el insaf! Mazot 17 lirayı geçmişken, tarladaki 1 liralık domates, tezgâhta nasıl 1 lira kalsın? Sayın Erdoğan; Sağda solda düşman kuvvet aramaktan artık vazgeç. “Hayat pahalılığını neden bitiremiyorsunuz, bu gıda fiyatları neden uçuyor?” diye sorduğumuzda, suçu domates-biber-patlıcan lobisine atarak, meseleyi çözemezsin. Domatesin tarlada 1 lira, markette 20 lira olmasının sebebi; Ne nakliyecilerimiz, ne manavlarımız, ne halcilerimiz, ne de marketler değil. Sanayiciyi üretemez hale getiren maliyetlerin sebebi; O pek bir sevdiğin, her fırsatta kıyak yaptığın dış güçler ve faiz lobisi değil. Uçan akaryakıt fiyatlarının sebebi de; Ne fayton lobisi, ne de elektrikli araç spekülatörü Elon Musk’ın, bize çektiği bir operasyon değil. Tüm bunların sebebi, bizzat sensin sen! Hiç kusura bakma. Sen ısrarla anlamak istemesen de, biz ısrarla hakikati konuşmaya devam edeceğiz.

Bize inanmadığın her durumda da, Her hafta seni, aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğiz. Bu kürsü, milletin kürsüsüdür. Nitekim bugün, Milletin Kürsüsü’nde, Akaryakıt zamlarından, en çok etkilenen kesimlerden biri olan, Kamyoncu esnaflarımızı misafir ediyoruz. Yaşadıkları mağduriyeti anlatmak üzere, Karayolu Yük Taşıyıcıları Federasyonu Başkanı, Ahmet Uzun Bey aramızda. Buyurun, Ahmet Başkanım. Söz de, kürsü de sizindir.

Rusya-Ukrayna savaşı

Biz, Türk milletiyiz. Biz ağacıyla, çiçeğiyle, deniziyle, tarladaki mahsulüyle vatan toprağına sahip çıkanlarız. Biz eşiyle, dostuyla, kardeşiyle, oğluyla, kundaktaki çocuğuyla vatan toprağı için mücadele edenleriz. Biz vatan toprağındaki bağımsızlığın kıymetini bilenleriz. Biz, vatana sahip çıkmanın, bağımsızlığın kıymetini en iyi bilen milletiz.

Tarihimiz başkalarının hukukunu korumak uğruna ettiğimiz nice mücadele örneğiyle doludur. Çünkü adalet Türk'ün karakteridir.

İşte bu yüzden bugün Türk milleti olarak hepimizin yüreği bir başka millet için çarpıyor. Ukrayna'nın vermiş olduğu mücadeleyi belki de en iyi biz anlıyoruz. Ukrayna'nın cesur evlatlarını saygıyla selamlıyorum. Ülkelerinin özgürlüğü ve egemenliği için vermiş oldukları savaşta onlarla birlikteyiz.

Ukrayna'nın şehirleri, sivillerin yaşam alanları hedef alandı. Bunun açık bir işgal ve darbe girişimi olduğunu söylemek zorundayız. Çünkü Rusya devlet başkanı Putin, Ukrayna halkının iradesini tanımıyor. Siyasi egemenliğine saygı duymuyor. Asgari yollarla düpedüz vali atamaya çalışıyor.

Rusya'nın bu durumu ortadayken Türkiye'nin güvende olduğunu kim iddia edebilir? Putin'in kafasındaki Rusya'nın eksik parçalarının Kars, Erzurum ve Ardahan olmadığını kim rahatlıkla söyleyebilir?

Geçen hafta Erdoğan çıktı, NATO'yu göreve çağırdı. Ukrayna'ya daha fazla destek olmuyorlar diye NATO ülkelerini eleştirdi. İçeride de gazetecilere demeç vardı. Aynı günün akşamı Rusya'nın Avrupa Konseyi'ndeki üyelik haklarının askıya alınmasına dair oylama vardı. Sabah Rusya'yı eleştiren sayın Erdoğan aynı günün akşamı bir tek Ermenistan'ın Rusya'ya destek olduğu oylamada çekimser kaldı. İşte size AK Parti iktidarının dış politikada milletimizi düşürdüğü kırılgan durum... Denge politikası yapalım derken Türkiye ve dış ilişkilerini dengesizliğe ittiler. Bu oylamada Türkiye'nin yalnız kalmasına sebebiyet vermeyecektiniz. Çünkü Türkiye'yi uluslararası alanda yalnızlaştırmak diplomasi değildir.

'Bir delilik hali...'

Lozan'ı ve Montrö'yü imzalayıp Anadolu'nun ve Trakya'nın tapusunu milletin evrakı metrukesine koyanlar, barışın bedelini unutmayalım diye 'Yurtta barış cihanda barış' demişlerdir. Devlerin karşısında bu toprakların genç evlatları toprağa düşmesin diye ne başkasının bir karış toplantısında gözümüz var, ne de bir karış toprak veririz demişlerdir.

Birinci dünya savaşının küllerinden bir devlet kuranların hakir görüldüğü, ikinci dünya savaşının yangınını bu ülkeye sıçratmayanların basiretsiz bulunduğu bir delilik hali... Hani 'iki ayyaş' deniliyor ya, ondan bahsediyorum, kimse de sesini çıkarmıyor ya ondan bahsediyorum.

Ayyaş dediğiniz buydu, utanmadan anasına 'Genelevde çalışıyor' dediniz. Ayıp, ayıp, ayıp... Her savaşta oğlunu takip eden Zübeyde Hanım, o genelevde çalıştığı söylenen Zübeyde hanım ve bu ülkede kimsenin kılını kıpırdatmadığı Zübeyde Hanım Fetih suresi okurdu...

Türk Cumhuriyeti’nin başarısını, göz ardı etmek için, çırpınıp duruyorlar. Oysa, asıl unutturmak istedikleri tarih, bizzat kendi karanlık geçmişlerinden başkası değildir.

1 Mart tezkeresinin yıldönümü

Dün, 1 Mart tezkeresinin yıldönümüydü. O red kararı, milli meclisimizin, o günlerde, ortalıkta, “BOP Eşbaşkan adayıyım.” diye gezenlere verdiği, en önemli cevaptı. Milli egemenliğin ve milli iradenin, Türkiye’nin varlık senetlerine meydan okuyan, bir karanlık iradeye karşı isyanıydı. Aradan 19 yıl geçti. Ve o aynı karanlık irade; 1 Mart 2003’te, Gazi Meclisimize karşı açtığı, hırs ve intikam savaşında, adına, bir de utanmadan, “Türk Tipi” dedikleri, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ucubesiyle, galip geldiğini zannetti. Tıpkı eski “abilerinin” ona öğrettiği gibi, büyük yalanlarla, büyük mesafeler aldığını zannetti. İşte o nedenle; bugün bizlerin, arkamıza millet iradesini alarak çıktığımız, bu kutlu yol, Milletimizi, Mehmetçiğimizi ve Devletimizi, herhangi bir zaman, herhangi bir şekilde, herhangi bir amaçla, herhangi müstevlinin aracı, maşası veya yancısı yapma olanaklarını, ortadan kaldırmaktır. Meclisimizin gücünü ve iradesini, tek adamcılık oynayan, kravatlı ergenlere karşı, her daim üstün kılabilme çabamızın altındaki sebeplerin, en önemlisi işte budur.

Nitekim bugün; Türk’ün incinen gururunun rüzgarını, arkasına alarak, “Ey Batı”, “Ey NATO” diye çıktıkları yolda, dünün eş başkanları, bugünün matruşka bebeği olma hevesine kapılmışlardır. Dahası, söz konusu kimseler, Aziziye tabyalarını, Allahuekber Dağları’nı, Plevne’yi, Kırım’ı, Erzurum’u, Nene Hatun’u unutmuşlar, ama ne hikmetse, yerlilik ve millilik panayırları düzenlemekten de, geri durmamaktadırlar. Amma; Kirli ve kara para ağlarının, karanlık iş ilişkilerinin, mafyatik idarelerin, ortak dostlarıyla, bir araya gelmek isteyenler, ve Türk Milleti’ni, merdiven altı parya düzeninin köleleri yapmak isteyenler, bilsinler ki; bu millet ölmedi ve yılmadı. Büyük Türk Milleti! Ne; bugün, bizzat kendisinin, mucidi olduğunu iddia ettiği, fakat onlara, her icraatıyla ihanet eden, ve bizzat şovunu yaptığı değerlere ve anlaşmalarına uymakta nazlanan, bir Batı’nın; Ne de; yüze gülen, ama arkandan kuyu kazan, bir sözde Avrasya’nın, veya çöllerinde, altın kaplama jipler üzerinde, borsa simsarlığı yapan bir alemin, “küçük-stratejik ortağı” olamazsın! Kaderini; ne 11 askerinin başına çuval geçiren hadsizlere, ne de, 34 askerini bombalayarak şehit eden bir zorbaya bağlayamazsın. Ne; vatandaşlığını bir avuç dolara satanların, ne de; topraklarını, limanlarını, birkaç küçük avantaya devredenlerin, marabası olamazsın. Ne; burnunun dibinde savaş tamtamları çalarken, Afrika seyahatine çıkan öngörü şampiyonlarının, ne de; “Boğazlardan para kazanamıyoruz.” diyerek, milletin tartışılmaz egemenlik haklarını, berhava etmeye kalkanların, kara düzenine, araç olamazsın. Büyük Türk Milleti! Türkiye; küresel bir Dünya’da, yalnız kalamaz, yalnız bırakılamaz. Türkiye; her şeyi ikiye ayırmaya alışkın, köhnemiş dimağların, boynu bükük bir köprüsü yapılamaz. Türkiye; ya Natocusun, ya Avrasyacı; ya doğucusun, ya batıcı denilerek, iç ya da dış tek adamcıların, hüllecisi olamaz. Saldırganlık ve hamasetle yoğrulmuş, fırsatçılık ve kurnazlığın, memleketimizi ve Dünya’yı sürüklediği bataklık, apaçık ortadadır. Güvenilir ve güvenli bir dünya, geçmişte olduğu gibi, bugün de, sözüne güvenilir, aldığı sözlere de, ihanet kabul etmez bir Türkiye ile mümkündür.

Biz; huzurlu bir Dünya’yı kurmanın, en büyük milli gurur ve şuur vesilesi olduğuna inanıyoruz. Biz; milli cesaretin ve gururun, savaşın değil, ancak barışın bedelini ödemeye ve ödetmeye hazır bir gücün, inşa edilmesi ile var olacağına inanıyoruz. Biz; Türkiye’nin gerçekten üretken hale gelirse, imtiyazlı hale gelebileceğine inanıyoruz. Biz; hiçbir ülkeye, mecraya ve maceraya, milletin ekmeğini, suyunu kaybetmek pahasına, bağlanılmaması gerektiğini biliyoruz. Biz; savaş çıktığında, ekmek ve buğday fiyatlarından endişe etmeyen bir Türkiye’yi, kendi buğdayını üretmekten aciz bırakılmayan, kendi kendine yeten bir Türkiye’yi inşa etmek isteyenleriz.

Biz; her diplomatik sorunda, “mazotum biter”, “gazım kesilir”, “soğukta kalır mıyım?” demeyen bir Türkiye’yi, masallarla avutulmayan güçlü bir Türkiye’yi, var etmek isteyenleriz. Biz; içeride huzur ve refahın, gerçek bir Cumhuriyet ve gerçek bir demokrasiden geçtiğini bilenleriz. Biz; gerçek bir cumhuriyetin, güçlü ve kapsayıcı bir hukuk devletinden; gerçek bir demokrasinin, ortak akla dayalı, kurumsal bir devlet idaresinden geçtiğini bilenleriz.

Biz; Gerçek güven ve içeride istikrarın, şahsa bağlı olmayan bir diplomasiden, bağımsız bir dış politikadan geçtiğini bilenleriz. İYİ Parti, işte bu kritik yol ayrımında, Türkiye’yi hak ettiği huzura, refaha ve istikrara kavuşturmak için dimdik ayaktadır. Çünkü İYİ Parti; Mustafa Kemal’in çizdiği medeniyet yolunu, iyi okumuş, iyi anlamıştır. Atatürk, yozlaşmış Avrasya rejimlerine duyulan hayranlığı gizleyecek, bir maske değildir. Medeni dünyanın kurallarını yok sayan, diplomasiyi küçümseyen, ruh hastalığını da stratejik zeka zanneden kendini bilmezlerin de, referans noktası olamaz.

Atatürk’ün, ülkemizi, medeni milletler ailesinin, onurlu bir üyesi yapma gayreti, revizyonist olmayan dış politikası, hamaset yerine, aklı önceleyen felsefesi, ve egemenlik kavramına duyduğu saygı, bizim ilham kaynağımızdır. O’nun sahip olduğu, ülkemizin kalkınmasına ve refahına ket vuran değil, kalkınmayı destekleyen dış politika anlayışı, bizim de anlayışımızdır. İşte tam da bu yüzden; İYİ Parti, bu kritik dönemeçte, hayati bir rol oynamaktadır. Ülkemizin kurucu felsefesinin, memleketin makulünün ve merkezinin, yeni oluşacak dünya düzeninde, istikameti bellidir. Buna gücümüz vardır. Buna potansiyelimiz vardır. Buna mahir kadrolarımız ve milletimiz vardır.

Biliyor ve inanıyoruz ki; Tarihin, hiçbir zaman tozlanmayan sayfalarında, lazım geldiği her vakit, şu sözü edebilen bir Türk devleti, daima var ve payidar olacaktır: “Yeni şartlarla yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini bulur!”