Özgür Özel 'yerli ve milliyim' diyenlere kritik soruyu sordu

Özgür Özel 'yerli ve milliyim' diyenlere kritik soruyu sordu
CHP Lideri Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararı ile milli güvenliğe aykırı olduğu iddiasıyla grevlerin ertelenmeye çalışılmasına tepki gösterdi. Erdoğan, "Bu firmalar mı yerli ve milli, bu emekçi mi yerli ve milli? İzmit Körfezi kadar milli olan bu işçilerin hakkını yabancı firmalara peşkeş çekmeye kalkmayın" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kocaeli Gebze'de grevdeki Birleşik Metal-İş üyesi işçileri ziyaret ederek destek verdi.

Birleşik Metal-İş, MESS üyesi ve ayrılan bazı fabrikalarda toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 4 Aralık'ta Hitachi'nin dört fabrikasında greve başlamıştı.

Grev, 13 Aralık'ta GE Grid Solutions ve Schneider Elektrik fabrikalarına da yayılmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı kararıyla grev "milli güvenliği bozucu" gerekçesiyle 60 gün ertelenmişti. İşçiler, Anayasal hakları olan greve devam etme kararı almıştı.

Özel, işçilerin haklı mücadelesinin yanında olduklarını belirterek, tüm emekçileri sendikalı olmaya çağırdı. Sendikalı olmanın önemine vurgu yapan Özel, sendikalı olmanın sendikasız olmaktan daha kötü olmadığını, her sendikanın sendikasızlıktan daha iyi olduğunu ifade etti.

Özel, Birleşik Metal-İş üyelerinin düşük ücretlere karşı direndiğini, işverenlerin ise geçim ücreti yerine sefalet ücreti teklif ettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanının grev erteleme kararını eleştiren Özel, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce benzer bir kararı anayasaya aykırı bulduğunu hatırlattı.

Trafo üreten fabrikalardaki grevin milli güvenlikle nasıl bir ilgisi olduğunu soran Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve Devlet Bahçeli'yi eleştirerek, yerli ve milli olanın işçiler olduğunu savundu.

Özel, işçilerin mücadelesini selamlayarak sonuna kadar yanlarında olacaklarını belirtti.

Özgür Özel, eylemde şunları ifade etti:

"Bugün bu onurlu mücadelenizin yanında olduğumuzu göstermek ve size dayanışma duygularımızı iletmek üzere buraya geldik. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada bir büyük mücadele veriyorsunuz. Tabii, böyle bir mücadele verebilmek ancak örgütlü olmakla mümkün.

Öncelikle buradan Türkiye’deki tüm emekçilere seslenmek isterim ki, bugün burada bir mücadele veriliyor.

Emek sömürüsüne karşı bir direniş var.

Bu direnişi bu fabrikalarda örgütlü olan, DISK'e bağlı Birleşik Metal Sendikası veriyor. Yani burada sendika, hak arıyor.

Hak arayanın yanında duruyor. Emek mücadelesi veren örgütlü tüm işçileri saygıyla selamlıyor, Türkiye'deki tüm emekçileri sendikal mücadeleye davet ediyorum!

Eğer sendikalı olunursa, sendikalı olmak sendikalı olmamaktan, sendikasız olmaktan daha kötü değildir.

Sendikanın da elbette iyisi var, kötüsü var ama hiçbir sendika sendikasız olmaktan daha kötü değildir.

Nerede işçinin yanına gelip bir emekçi kardeşimiz sendikalı olmayı teklif ediyorsa, örgütlenmeyi teklif ediyorsa, birlikte mücadeleyi teklif ediyorsa, aslında yarınlardaki evladının geleceğini birlikte korumayı, alın terine birlikte sahip çıkmayı, kendisini ezmeye çalışanlara karşı birlikte olmayı teklif ediyordur.

Tüm emekçilere sesleniyoruz. Örgütlenin, örgütlenin, örgütlenin!

Birleşik Metal'de örgütlü emekçiler bu süreçte haklarını istediler. Malum Türkiye’de korkunç bir düzen var. Türkiye’de 17.000 gibi, bırakın ücret olmayı açlık sınırının neredeyse dörtte birine, yoksulluk sınırının dörtte birine denk gelen, açlık sınırının 3.000 altında olan bir ücreti, bütün bir yıl boyunca asgari ücret diye tuttular, savundular ve bir kuruş zam yapmadılar.

Bugün Türkiye asgari ücret zammını konuşuyor. Bugün üçüncü toplantısını yapan komisyondan yine bir ücret çıkmadı.

bir asgari ücreti çok erkenden, çok kararlılıkla telaffuz ettik. Biz bunu telaffuz etmeden önce, 17.000’lik asgari ücrete, beklenen enflasyon, hedef enflasyon noktasında kendi hedefleri noktasında yüzde 25-30 zammı konuşacak kadar şuursuzlaşmış, meydanı boş bulmuş bir iktidar vardı.

Kamuoyuna 20.000, 21.000 asgari ücreti ve bir yıl boyunca buna zam yapmamayı kabul ettirmeye çalışıyorlardı.

Biz cesaretle çıktık ve şunu haykırdık; dedik ki: “Asgari ücret talebimiz 30. Bunun altında yokuz.” dedik.

DİSK’in asgari ücretle ilgili tanımlamalarını, DİSK'in asgari ücretle ilgili beklentilerini, bu ülkede açlık sınırını ve yoksulluk sınırını hatırlatan ve yoksulluk sınırını, evde çalışanların aşması gerektiği iki asgari ücretinin en azından birlikte aşması gerektiği ile ilgili yaklaşımını ve asgari ücretin temel ücret olmasına yönelik eleştirilerini sonuna kadar sahipleniyoruz.

DİSK’in bu konuda ortaya koymuş olduğu yaklaşımı, hem asgari ücretler açısından hem de sizin gibi emeğini savunan ve hakça bir toplu iş sözleşmesine imza atma umudu için mücadele eden herkes için çok kıymetli buluyor, Arzu Başkan’ın şahsında, DİSK’i ve mücadelesini selamlıyoruz!

Sendikada örgütlü işçiler son derece kritik bir şekilde, son derece zorlu şartlarda, son derece ağır bir işte alınlarının teriyle, emeklerinin karşılığıyla evlatlarına ekmek götürmeye, ailelerini geçindirmeye çalışıyorlar.

Ve Türkiye’deki o çok düşük asgari ücret, işçilerin yüzde 56’sını yutmuşken, bu işçiler o asgari ücretten uzaklaşmak ve alın terinin karşılığını almak isterken kendilerine, dünya devi şirketler, çok karlı şirketler, Türkiye’de ve dünyada çok büyük pazarlar kazanan işverenleri bir geçim ücreti değil, bir sefalet ücreti teklif ettiler.

Onlar da bu sefalet ücretine itiraz ettiler ve kabul etmediler!

İşçilerin bir sendikası var. İşverenin de bir sendikası var. İşçi sendikası görevini yapacak, yapıyor. İşveren sendikası kendi görevini yapacak, yapıyor.

Anlaşma olursa imza atılır, olmazsa işçi üretimden gelen gücünü kullanır.

Bütün aşamalar geçilmiş, en son karar verilmiş; “Anlaşamıyoruz. Biz üretimden gelen gücümüzü kullanıp greve gidiyoruz.” denmiş. Ve bu noktada Anayasa diyor ki: "İşçiler örgütlenebilirler, haklarını kullanabilirler.”

Buradaki işçilerin de grevli bir toplu sözleşme hakkı kazanmışlardı.

Bu mücadelenin karşılığında iş bırakıyorlar ve işçiyi, işvereni taleplerini karşılamak için zorlamak istiyorlar. Bu bütün dünyada, emekçilerin en önemli kazanımıdır.

Türkiye’de de Anayasa’da bu güvence altındadır. Anayasa'ya, Kenan Evren'in, askerlerin koydukları bir madde var.

Orada diyor ki: “Eğer milli güvenlik tehdit altındaysa, Cumhurbaşkanı bu grevi erteleyebilir.”

Yahu bu maddeyi okuyup da, bu madde üzerinden insan bu eylemi, bu grevi ertelemeyi düşünebilir mi?

İnsanda birazcık vicdan olur, insanda birazcık utanmak olur. O maddeyi kullanarak bu eylemi iptal ediyorlar!

Sayın Erdoğan, Sayın Erdoğan! Burada devletin başında duracağına, onun bakanı mahkemeleri bu iki sendika arasında adil bir yerde duracağına haksıza katkı vereceğine ve insaf var, vicdan var. İşverenin üzerine basılıp da, "Yahu kardeşim, Türkiye'den bu kadar para kazanıyorsunuz, bu kadar teşvik alıyorsunuz, bu kadar kar ediyorsunuz, şu gençlerin, şu emekçinin hakkını versenize!" diye yanınızda duracağına, hadi onu yapmadı, ortada duracağına sizin karşınıza geçmek ve "milli güvenlik" iddiasıyla grev ertelemek nedir?

Bakın, bu şirketlerin kimler olduğu ortada, ne iş yaptıkları ortada, bu şirketlerle milli güvenliğin ne alakası var?

Erdoğan, 2015’te yine grev erteledi. Sendika gitti, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Dedi ki: "Anayasa'da böyle yazıyor ama bunlar, bu işletmede, bu şartlarda grev iptal ettiler."

Anayasa Mahkemesi 3 sene sonra karar verdi. Dedi ki: "Milli güvenlik gerekçesiyle, böyle soyut bir şekilde grev iptali anayasaya aykırıdır." dedi.

Şimdi bugün aynı iş kolunda, aynı şartlarda, bakın aynı işletmede, tekrar grev kararı alınıyor, yine Anayasa’ya göre grev iptali, milli güvenlik gerekçesiyle grev iptal ediliyor, erteleniyor ve Cumhurbaşkanı, hakkını yine, bu imkanını kötüye kullanarak işverenin yanında duruyor.

Oysa Anayasa Mahkemesi karar vermiş, "Sen milli güvenlik dersen şudur, şu." Örneğin Türkiye çok zor şartlardadır, savaşmak üzeredir, gemilerine mazot koyacaktır, sen gidersin, o tersanede grev yaparsın, Türkiye milli güvenlik tehdidi altındadır, sen gidersin havaalanlarında grev yaparsın. Grev yaparsın, güvenlik tehdit altında kalır. Burada, bu trafo üreticisi firma bu üretmese trafoyu, 15 tane daha firma var trafo üretir, ihtiyacı olan görür.

Bu firmanın, bu firmanın ürettiği trafonun milli güvenlikle ne alakası var? Anayasa şu kadarcık, önemli bir konuda böyle bir hak vermiş, gidiyor bu hakkı kötüye kullanıyorlar. Biz bunu, buradaki işçiler adına, bu aileler adına, bütün Türkiye’ye duyurmaya geldik.

Trafo üreten bir firmanın işçilerinin hakkını alamıyorlar. Bu işçiler, "Vallahi bu firmalar başımızın üstünde yeri var, gelmişler, yatırım yapmışlar. Vallahi bir şey demiyorum şimdi.”

Ama kardeşim, “Yerliyim ve milliyim.” diyenlere soruyorum. Buradan Devlet Bahçeli’ye soruyorum, buradan, “Yerliyim, milliyim.” diyen Erdoğan’a soruyorum, bu iptal kararını verdiğinde, bu iptal kararını verdiğinde, bir elini vicdanına koy.

Bu firmalar mı yerli ve milli, bu emekçi mi yerli ve milli?

İzmit Körfezi kadar milli olan bu işçilerin hakkını yabancı firmalara peşkeş çekmeye kalkmayın.

Biz emekçimizin yanındayız. Biz bu mücadeleyi saygıyla selamlıyoruz ve bu iptal kararına karşı mücadeleyi sürdürdüğünüz için, greve devam ettiğiniz için, bu firmada sekizinci, en eskisinin 15. günü olan bu mücadeleyi yükselttiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Çünkü siz burada bu eyleminizle, teslim olmayarak, boyun eğmeyerek Türkiye işçi sınıfının umudu oluyorsunuz. Artık sinmeyeceğinizi, bunların karşısında ezilmeyeceğinizi, öyle yukarılardan bakıp, sizi küçük görenlere karşı mücadeleyi bırakmayacağınızı gösteriyor ve tüm emekçilere örnek oluyorsunuz. Ben sizin mücadeleniz karşısında saygıyla eğiliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum! Sonuna kadar sizin yanınızdayız, mücadeleniz mücadelemizdir!

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi