Özgür Özel: Erdoğan milletle dikleşmeden 3 ay durabildi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP'li belediye başkanlarıyla gerçekleştirdiği toplantıda önemli açıklamalarda bulundu.
Özel, yapılan ölçümlerde CHP'li belediyelerin vatandaş memnuniyet oranının seçim gününe göre yüzde 8,5 artarak yüzde 46'ya ulaştığını ve partinin anketlerde birinci çıktığını duyurdu.
Bu başarının, CHP'li belediyelerin vatandaşa dokunan, özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik hizmetlerinin sonucu olduğunu vurgulayan Özel, kreşler, anne kartı, ücretsiz ulaşım gibi uygulamaların vatandaşlar tarafından büyük beğeniyle karşılandığını belirtti.
Özel, iktidarın CHP'li belediyelere yönelik karalama kampanyalarına, mali baskılara ve kayyum atamalarına rağmen başarılarının sürdüğünü söyledi.
İktidarın bu saldırılarının nedeninin, CHP'li belediyelerin başarılarını hazmedememek olduğunu söyleyen Özel, kendilerinin hesap vermeye hazır olduklarını, ancak iktidarın da önceki dönemlerdeki yolsuzlukların hesabını vermesi gerektiğini dile getirdi.
Özgür Özel'den 'Kayyum' tepkisi: İktidarın çaresizliğinin itirafı
Esenyurt, Tunceli ve Diyarbakır belediyelerine yapılan kayyum atamalarını ve DİSK Genel Başkanı Remzi Çalışkan'ın tutuklanmasını eleştiren Özel, bu uygulamaların hukuksuz olduğunu ve iktidarın halkın iradesine saygı duymadığını söyledi.
Özel, Meclis'teki tüm muhalefet partilerinin desteklediği kayyum uygulamasını sonlandıracak teklife MHP'nin de destek vermesini olumlu bulduğunu belirtti.
Özel, CHP'li belediyelerin kreş sayısını kısa sürede 1000'e çıkaracağını müjdeleyerek, iktidarın tüm engellemelerine rağmen hizmetlerine devam edeceklerini vurguladı.
Kent lokantaları, anne kartı, evde bakım hizmetleri gibi sosyal belediyecilik uygulamalarının önemine değinen Özel, CHP'li belediyelerin halkın ihtiyaçlarına cevap vermeye devam edeceğini söyledi.
Özel, konuşmasını "milletin devletle yarışıp kazandığını" belirterek sonlandırdı ve CHP'nin iktidara yürüdüğünü, belediye başkanlarının cebindeki anahtarın da CHP'nin iktidarının anahtarı olduğunu ifade etti.
Özgür Özel şunları ifade etti.
31 Mart'ta 14'ü büyükşehir, 21 tanesi il belediyesi olmak üzere 412 belediyeyi milletimiz bize emanet etti.
Bugün de 414 yol arkadaşımla birlikte burada bu salondayız. Siz yerelde iktidar olarak geneldeki iktidarın değişeceğine dair umudu yükselten, yüzleri güldüren ve bu ülkenin bilhassa gençlerinin bir seçim daha beklemesine karar veren, karar verdiklerini o gecenin mimarlarısınız.
Bundan 7 ay önce 20 Nisan'da yine bu salondaydık, bu kürsüdeydik. Yerel yönetimler çalıştayımızda bir araya gelmiştik. 600 kişilik bu salonun neredeyse tamamının seçilmiş belediye başkanları tarafından doldurulmasından duyduğumuz memnuniyeti ve o tarihi gururu hep birlikte yaşamıştık.
"BELEDİYE BAŞKANLARI HALKÇI BELEDİYECİLİĞİ ÇOK İYİ UYGULADI"
O gün demiştim ki; Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, Cumhuriyetin tarihini yeniden yazma bir kez daha ilk yüzyılda olduğu gibi ikinci yüzyılda da tarihi yeniden yazma fırsatı elimizdedir. Bu fırsat halkımız için değerlendirilen, halkçı belediyecilik anlayışıyla 8 aydır onlara hizmet eden siz değerli belediye başkanlarımız tarafından bugüne kadar çok iyi anlaşılmış, çok iyi uygulanmış.
Dostumuza güven, dost olmayanımıza da kaygı vermiş durumdadır. Her birinizle ayrı ayrı gurur duyuyoruz. O gün seçmenin bize verdiğinin bir tüketici kredisi olmadığını önceden yaptıklarımızı kapatmak, borçlandıklarımızı kapatmak ya da alıp da tüketmek üzerine aldığımız bir kredi olmadığını, bunun bir yatırımcı kredisi olduğunu, seçmenin bu ülkenin yarınlarına ve Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarına yatırım yaptığını, bizi gözleyeceğini ve günü geldiğinde tüm yatırımcı kredilerini verenler gibi karşıda işler iyi gidiyorsa o krediyi artıracağını, uzatacağını, yenileyeceğini; aksi takdirde o krediyi geri çağırabileceğini, bunun için her birimizin çok dikkatli olması gerektiğini söylemiştik.
"O DÖNEM DALGA GEÇTİLER"
Tabii bunu her bir vatandaşımız ve onlara hizmet eden her biriniz yerelde memleketinizde işlerin nasıl gittiğini hissediyorsunuz ve karşılıklı bu duygu aslında en doğru ölçüm. Ama biz o günlerden söylediğimiz gibi 2024 yılının sonuna doğru gelirken ilk 6 aylık 7 aylık performansları ölçtürmek üzere, aynı aday gösterme döneminde olduğu gibi objektif kriterlerle, belli şartları sağlayabilen tüm firmalarla hangi firmanın hangi belediyeyi ölçeceğini firmanın bile ölçüm anında öğrendiği; öncesinde söylediğimizde dalga geçilen ama başarı geldikten sonra o geçilen dalgalarla ilgili dönüp de kimsenin üzerinde duymadığı; hem dijital dinleme hem yapay zeka denetimiyle yapılan ölçümlerle seçim döneminde çok isabetli sonuçlar kaydettiğimizi hem aday belirlemede hem adayların sahada takibinde, adaylara destek veren yönlendirici analizlerde ne kadar doğru işler yaptığımızı seçimden 6 gün önce çıktığım televizyon programında ifade ettiğim illerin tamamını seçim gecesi burada gururla ifade etmemle hep birlikte yaşamıştık.
Şimdi aynı yöntemle, aynı hassasiyetle, aynı ciddiyetle, aynı gizlilikle bu sefer sahada adaylarımızı değil, belediye başkanlarımızın ve ekiplerinin performansını ölçüyoruz. Aralık ayının sonuna doğru hem başkanlarımızın kendilerine hem genel merkezimize üzerinde konuşacağımız, üzerinde tartışacağımız, daha da geliştireceğimiz eksikliklerimizi gidereceğimiz, iyi yaptık- yaptığımız işleri de ortaklaştıracağımız bir süreci müzakere edeceğiz.
"SEÇİM GÜNÜNE GÖRE MEMNUNUİYET YÜZDE 8,5 ARTTI"
Halen daha büyükşehirlerimiz, 21 il belediyemiz, yüksek nüfuslu çoğu ilçemiz tamamlandı. 50.000 nüfusun üzerindeki ilçelerimizde ölçümler devam ediyor. Takip ediyorsunuz. Ama şunu söylemek isterim, o süreçlerden Aralık ayının sonunu beklemeden bana ifade edilen şudur: şu ana kadar ölçülen belediye başkanlarımızdan memnuniyet oranınının ortalamadaki artışı seçim gününe göre yüzde 8,5'tur. Hepinizi yürekten tebrik ediyorum. Tekrar ifade edeyim, seçim günü ortalamamız yüzde 38'di Türkiye'de. Şu anda ortalamamız yüzde 96'ya gelmiş durumda yüzde 46'ya gelmiş durumdadır. 8 puanlık artışla yüzde 46'lık "bugün seçim olsa bu belediye başkanına oy veririm." diyenlerin toplamı bizim açımızdan yüzde 46'ya ulaşmış durumdadır. Yani o gün elde ettiğimiz büyük başarı, adına zafer demediğimiz, kendimizi aksine geçmişten bugüne gelip de zafere ulaştık değil gelecekteki büyük başarılar için kendimize sorumluluk yüklediğimiz, o gecenin gerisinde değil çok ilerisinde olduğumuzu ayrıca sorulan sorularla; biraz önce belediye başkanlarımız da ifade etti.
"GELEN HER ANKETTE BİRİNCİ ÇIKIYORUZ"
Gelen her ankette parti birinci çıkıyor. Sizlerin illerinizde ilçelerinizde partiyi de yukarıya çektiğiniz ve partinin bu birinci parti olmasında ve her geçen gün bu konunun biraz daha pekişmesinde emeklerinizin ne kadar yüksek olduğunu rakamlarda gösteriyor. Seçim gecesi otobüsün üstünden 2019'da Cumhur İttifakından devraldığımız İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya belediye başkanlarımıza daha önceden de bizde olup bu ilk AK Partiden bu belediyeleri devralmamıza da geçmişte vesile olmuş iyi, halkçı belediyecilik uygulamalarını sürdüren ve sürekli kazanan İzmir, Muğla, Tekirdağ, Aydın ve Eskişehir'e ve artık "ben de israf istemiyorum, hizmet istiyorum." diyen ve AK Parti'nin MHP'nin belediyeciliği yerine halkçı belediyeciliği tercih edenlere önerdiğimiz ve hemşehrileri tarafından bağırlarına basılan Manisa, Denizli, Balıkesir ve Bursa belediye başkanlarımıza otobüsün üstünden teşekkür etmiştim.
"TÜRKİYE NÜFUSUNU YÜZDE 65'İNİ CHP'Lİ BELEDİYELER YÖNETİYOR"
O gün o gün herkesin adını anmamıştım, bugün de anamam ama deprem bölgesinden Adıyaman'ı Kastamonu'yu Kırıkkale'yi ve her birisini ayrı ayrı seçim gecesi sevindiğimiz, kimine şaşırdığımız ama bütün Türkiye'yi şaşkına çeviren Kilis'i adını anamayacağım 400'ün üzerindeki her biriniz adına bir kez daha kutluyorum ve her birinizle gurur duyuyorum. Şimdi yenisiyle eskisiyle Türkiye nüfusunun yüzde 65'ini Türkiye ekonomisinin yüzde 78'ini, Türkiye'de turistin gelip ayak bastığı toprakların yüzde 91'ini Cumhuriyet Halk Partili belediyeler yönetiyor.
Söz ölçümler, yani Cumhuriyet Halk Partili belediyelerden memnuniyet nedir? Rakip belediyelerin durumu nedir? Ve memnuniyetteki parti seçmen kırılımları, yani 2019'da, 2024'te, 2019'da ve 2000, 2019'da 2 seçimde de İstanbul'da AK Parti'ye oy verip bu seçimde Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy veren kadın seçmenin durumuna baktığımızda, ya da geçmişte Cumhuriyet Halk Partisi'ne hiç oy vermemiş,
Ankara'daki kendisini milliyetçi muhafazakar olarak nitelendiren seçmenin oy davranış değişiminde. Ya da Türkiye'de ilk kez 7 bölgede birden belediyesi olan, il belediyesi olan, büyükşehir olsun, il olsun tek parti olduğumuzun gerçeğiyle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Ege'de il belediyesi yoktur çünkü kusura bakmasınlar, hepsini sizler kazandınız.
Ege'deki ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vermiş seçmenlere bakarak, bu seçmenlerin oy verme davranışını ne değiştirdi ve şimdi ne durumdalar diye baktığımızda ortaya bir tek şey çıkıyor.
"AK PARTİ'NİN EN HAZMEDEMEDİĞİ GRUP OLDULAR"
Vatandaşa dokunan, özellikle kadına dokunan, çocuklu kadına dokunan, evlerin içine gönül bağıyla giren, o evdeki yoksulluğa bir nebze çare olabilen, ayda bir kere, iki kere de olsa bir kilo o eve et sokulan, o doğal gazı kesilmiş evin doğalgaz faturasına omuz veren, o evdeki çocuğu hiçbir yere bırakamadı diye evde oturan kadının çocuğunu kreşe kabul eden, dolayısıyla kadını istihdama yönlendiren, işe yönlendiren ve bir asgari ücret yerine iki asgari ücreti eve taşınmasına sebebiyet veren kreşleri açanlar ve anne kart verip küçücük çocuğunu hiç değilse annesine götürüp bırakacak, kardeşine götürüp bırakacak, işe koşaz yacak kadına ya da evde ayrı ayrı doğalgakmak yerine kardeşlerin bir araya gelebildiği ücretsiz ulaşımla ve gündüzkü doğalgaz faturasından tasarruf edebilmek gibi bizim tahayyül dahi edemeyeceğimiz katkıları gören kadın seçmenler ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi'ne yoğunlaşan ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin AK Parti'yi en açık şekilde geçtiği, AK Parti'nin de en hazmedemediği seçmen gruplarından bir tanesi oldular.
"EKREM BAŞKANA KALP YAPAN KADINI ANKETTE GÖRÜYORLAR"
Ve öyle bir noktadayız ki, bizim gördüğümüzü onlar da görüyor. Yani İstanbul sokaklarında bir kolunda çocuğu, çantasından telaşla bir şey çıkarana kadar otobüsün önünü kesen anne kart çıkarıp Ekrem Başkan'a kalp yapan kadını o gün sokakta görmeyenler bugün ankette görüyorlar.
Ya da veresiye defterinin Ankara'da pandemide kapatılmasını bizim sadece reklam için koyduğumuz, reklamda gördüğümüz bir şey gibi görenler, aslında o gün "defter kapandı. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonuyla birisi geldi, borcunuzu kapattı." dediğinde gırtlağı düğümlenen o hacı amcanın sandıkta ne yapmayacağını, ne yapacağını göremeyenler şimdi anketlere bakınca bizim ona ne yaptığımızı ve esasında samimiyetin, bu samimi duyguların karşı tarafa nasıl geçtiğini çok iyi görüyorlar. Ben teker teker saymak isterim, her birini, bitmez. Ama halk etinden okul sütüne kadar, hoş geldin bebekten, hoş geldin bebekten okulun ilk haftası verilen, sonra da ara ara içi doldurulan kırtasiye kitlerine, okul çantalarına kadar.
"VATANDAŞ HİSSEDİYOR ARTIK SARAY'DA ÖLÇÜMLERİ GÖRÜYOR"
Okulda çeşmeden su içilemezken parası olmayanın tuvalet çeşmesine yönelmemesi için okul sebiline kadar ya da kapıdan çevrilen üç kap sıcak yemeğe kadar, üniversite öğrencisine dağıtılmasına bile zorluk çıkarılmaya çalışılan sabah çorbasına kadar, aklıma gelen gelmeyen ama her birisi buralarda, bu sıralarda oturan sizlerin eseri olan bu işlerin ne yaptığını vatandaş hissediyor ama artık sarayda ölçümlerde görüyor.
Geçen seçimin başarısında da büyük pay sahibiydi bu. Bu seçimde Sosyal Demokrat Belediyeler Eşgüdüm Konseyi'nde çalıştığımız Sevgili Yılmaz Büyükerşen'in başında olduğu ve belediyelerimizi eğittiğimiz, belediyelerimizi denetimlere hazır hale getirdiğimiz ve aralarındaki eşgüdümü sağladığımız çalışmaların daha yeni yeni, yeni yeni meyvelerini aldığımız noktada rakamların bize gösterdiği bu tabloyu sarayda görüyor.
İşte o yüzden, yani "ne oldu da bunlar birden bu hale geldi?" derseniz, ilk 6 ayın belediye anket sonuçlarını gördüler. Ve bunun üzerine iki şeye kalkıştılar. Bir tanesini yapıyorlardı, arttırdılar, hep birlikte hissettik.
Cumhuriyet Halk Partisi'ni kendi içindeki sorunlarıyla boğuşan, her an kurultay tartışmaları yaşayan, kurultaylarında kavgalar yaşayan, tartışmaların bitmediği, birbirleriyle uğraşan bir parti gibi göstermek, buna gerçekten emek verdiler, trol verdiler, bütçe ayırdılar.
Bazı içimizdeki bu konudaki bir iki tane çatlak sesi büyüttüler, köpürttüler. Ama bu konuda haklarını teslim etmek lazım. 81 il başkanı tüzük kurultayına gelirken dediler ki: "1 yıl önce bize tüzük için verilen bütün sözler tutuldu, lamı cimi yok. Örgüte verilen bütün sözler tutuldu. Sokakta kavga yok, sokakta olmayan kavgayı bu salona taşımayız, taşıtmayız."
"81 İL BAŞKANI SARAY'IN OYUNUNU BOŞA DÜŞÜRDÜ"
Ve 81 il başkanı 1 yıl önce yaşanan, cumhuriyet tarihinin tek genel başkanın seçimle değiştiği, otomatikman da bir travma üretmesi çok beklenen o süreçten üzerinden daha 10 ay geçmişken hep birlikte durdular, hep birlikte sahiplendiler, salona hep birlikte birliktelik mesajını verdiler ve biz partiyi nasıl yöneteceğimize büyük bir mutabakatla karar verdik, neredeyse oybirliğiyle.
Ardından birkaç başka sözü de yayınladıkları bir deklarasyonla "Sokakta Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidara yürüyüşünün ayak sesleri var. Sokakta işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, işsizlik, gelecekten endişe, hayat pahalılığı, yaklaşan kışın tedirginliği konuşuluyor ve bunlara CHP'nin çare olabileceği konuşuluyor. Bunun dışında bir şey konuşmayı doğru bulmuyoruz."diyerek sarayın o oyununu boşa çıkardılar ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin hiç yaşamaması gereken ve gerçekte de yaşamadığı ama sosyal medyada köpürtülen tartışmalarına noktayı koydular.
Buradan onlarla her toplantımda sizi onlara emanet edip "belediye başkanlarımıza sahip çıkın." dediğim ve benim sözümü yerde bırakmayanlara, örgütümüzün birliğine, partimizin dirliğine yaptıkları bu katkı için buradan yürekten teşekkür ediyorum.
Tabii ikincisi ikincisi ise buradaki sizleri itibarsızlaştırmak, her türlü iftirayla, karalamayla itibarsızlaştırmak, sizle uğraşmak, ekonomik olarak zorda bırakmak, başaramıyor gibi göstermek ve bir yandan da size kara çalarak iftira atarak, haksızlıklarla, hukuksuzluklarla Cumhuriyet Halk Partisi belediyeciliğinin ilk 7-8 ayda yazdığı destanı gölgelemek ve geriye çevirmek.
"TÜM KARAMALARA RAĞMEN KAZANDIK"
Şimdi bununla mücadele ettiğimiz bir süreçteyiz, zorlu, ağır bir süreçteyiz ve onun için bugün hep birlikte buradayız, biriz ve beraberiz. Aslında tabii ki bu yeni başlamadı. Ta 2019 seçimlerinden önce, biraz önce bahsettiğim, İstanbul'la, Ankara'yla, Mersin'le, Adana'yla, Antalya'yla Cumhur İttifakından büyükşehirlerin 25 yıl, 30 yıl sonra kiminin alındığı sürecin yaklaşmakta olduğunu gördüklerinde, o günlerde artık o seçim onlar için çantada keklik değilken, aman aman sakın, "Ankara'yı CHP kazanırsa su faturalarını DHKP-C'ye dağıttıracaklar." diyen bir İçişleri Bakanıyla başladı bu işler.
İstanbul'u Ekrem İmamoğlu kazanırsa, söz vermi ş, İSPARK'ı PKK terör örgütüne verecek diyerek başladı bu işler. Ve o seçimi, o karalamalara rağmen kazandık.
Ardından pırıl pırıl, her görüşten su faturasını dağıtan gençleri gördüklerinde, burada büyükşehirimizin ismiyle ya da park eden ya da teslim eden herkes karşısında bir terörist değil de pırıl pırıl bir genç görünce zaten kendi silahlarıyla vurulmaya başlamışlardı.
Devamında Tayyip Erdoğan "Bazıları kendilerini darı ambarında sanıyor." demiş. Önüne çıkan iki kadına: "Aman İstanbul'u bunlara bırakmayın." deyince "Merak etmeyin, bırakmayacağız." demiş.
2 gün sonra, biraz önce sayın başkanın da ifade ettiği gibi, mazbatada iptal edilmiş, yani milli irade kendisine oy verilirken baş tacı edilirken al aşağı edilmiş. Ve ilk sivil darbe girişimi Sayın Erdoğan tarafından yapılmış ve milletimiz tarafından 45 gün sonra püskürtülmüştü.
13.000 olan fark 806.000'e çıkmış. Ve "İstediğinde oy veriyoruz ama kime oy vereceğimize sen karar veremezsin. Biz bizi kimin yöneteceğine İstanbullu olarak biz karar vereceğiz." dediklerinde biz hepimiz yanıldık.
Sandık ki Tayyip Bey "Osmanlı tokadı atacağım." diye kibirlenirken yediği demokrasi tokadıyla akıllanacak. Bundan sonra milli iradeye saygılı olacak, kazanmayı çok biliyor ama kaybetmeyi de, kaybetmeyi de öğrenecek ve kaybettiğinde hazmetmeyi de öğrenecek dedik. Öyle bekledik ama maalesef olmadı.
"PANDEMİDE VATANDAŞI AÇ BIRAKMAYI GÖZE ALDI"
Tabii pandemide vatandaşa 5 maske dağıtamayan iktidar, CHP'li belediyeleri engellemenin derdine düştü. Vatandaşın yaptığı bağışlara el koyarak, aşevi hesaplarına el koyarak, pandemide vatandaşı aç bırakmayı göze aldı.
CHP'li belediyelerin maske üretmesine engel olarak, vatandaşı koruyacak maskesinden etmeyi göze aldı. Tuttu, dayanışma hesapları açılan, o milyonlarca lira dakikalar içinde paralar toplanan hesapları aldı, el koydu ve o hizmetlerin yapılmasına engel oldu.
Ve sürecin sonunda seçimlere gittiğinde gördü ki bunu yaptığı belediyelerden, Hatay'ı istisna tutarak ve acısını şuramda tutarak söyleyeyim, hiçbir tanesini, hiçbir tanesini kaybetmediğimizi, üstüne yenilerini eklediğimizi ve Türkiye'de inanılmaz bir başarı elde ettiğimizi gördü.
"TAYYİP BEY İLK SEÇİMDE KAYBEMEYİ ÖĞRENECEK. SINAVIN BÜYÜĞÜ GELİYOR"
O gün biz buradan, bu kürsüden o akşam saat dokuza yaklaşırken, biz kibirlenmeyeceğimizi, kimseyi kızdırmayacağımızı, bu büyük başarının kimsenin kaybı olmadığını, kazananın bütün Türkiye olduğunu söyleyip yan taraftaki apartmanda oturan, belki adayın belki belediye meclis adayının kornamızdan rahatsız olabileceğini, köyümüzde davul çalmamayı, korna çalmamayı, mutluluğu bile kendi içimizde hızla yaşayıp hizmet üretmek için tekrar ertesi gün uyanmak üzere evimize çekilmeyi öğütlerken, biz kazanmayı öğrenirken, Tayyip Bey belki bu sefer kaybetmeyi öğrenmiştir dedik.
Çünkü yaptığı bütün engellemeler, o yaptığı bütün kötülükler geçen dönemde de bugün, biraz önce de kapalı oturumda da hatırlatıldı çok haklı bir şekilde ama görüyoruz ki Tayyip Bey, Sayın Erdoğan, kaybetmeyi kaybettiğinde hazmetmeyi asla öğrenmedi, öğrenemiyor.
Ama şuna emin olsun ki, böyle küçük sınavlarla öğrenemiyorsa sınavın büyüğü gelecek, o nasıl kaybediyormuş millet ona ilk seçimde gösterecek. Biz hiç şüphesiz kadınlara güvenerek, gençlere güvenerek, bilime güvenerek oluşturduğumuz her yapıda, kadın-erkek eşitliğine doğru adımlar atarak, kadınları daha çok adaylaştırarak, gençleri daha çok adaylaştırarak ve halkımızın bunu istediğini düşünerek buna çok olumlu karşılıklar aldık, buna devam edeceğiz.
Ben belediye başkanlarımızdan tüm süreçlerde yaklaşmakta olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarına ihtiyaç duyacağımız insan gücüne, insan kaynağına yönelik olarak tasarruflar yapmalarını hep istedim ama bundan sonraki dönemde gençlere ve kadınlara daha da fazla önem verilmesini ve bu konuda gayret gösterilmesini de bir kez daha size emanet ediyorum.
"TAYYİP BEY DİKLEŞMEDEN 3 AY DURABİLDİ"
Tabii seçim gecesi, 22 yıl sonra ilk defa yenilen Erdoğan balkona çıkıp dedi ki: "Dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz.". Birebir aynı ifadeyi 2019'da da kullanmıştı. Bu sefer milletle dikleşmeden 3 ay durabildi. İlk aylarda, hatta ilk günlerde, meclise, kendi grubuna bir talimat verdi. O talimat Türkiye Belediyeler Birliği, Tarihi Kentler Belediyeler Birliği, Marmara Belediyeler Birliği seçimlerinde, bütün belediye birliklerinin seçimlerinde belde belediyeleri de oy kullanabilsin, doğudaki, İç Anadolu'daki, yoğun olarak onda olan, belde belediyelerinden istifade etmek suretiyle bu yapıların başkanlıklarını bize vermemeyi göze alıyorlardı ama o günlerde hem Cumhuriyet Halk Partisi'nin takındığı tutum hem milletimizin bize göstermiş olduğu güven ve o konuda kendilerine yaptığımız net ve sert uyarılar buna yeltenmemelerini sağladı ama 3 ay dayanabildiler.
Ve 3 ay sonra çok yönlü bir saldırıyı başlattılar. İlk önce temmuz ayı yaklaşırken SGK ve vergi borçları açısından belediyelerin tüzel kişiliklerine geçmişten birikmiş Şunu hepimiz biliyoruz ki her seçim döneminde af çıktığı için ve bu af çıktığında borcu olmayan belediyeler, yani SGK ve vergi borcunu ödemiş olan belediyeler, diğerleri tarafından "ya bizim gibi ödemeseydin, bak o faizi oraya vereceğine millete hizmet ederdin." öğrenilmişliğiyle çok sayıda belediyede ama bilhassa AK Partili belediyelerin tamamında SGK ve vergi borçları dağ gibi bekliyordu.
"BENDEN DAHA İYİ ERDOĞAN BİLİYOR"
Diğer yandan, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler ise çoğunda meclis çoğunluğu olmadığı için, borçlanma yetkisini de meclis çoğunlukları vermediği için, millete hizmet edebilmek için bankadan borç dahi alamadıkları için vergiyi ödemek, SGK'yı ödemek yerine onu ileriye bırakarak acil hizmetleri görmeyi tercih ettiler. Eğri oturup doğru konuşalım, bunun böyle olduğunu benden daha iyi Tayyip Bey biliyor, benden daha iyi Sayın Erdoğan biliyor.
En borçlu belediyelerin AK Partili belediyeler olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi'nde bulunan büyükşehirlerin de borç stoğunun büyük kısmının AK Parti döneminden geldiğini hepimiz biliyoruz zaten. Tuttu, bunu yaparak belediyelerin özellikle AK Parti döneminde borçlar birikmiş yani yemeyi AK Parti yemiş, hesabı faiziyle CHP'den bir kerede alacak.
"BÖYLE UYANIKLIKLARLA BELEDİYE ŞİRKETİNE YÖNELİYOR"
Bu talimatı verdi. Gerçekten zorlandık. Gerçekten, kapalı oturumda ifade edilen rakamlar yapılandırılsaydı, faizleri kaldırılsaydı, eşit taksitlere bölünseydi inanılmaz hizmetlere dönüşecekti, bugün yapılanların fevkinde hizmetler yapılacaktı ama mazeret bilip de hizmeti durdurmadık. Arkadaşlar güçlü mali disiplinleriyle bu işleri aştılar. Şimdi geldi belediye iştiraklerinde de kanunen yapamaz, kanun çıkarması lazım.
Meclise getirdi, geri püskürttük. Cumhurbaşkanlığı kararıyla adım gibi biliyorum. Anayasa Mahkemesi bozar, kanun yapsa. Kanun yapmıyor. Cumhurbaşkanı kararnamesi de yapmıyor. Karar yapıyor ki Danıştay'dan olduğunda bozdurmayalım diye. Böyle uyanıklıklarla bu sefer de belediye şirketlerine yöneliyor.
Bunlar ispatlandı ve net olarak da söylendi ki biz ne teftişten korkarız, ne yaptığımız işten şüphemiz var, son derece açık, son derece şeffaf.
Karşılaştırıldığında AK Parti'nin yaptıklarıyla kıyaslanmayacak kadar ve hem ölçeği açısından hem yapılan iş açısından, verilen hizmet açısından belediye başkanlarımızın veremeyeceği hiçbir hesabın olmadığı ortaya çıktı, o yüzden sustular.
"SİZ SORMAZSANIZ BİZ HESAP SORACAĞIZ"
Yoksa susar mı? 6 ay konuşması lazım. Ama giden ilk müfettişler, aldıkları ilk faturalarla kendilerine bizimkilerin dediği; "Bakın bunu şu AK Partili belediye kaça yapmış? Bakın bu hizmet aslında 1 hafta boyunca süren, ne kadar büyük bir sahnenin ücretiymiş? Bu teklifi, bakın bakalım burada kaça AK Parti almış?" denilince tartışma bitti, suspus oldular.
O yüzden şimdi Sayın Erdoğan'a "Bizim millete veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız olmadığını" söyleyerek şunu söylüyorum, bir hesap sorduracaksanız ilk önce çok güçlü delilleriniz ve çok temiz ve öz güveni yüksek bir ekibinizin olması lazım.
Ben bunu yapabiliyorum. Bunu yapamadığınızı konser meselesi ortaya çıktıktan 1 hafta sonra hep beraber gördük ama bir hesap soracaksanız bence Bülent Arınç'ın deyimiyle "Ankara'yı parsel parsel satanlar"dan ya da kendi ifadenizle "İstanbul'a ihanet edenler"den sormaya başlayabilirsiniz. Siz sormazsanız biz soracağız!
Önceki dönemlerdeki yolsuzlukları ile ilgili İstanbul Büyükşehir'in 36, Ankara Büyükşehir'in 40, memleketin Manisa'yı sadece örneklendiriyorum, 8 dosyayı dört başı mamur hazır ettiklerini ama bu konuda ne savcıların ne de kamunun diğer denetim organlarının, ne yargının ne de kamudaki denetim organlarının parmak bile kıpırdatmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. Baktılar ne yaparlarsa yapsınlar olmuyor.
"FETÖ DÖNEMİNDE OLDUĞU GİBİ..."
Bu kez seçimle kazanamadıkları belediyeleri masada çalmak için harekete geçtiler. Türkiye'nin en büyük ilçesi Esenyurt Belediyesine kayyum atamaya kalktılar. Bir şafak operasyonunda kamu kurumu olan belediyenin kapısını balyozla kırıp, eş zamanlı olarak belediye başkanımız Ahmet Özer'in evine çilingirle, balyozla gidip, sese uyanan eşini, kapıyı açıp eşini itip, uyandırılmasına bile izin vermeyerek, onurunu kırmaya çalışarak, kendisini gözaltına alanlar ve o gözaltıyı FETÖ döneminde olduğu gibi, FETÖ'nün ilk dönemlerinde olduğu gibi, avukatsız yapanlar, oradan sözde topladığı delillerle yalandan bir tutuklama yapanlar, tutuklamasına yapılan itirazda diğer mahkemenin "bunda tutuklanacak bir şey yok ama bir gizli tanık var." demesiyle yeni bir faza girdiler, attıkları yalanların arkasından çekildiler, sürdürmediler.
Şimdi bir gizli tanık eliyle bir aydır, tek sanık da bir aydır 200 sanığa 4 günde iddianame yazdım diye böbürlenen bir savcı, tek sanığa 1 aydır iddianame yazamıyor
Tunceli'ye giden bilir. Bir elinde parti bayrağı bir elinde Türk bayrağı olan, ağzından Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü düşürmeyen, en zorlu dönemlerde hizmet vermiş ve hep ama hep mağdurun yanında olmuş, garibanın yanında olmuş, çalışkan, namuslu hepimizin gözbebeği biridir; Mustafa Sarıgül. Ve bu Mustafa Sarıgül, bundan 12 yıl önce savcının ricasıyla "biz götürürsek askerlerimiz şehit olur. Sen bir konuş, zaten aile CHP'li. Sen bir konuş, siz götürün." dedikleri bir cenazeyi belediyemiz götürdüğü için, CHP'li aileye taziye yaptığı için ve ölenin suçu üzerinden anası, babası, taziye yapan komşularının sorumlu tutulduğu bir süreç bundan 2 yıl önce akıllarına geldi, 10 yıl sonra dava açtılar, yargıladıkları hemen herkes beraat etti.
"MUSTAFA SARIGÜL'E CEZA VERDİLER"
"Elinde belediyesi var." diye, "kayyum atamaya bahane olabilir." diye, Mustafa Sarıgül'e ceza verdiler. Ona ne ceza verirlerse versin, o kendi ailesinin de, Ovacık'ın da, Tunceli'nin de, Cumhuriyet Halk Partililerin de vicdanında suçsuzdur, tertemizdir, bu partinin bir evladıdır. Onu da saygıyla selamlıyorum.
Buradan bir teşekkür, hep eleştirilerde bulunduk, bir teşekkür. Çok büyük bir kısmı muhalefete, bir kısmı da iktidarın küçük ortağına gelecek. Bu yaşananların hepsi o halde çıkarılmış bir kanun hükmünde kararname ürünüdür. Külliyen kanunsuzdur, hukuksuzdur, anayasaya aykırıdır.
Daha soruşturma açılırken yani içinizde herhangi birine bir terör örgütünün adını anarak soruşturma açıldığı gün kayyum atamayı meşrulaştırır, belediye meclisine "hepiniz teröristsiniz, vekili de oradan seçmeyeceğim." der.
Ve bunu 2 ayda bir sürdürürler. Buna zaman zaman kavga eden, birbirinden ayrı düşünen bugüne kadar hepsi hiçbir konuda bir araya gelmemiş Meclis'teki bütün partiler bir araya geldiler. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yanında demin İyi Parti'nin, Saadet'in, Gelecek'in, DEVA'nın, Demokrat Parti'nin, Yeniden Refah'ın, Emek Partisi'nin ve Türkiye İşçi Partisi'nin birlikte imza attıkları bir teklifle bu kayyum uygulamasına son verecek teklifimizi Meclise ilettik.
"MHP DE DESTEK VERDİ... TÜRKİYE'Yİ BÜYÜK BİR AYIPTAN KURTARMIŞ OLURSUNUZ"
Evveli gün de Milliyetçi Hareket Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı "bir kanun yoluyla bu kayyum işinin ortadan kaldırılabileceği" ifadesini söyledi. Ben bu kadar olumsuzluk içinde, saray bütün hesaplarıyla muhalefeti parçalamaya çalışırken, hele hele kayyum meselesinden muhalefeti birbirine düşürme hesap kitap kurulmuşken bu hesabı bozan tüm siyasi partilerin genel başkanlarının şahsında, kurumsal kimliklerine, üyelerine yürekten teşekkür ediyorum, oyunu bozdukları için.
Milliyetçi Hareket Partisi'ni de diyoruz ki; "bu sefer bu değerlendirme samimiyse ve eğer ittifak ortağınızın her dediğine, her yaptığına bugüne kadar verdiğiniz kayıtsız ve Meclis tarihi için takdire şayan desteğe bu sefer iktidar partisinden bir seferlik istediğiniz bu yaklaşıma destek bulabilirseniz, Türkiye'yi büyük bir ayıptan, demokrasimizi büyük bir zendereden kurtarmış olursunuz.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin o yaklaşımını da kıymetlendirdiğimi ve dikkatle takip edeceğimizi, bu hafta içinde de kendileriyle temas kuracağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum." Ve hiçbir hamleden sonuç alamayanlar, bu işlere kalkıştılar.
Bugün de bir benzer durumla karşı karşıyayız. Bu kez DİSK'e, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun Genel-İş Şubesi'nin Genel Başkanı'na, Genel-İş Sendikası'nın Genel Başkanı'na, Sevgili Remzi Çalışkan'a bir gözaltı yapıldı. Remzi Çalışkan bizim kıymetlimizdir, Genel-İş belediyelerimizde örgütlü bir sendikadır, emekçinin hakkını savunurlar, sert savunurlar. Bazen bizi de üzerler.
Remzi Çalışkan o süreçte emekçinin de hakkını savunan, Cumhuriyet Halk Partisi'nin de bu ülke için kıymetini bilen bir tutumla kriz anlarında her zaman çözüm üretmiş, müzakereye açık, tek derdi alın terinin karşılığını almak olan ve DİSK gibi bir sendikada Genel Başkanlık görevi yapacak, Genel-İş gibi DİSK'e bağlı bir sendikada Genel Başkanlık görevini büyük bir başarıyla yürüten birisidir. Aldılar, hiçbir şey dememişler.
Dün tutukladılar. "Gizli tanık var." demişler. Burada yaşanan, Ahmet Özer'in yaşadığından ya da daha önce gizli tanık iftiralarıyla görevinden alınan belediye başkanlarının yaşadıklarından farklı değil. Örneğin Diyarbakır Belediye Başkanı doktordu, 1 yıldır milletvekiliydi, 1 yıl önce temiz kağıdı almıştı, bir kez daha temiz kağıdı aldı. Belediye Başkan Adayı oldu. Seçim gecesi soruşturma başlattılar. "Gizli tanık var." diye.
"AMELİYATHANEDEN BAŞKA BİR GİZLİ TANIK BULDULAR"
Gizli tanık ifade verdi: "bir teröristi şu özel hastanede ameliyat etti." diye. Ceza verdiler. Ceza istinaftan da onaylanıp Yargıtay'a gitti. Yargıtay'a savunma avukatları "o ifadeyi veren kadın, gizli tanığın o akşam İstanbul'da bir başka özel hastanede kamera altında 6 kere koridordan gelip gidip bir ameliyathanede bir başka hastanın ameliyatına eşlik ettiğini" ispatladılar.
O kadar berraktı ki görüntüler, o kadar netti ki Selçuk Mızraklı'nın o dakika serbest bırakılmasını beklersiniz. Kararı bozdu Yargıtay ama tutukluluk haline devam ettirdi. Ameliyathaneden başka bir gizli tanık buldular arkadaşlar.
Ve o gizli tanıkla şimdi dosya tekrar Yargıtay'a yollandı. O kadın, o ifade yalanmış ama pas pas yapan birini bulduk "Selçuk Mızraklı bu ameliyatı yapmış." diyorlar. Gizli tanık böyle bir ahlakın ürünüdür. O yüzden Ahmet Özer'i de, Remzi Çalışkan'ı da ve onların şahsında aslında onların hizmet etmek, yüzünü güldürmek zorunda olduğu hem Genel-İş'in emekçilerini bir kez daha buradan onların şahsında saygıyla selamlıyoruz.
"1 TANE KREŞ AÇMAMIŞLAR 653 KREŞ AÇTIK"
Biraz önce kreşlere nasıl saldırdıklarını ifade etmiştim., 1 tane kreş açmamışlar. 653 kreş açtık. Yazı yollamışlar "kapatın." diye. Millete şikayet ettik. Kadınlar geldi, İstanbul'da isyan ettiler.
Ekrem Başkan'ın karşısına geçmiş. Diyor ki: "Siz bu kreşi açtınız, ben 20 bin lira kreş parası bulamıyordum, çocuğu kreşe verdim işe gittim. Allah sizden razı olsun.".
İşte o kadınla uğraşan bir akıl var. Ve o akıl: "kreşleri kapatın." dedi. O kadın onun ağzını kapatınca, "biz kreş demedik, ilkokul dedik." dedi yazıya rağmen. Ve dediler ki: "Zaten bu CHP kandırıyor.". "Kreş ve gündüz bakımevi diye bir şey olmaz." dediler, en son. Ben de öğrendim ki, en son, Cumhurbaşkanlığında, sarayda, külliyede kreş ve bakımevi varmış, tabelası kocaman.
Önünde de Emine Hanım'ın resmi var. "Milli Eğitim Bakanlığı bu sefer aynı yazıyı Cumhurbaşkanlığına yollasın." derken "iki nüsha yazsın." dediler. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kreş ve çocuk bakımevi var. Önünde de Murat Kurum'un fotoğrafı var. "Bir tane de oraya yollasın.". Ama Murat Kurum kreşe karşı değil ki, "Ben İstanbul'a belediye başkanı olursam her mahalleye bir kreş açacağım." diye bilboard asıyordu.
Şimdi "kreş olmaz, gündüz bakımevi olmaz, hiçbiri olmaz. Vatandaşı memnun etmeniz olmaz, baş edemiyoruz, size de yaptırmayız." bakış açısı var.
"1000'E ÇIKACAK"
Ama şunu söyleyelim: Cumhuriyet Halk Partili belediyeler şu anda 653 olan kreş sayısını en kısa zamanda, birkaç ay içinde, 1000'e çıkaracaklar. Milletimize müjdeler olsun!
Biz buradan ülkenin üzerine kabus gibi çökmeye çalışan bu kötülük şebekesine karşı açıkça meydan okuyoruz! Meclis toplantılarını ihalelerini canlı yayınlayan belediyelerimiz tertemizdir kir tutmaz. Devletten temiz kağıdı alıp milletin oyu ile seçilen belediye başkanlarımıza uydurduğunuz suçlamalar yapışmaz.
"KENT LOKANTALARI HALİL İBRAHİM SOFRASIDIR"
Sizin döneminizde sizin döneminize göre 4-5 kat artan sosyal yardımlarımız ilaç gibidir, milletin dertlerine derman olur. Kapatmak istediğiniz kreşlerimiz ana kucağı gibidir, sarar sarmalar. Kent lokantalarımız Halil İbrahim sofrasıdır,
paylaştıkça bölüştükçe büyür. Anne kartımız fedakar annelere rahat bir nefes aldırır, kaygıları dertleri hafifletir. Tarikatların kucağına ittiğiniz gençler için açtığımız öğrenci yurtlarımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün baba ocaklarıdır, baba evidir, kapısından girene güven verir.
Öğrencilerimize karşılıksız verdiğimiz burslar, yardımlar Hızır gibidir, zor zamanda imdada yetişir. Yaşlılara verdiğimiz evde bakım hizmetleri hayırlı evlat gibidir, her gün gelir, düzenli gelir. Emekli evlerimiz güçten düşen yaşlılarımız için evladının evidir, kapıda elleri öpülür, sımsıcak bir sarılmayla buyur edilir, hep birlikte çaylar, kahveler içilir.
"İFTİRALAR VIZ GELİR TIRIS GİDER"
Çiftçiye, besiciye verdiğimiz destekler toprağa düşen tohum gibidir, yeşerir, büyür, serpilir, mahsulü dönüşür. Dalında kalan mahsulü üreticiden alıp yoksula dağıtan belediyelerimizin yaptığı şey iyilikte yarışmaktır. Bizim sosyal belediyecilik anlayışımız coşkun bir ırmak gibidir. Hem yatağına hem çevresine hayat ve bereket taşır. Bunu milletimize taşıyanlar yüreğinde sadece gurur taşır. Onlara atılan iftiralar vız gelir, tırıst gider. Hepinizle gurur duyuyoruz
Millet bize 31 Mart'ta bembeyaz sayfalar açtı. Eskisinden memnundu, yenisini açtı, kimimize ilk sefer açtı. Bizim belediyelerimiz bembeyaz kağıt gibi ama AK Parti'nin belediyeciliği kir kaldırıyor koyu bir kağıt koyu gri bir kağıt gibi. Bütün renkler kirlenirken birinciliği beyaza verirler, AK Parti buna güveniyor.
Bizim bu konudaki özenimizi dikkatimizi en üst düzeyde tutmamız lazım. Bugüne kadarki gibi en üst düzey dikkatle devam etmemiz gerekiyor çünkü sizler Türkiye İttifakının belediye başkanlarısınız. Her görüşten seçmenden oy aldınız, herkese ayrımsız hizmet veriyorsunuz.
Ama iktidar bu salona kayyımla saldırmaya çalışıyor. Belediyelerin gelirlerini keserek saldırmaya çalışıyor, mallarına haciz getirerek saldırmaya, kumpasla iftirayla saldırmaya çalışıyor. Bir topyekun saldırı başlattıklarına göre milletin temsilcilerinin yanıtı da topyekun olmalıdır, topyekun olacaktır. Bugün olduğu gibi buna karşı topyekun mücadele verilecektir.
Önemli olan bu iftiralardan yılmamak, bunların yaptığı iftiralara aldırmamak ve bunlara karşı büyük bir dirençle ayakta durmak, dosta güven, olmayana kaygı vermek. Bugün bu yüzden burada toplandık hep beraber, hem Ahmet Özer'e hem Mustafa Sarıgül'e sahip çıkmak için.
"DEVLETLE MİLLET YARIŞTI MİLLET KAZANDI"
Ya da Selçuk Belediyesindeki örnek gibi yarın her birinize size özel saldırılara niyetlenenlere karşı hep bir arada durduğumuzu göstermek için. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi; "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatan toprağıdır.". Madem ki vatan toprağının şimdilik yüzde 65'i size emanettir, o toprağı ve üzerinde yaşayanların haklarını vatanı savunurcasına savunmaya devam edeceğiz. Unutmayın ki bu kürsüden söylemiştik, tekrar ediyorum,
31 Mart'ta çok önemli bir sınav oldu. Devletle millet yarıştı, millet kazandı. Bu millet devlet kurmuş millettir. Kurdukları tüm devletlerle gurur duyuyoruz.
Ve kurulmuş son devlettir, ilelebet yaşatmaya kararlıyız. Ama zaman zaman devleti yönetenler, bu onurlu göreve sahip olanlar güçten zehirleniyorlar ve bazen devletin başına geçip millete buyruk veriyorlar. Kenan Evren'in yaptığı gibi Kenan Evren yaptı, millet dinlemedi. Ü
"TRT'Yİ AK PARTİ TELEVİZYONU YAPTILAR"
Kenan Evren'in dediğini değil kendi bildiğini seçti. Zaman zaman, 28 Şubat sürecinde bütün haksızlıklara rağmen ama bazen de devlet gücünü kullananlar o süreçte gerçekten haksızlıklar yaptılar. O süreçte yapılanlardan yapılanlardan anneanneler, nineler zarar gördü.
Orada millet emri verenlere değil, kapıdan düğüne, ordu evinin kapısından sokulmayan ninelere sahip çıktı. 15 Temmuz günü devletin kılcal damarlarından ilerleyen, Tayyip Bey'le farklı yollardan aynı menzile ilerleyenler vardıkları yerden bu milletin üstüne tank sürdüler.
F-16 ile meclisini bombaladılar. Millet onlara karşı da direndi ve kazandı. 31 Mart'a gittiğimizde bu kez bu kez aynı kibre Tayyip Bey kapıldı. Gazi'nin savaş meydanlarından bilgi geçsin diye kurduğu Anadolu Ajansı'nı bir ittifakın ajansı yaptılar. Hepimizin vergileriyle ayakta tuttuğu TRT Televizyonunu AK Parti'nin televizyonu yaptılar.
Devletin kaymakamını ilçe başkanı, valisini il başkanı kıldılar. Milletin karşısına geçip "bunları seçeceksin." dediler. Millet onların karşısına geçti, "bunları seçeceğim." dedi. Bunları. Şimdi milletin tercihine ama kayyımla ama para keserek ama iftira ederek yine istikamet dayatmaya çalışıyorlar.
Önümüzde bir kez daha, buna hiç şüphe yok ki bir kez daha, çok daha acımasızca, çok daha sert, çok daha gözü dönmüş bir şekilde karşımıza devleti tüm kurumlarıyla dikecekler.
"BİZ BU DEVLET KURULSUN DİYE DEDELERİ CAN VERENLERİZ"
Biz devlet çağırınca askere gidenleriz, biz devlet çağırınca vergisini verenleriz, biz bu devlet kurulsun diye dedeleri can verenleriz, biz bu devlet ayakta kalsın diye gerekirse can verecek olanlarız ama madem ki bu güçle devletin başına geçtiniz ve milletle inatlaşırsınız, milletin partisi, halkın partisi, kurduğu ittifakı güçlendirerek, Türkiye İttifakı'yla bir kez daha karşınıza dikilecek ve sizi hiç şüpheniz olmasın ki bir kez daha ve son kez yenecektir.
Türkiye İttifakı gücünü milletinden, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alır. Kırmızı beyaz renkleriyle bu ülkenin bütün renklerini kuşatır.
Türkiye İttifakı ki, 31 Mart'taki o zaferi, zafer değil sorumluluk görmüştür, bunu omzunda sorumluluk görüp Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini 2. yüzyılın ilk seçimlerinde iktidar yapmak üzere bir yürüyüşe başlamıştır. Biz hep birlikte o yolda yürüyoruz.
Cebinizdeki anahtar belediyelerinizin değil, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu partinin 2. yüzyıldaki iktidarının anahtarıdır. Yürüyün arkadaşlar, arkanızda millet var! <noise> Yürüyün arkadaşlar, yanınızda millet var! Yürüyün arkadaşlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi <noise> iktidara yürüyor! Hep birlikteyiz.
Dosta güven olmayana kaygı olsun ki, Gazinin partisi birdir, ayaktadır, iktidara yürümektedir. Hepinizle gurur duyuyorum! Hepinizle gurur duyuyorum!