Ozan Gündoğdu

Ozan Gündoğdu

Tedirginlik yaratan soru: Doların ateşi yükselir mi?

Düzenlemesi 21 Aralık’ta yapılan bir mevduatımız olduğu malum. Bundan önce mevduatlar yabancı para ya da TL cinsinden tutulabiliyordu. Bu tarihten itibaren Kur Koruması altında TL cinsinden de tutulabilmeye başladı. Buna kısaca KKM denildi. Yani Kur Korumalı Mevduat…

Bu bir vadeli mevduat türüydü ve bu mevduata para yatıranlar, 3, 6 aylık ya da 1 yıllık seçeneklere sahipti. Düzenlemenin ardından 3 aylık süre yakında doluyor. Elbette sisteme ilk girenler içindeki 3 aylık mevduatların vadesi de… Bu kişiler KKM’de kalmaya devam mı edecek yoksa KKM’den çıkmak mı isteyecek bunu zaman gösterecek.

Yani 20 Aralık’ta dolar kurunu 18 Lira’dan 11 Lira’ya kadar kısa sürede düşüren sihirli değnek yakın zamanda 3 ayını geride bırakmış olacak. Henüz ilk günlerinde büyük risk taşıdığı söylenen KKM, Ukrayna’daki savaşla birlikte daha da riskli bir hale geldi. Herkesin aklında aynı soru var; ya döviz kurları yukarı doğru başladığı harekete hızlanarak devam ederse?

TL’yi öngörmek çok güç

Döviz kurunda seviye verip zaman vermemek, zaman verip, seviyeden bahsetmemek kalitesiz bir analiz olurdu. Hem seviye hem de zaman verene ise en azından söz konusu para Türk Lirası ise rastlamak çok güç. Yani TL’yi öngörmek sık rastlanabilen bir meziyet değil. Siyasetiniz öngörülemezse, o siyasetin yönettiği yerli paranızın değeri nasıl öngörülebilsin ki…

Ancak TL’nin geleceği öngörülemez olsa bile görünen bir şey var; ekonomi yönetimi yerli paranın değerini korumak için oldukça fazla efor harcıyor. Bunun için 2020 Kasım ayında Merkez Bankası’nda Murat Uysal’ın görevden alınmasına dek geçen sürede uygulanan arka kapıdan döviz satışı formülünün kullanıldığına ilişkin iddialar çok güçlü. Bunun yanı sıra 17 Mart’ta gerçekleşecek olan Para Politikası Kurulu’nda Merkez Bankası’nın faiz artırımı yapacağına ilişkin beklenti de yükselmiş durumda. Her ne kadar Bakan Nureddin Nebati’nin, 22 Ocak’ta ekonomistlerle gerçekleştirdiği toplantıda “Politika faizini önemsizleştirdik” dediği söylense de piyasada “ekonomi yönetimi bu şartlar altında politika faizini artırır” beklentisi var.

TL’nin değeri hiç bu kadar önemli olmamıştı

Tedirginliğin arkasında yatan neden bugün TL’nin değerini korumasının eskisinden çok daha hayati önemde olması. Çünkü TL’nin değerinin sert biçimde düşmesi, zaten %55’e dayanmış enflasyonun daha da artması anlamına geliyor. Buğday, yağ, pamuk, petrol gibi en temel emtiaların fiyatı dolar cinsinden de artarken, bir de TL’nin dolar cinsinden değerinin düşmesi bizdeki enflasyonu katmerli hale getirebilir.

Sadece bu değil, TL’nin değerinin düşmesi halinde bu sefer de Hazine’den ve Merkez Bankası’ndan KKM sahibi kişilere milyarlarca liralık ödeme yapmak zorunda kalınacağı gerçeği herkesin tüylerini diken diken yapıyor. Malum, TL mevduata kur garantisi verildi. Yüksek mevduat sahibi küçük bir azınlığa, dolar kuru artarsa zararın devlet eliyle karşılanacağı söylendi. Bir yandan da bu durum devletin “Dolar kuru artmayacak” demesi gibi bir şeydi. Fakat işler pek parlak görünmüyor.

TL’de cari açık stresi artıyor

İşler pek parlak görünmüyor çünkü savaşla birlikte TL’yi zorlayan olağanüstü gelişmeler yaşanmaya başladı. Bir kere emtia fiyatları son derece sert biçimde arttı. Emtia fiyatlarının artmasıyla beraber bu malların ithalatına eskisinden çok daha fazla para ödenmeye başladı.

İkinci bir gelişme daha yaşandı savaşla birlikte. Fiyatların küresel ölçekte artacağı beklentisiyle ithalatçılar, “yarın daha pahalı alacağıma bugünden alayım” diyerek talebi öne çekti. Daha basit bir ifadeyle mayısta, haziranda vereceği siparişi, şubatta martta vermeye başladı. Bu da piyasanın normalin üzerinde ithalat yaptığı anlamına geliyor.

Aynı anda hem satın aldığının ürünlerin fiyatı artıyor, hem de eskisinden daha fazla ürün alıyorsunuz. O halde giderleriniz olağanüstü biçimde artıyor. İşte bu gelişme, ülkenin yurtdışıyla olan ticari ilişkisinin takip edildiği cari dengede gözleniyor. Son açıklanan veriler, cari açığın 7,11 milyar dolarla son 4 yılın rekorunu kırdığını gösteriyor. Üstelik bu veri henüz ocak ayına ait. Savaşın etkilerini gözleyeceğimiz mart ayı verilerini mayıs ayında göreceğiz.

Günde 230 milyon dolar cari açığa gidiyor

Bu tablodan anlaşılan şu; ülkeden mal ve hizmet ticareti faiz ve kar ödemeleri gibi cari işlemler nedeniyle ocak ayında günde ortalama 230 milyon dolar dışarı çıkmış. Bunun şubat ayında da mart ayında da hatta artarak devam ettiği söyleniyor. Böyle bir piyasada dolar miktarı sürekli azalırken, dolar kurunu tutan tek şey dolar talebinin de azalması olurdu. Fakat maalesef fiyatı artan emtialar vazgeçilecek gibi değil. Üretimin devamı için petrole ihtiyacımız var. Beslenebilmek için ayçiçeği yağına, buğdaya, mercimeğe, ısınabilmek için doğalgaza ihtiyacımız var. Bunların satın alınabilmesi için döviz gerekiyor. Yani cari açık nedeniyle piyasadaki döviz miktarı azalıyor, buna karşılık zorunlu mallarda ithalata bağımlı kılındığımız için ithalat için gereken döviz talebi artıyor. Bu da dolar kurunu yukarı yönlü baskılıyor.

Yılda 216 milyon dolar 2 milyon çiftçiye

Bir kur şoku yaşanır mı? Bu felaketin kehanetini bu yazıda bulmayalım. Ancak bu sefer böyle bir şoka en ılımlı ifadeyle “piyasanın dayanacak gücü kalmadı” demekle yetinelim. Piyasanın kalmadı da Hazine’nin kaldı mı? Düşünün ki günde 230 milyon dolarlık cari açık veriyorsunuz? Çiftçinin perişan vaziyette ve endişeli. 2 milyon çiftçiye savaş nedeniyle artan maliyetler için ek bütçe çıkarıyorsunuz, böylesi önemli bir destek için Hazine’den ayırdığınız ek bütçenin toplam büyüklüğü 3,2 milyar TL. Yani bugünkü kurla çiftçinize sadece 216 milyon dolar veriyorsunuz. Başka bir hesapla bu yılki ek masraflara karşı çiftçi başına 100’er dolar dağıtıyorsunuz. Hepsi bu. Bunu da durup dururken yapmıyor, türlü veryansınlardan sonra işleme alıyorsunuz. Bunların hepsi KKM’nin Hazine üzerinde yarattığı stresten kaynaklanıyor. Hazine elbette KKM’yi ödeyemeyecek güçsüzlükte değil. Ancak iktidar KKM’nin garantisine ayrılacak kaynak tahmin edilemez olduğu için çiftçiye gönül rahatlığıyla bütçe çıkaramıyor. Tam anlamıyla bir sıkışma hali…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ozan Gündoğdu Arşivi