Lûbe Ayar
Siyasetin Tribünlerle İmtihanı
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, 29 Aralık Cuma akşamı Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da patlak veren Süper Kupa krizine dair ilk kez konuştu. Habertürk canlı yayınında Mehmet Akif Ersoy’a konuk olan Koç, hayli dağınık olsa da önemli bilgiler verdi. Bu sayede öğrendik ki uluslararası bir etkinlik öncesi Fenerbahçe ve Galatasaray, TFF ile sözleşme yapmamış. Bu Türkiye’nin en büyük iki kulübüne yakışmayan bir tablodur. Ama organizasyonun sahibi sıfatıyla TFF’nin, tüm olasılıkları ve kulüplerin beklentilerini net olarak masaya koyan resmi bir protokolü eline almadan Suudilerle sözleşme imzalama cesaretini sorgulamak gerekir. TFF Başkanı Büyükekşi, böylesine plansız, programsız, sözleşmesiz bir halde iki koca kulübü maceraya sürüklerken nesine güveniyordu acaba? Fenerbahçe yönetimi ise tabiri caizse ‘Basra harap olduktan’ ve İstanbul’a döndükten sonra sözleşmeyi görmek istemiş ama bu kez de TFF ‘gizli’ olduğu gerekçesiyle mâni olmuş.
“ŞU SİZİN PANKART VE TİŞÖRT”!
Şimdi gelin filmi en başa saralım ve Riyad’da yaşananları Ali Koç’un nazarından tekrar hatırlayalım. Başkan Ali Koç, yöneticileriyle birlikte Suudi Arabistan'ın eski federasyon başkanının evinde öğle yemeğindeyken TFF Başkanı Büyükekşi tarafından aranmış ve krizden böylece haberdar olmuş. Otele döndüğünde toplantı odasına tek başına girmesi gerektiği söylenmiş. İçerideki masada iki danışmanıyla birlikte Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak ve Galatasaray Başkanı Dursun Özbek varmış. Sonradan (ne hikmetse!) eski spor bakanı Mehmet Kasapoğlu da birkaç danışmanıyla toplantıya katılmış. (Spor muhabirlerinin anlattıkları doğruysa eski bakanın yakınları, bu etkinlikle de çok yakınmış!) Zaten eski bakan da toplantı boyunca maçın oynanması için orta yolu bulmaya çalışmış. Masada Ali Koç’a bir kağıt uzatmışlar. Büyükekşi, “Her şey yolunda maç başlayacak, gösteri, ışık, alev, şehitlerimiz için bir dakika saygı duruşu olacak, milli marşlar çalınacak” diye programı anlatmış:
Sonra denmiş ki, “Şu sizin pankart ve tişört”!
SUUDİLER TALEPLERİ REDDETMİŞ
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, pankartta değil ama futbolcuların ısınırken giyeceği tişörtlerde ısrarcı olduğunu söyleyince ortam gerilmiş. Galatasaray da o gün 'Ne Mutlu Türküm Diyene' diye pankartı hazırlatmış ve ısınma formalarının üstüne Atatürk resmi bastırmış. Koç bunu gayet haklı olarak, “Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 Yılı, TFF'nin 100 yılı… Atatürksüz, Cumhuriyetsiz bir kutlama aklımızın ucundan geçmedi” sözleriyle ifade etti. Bu tişörtlerin sıkıntı yaratacağı ihtimali üzerinde de durmamışlar. Çünkü maç öncesi seremoniye çıkacak çocukların tişörtlerinde yine Atatürk’e ait olan “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözünün yer alacağını TFF günler önce kulüplere bildirmiş. Maçtan iki gün önce Fenerbahçe, bir gün önce de Galatasaray, Atatürk resimli tişörtler giyeceklerini ve taşımak istedikleri pankartları TFF’ye bildirmişler. Ali Koç, kilit cümleyi işte bu noktada aktardı: “Meğerse Suudi yetkililer bu taleplerimizi reddetmiş!”
“BİZ BU KARARI NEDEN MAÇ GÜNÜ ÖĞRENDİK?”
Suudiler, kulüplerin haklı taleplerini reddetmiş ama -nasıl bir cüretse artık- TFF bu gelişmeyi Fenerbahçe ve Galatasaray yönetimlerine iletmemiş. Daha maçın oynanmasına haftalar varken tüm yayınlarımda, “Kulüpler TFF’ye vekalet veya taahhüt vermedi, Büyükekşi süreci emrivakiyle yönetiyor” dedim. Bu tavır belli ki maç gününe kadar sürmüş. Maça günler kala sorunların başladığını belirten Ali Koç, kriz patladığında yaşananları ise şöyle özetledi: “Sıkıntı şu; federasyon çalışanlarına söyleniyor. Bunu yok varsayıp hepimizi uçağa bindiriyorlar, maça üç saat kala federasyonumuzun ağzından duyuyoruz ki maçın oynanmasını engelleyecek sıkıntı var. Bunlar gizli kalmaz, er ya da geç ortaya çıkacak. Şanlı Cumhuriyetin 100 Yılı pankartı, Norm Ender’in okuyacağı Parla marşı, çocuklarımızın tişörtleri ve bir de led ekranlardaki Atatürk'ün posterinin kaldırıldığını biliyoruz. Burada işi deştikçe, dibine indikçe gördük
ki bu süreçte en az sıkıntılı taraf Suudiler. Toleranslı davrandıklarını da söyleyemem, bir gram esnemediler. Başından beri çizgileri vardı demek ki! Biz bunu baştan bilseydik ya ona göre giderdik veya gitmezdik veya 101 yılı orada oynardık.”
POLİSLER SOYUNMA ODASINDA!
Ali Koç, kriz esasında iki kulübün de aynı noktada durduğunu, maçı oynamak için çaba harcadıklarını ve Atatürk resimli tişörtlerle ısınmaya çıkmak için hazırlandıkları sırada Suudi polislerin soyunma odalarına
girdiğini anlattı. O anı gözlerinizin önüne getirin lütfen… Suudi polisi takımlarımızın soyunma odalarına giriyor; ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ ve ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazılı pankartlara el koyuyor. Bu ne tür bir
küstahlıktır? Nasıl misafir ağırlamaktır? Ortam gerilmeye başlayınca iki kulüp başkanı da saatler 18.35’i geçtiğinde yöneticilerini arayıp “Takımı otelde bekletin” demiş. O sırada Türkiye'de yer yerinden oynuyordu tabii! Ali Koç, başkanı olduğu Kulüpler Birliği’nin whatsapp grubunda da 18 kulübün yek vücut olduğunu söyledi. Tam da o anlarda stattan gelen, “Sahaya çıkarken futbolcuların üstünü arayacağız” mesajı bardağı taşıran son damla olmuş. İki başkan bu şartlarda sahaya çıkamayacaklarını bildirince de maç iptal olmuş.
AYNI TİPLER SAHNEDE!
Ali Koç, Galatasaray’ın maçı Riyad’da oynamak istememesine karşın kendisinin yurtdışında oynanmasını ısrarla istemesine neden olarak ‘yabancı hakem’ şartını öne sürdü. Fakat Büyükekşi’nin, Halil Umut Meler’e yönelik saldırıyı bahane ederek bu sözünden de döndüğünü ve Süper Kupa finaline hiç istemedikleri bir hakemi (Abdülkadir Bitigen) atadığını anlattı. Yaşananlardan sonra Cumhuriyet’in 100 yılında bu maçı Riyad’da oynama fikrinin yanlış olduğunu geç de olsa kabul etti. Başkan programın sonlarına doğru dile getirdiği siteminde haklıydı. “Riyad’da yaşananların muhalifler tarafından siyasi rekabetin malzemesi haline getirilmesi iki kulübün haklı ve saygı duyulacak duruşuna büyük zarar verdi. Ama siyasetin öbür tarafında da, iktidar demek istemiyorum ama en dibinde olanlar, oradan aldıkları bilgilerle haber yapan, kullanılmaya elverişli isimler de işi siyasete çekti. ‘Ali Koç, Cumhurbaşkanımızı güç durumda bırakmak istiyor. Bombayı iktidarın kucağına bıraktı. Planlayarak gitti. Zaten Gezi’de de bunları yaptı diye iftiralar attılar” derken işaret ettiği isimlerden biri sürece dair akıl almaz komplo teorileri üreten Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’ydi. Koç, haklı tepkisini, “Ulan sen kimsin! Salya sümük FETÖ için ağlamışsın! Sen kimsin Fenerbahçe'yi ve Ali Koç'u FETÖ'yle bağdaştıracaksın!” sözleriyle gösterdi. “Ali Bey artık CHP’nin başına geçme zamanı gelmedi mi?” başlıklı bir yazı kaleme alan Sabah yazarı Melih Altınok’un da bir zamanlar Fethullahçıların tarihe gömülen gazetesi Taraf’ta yazdığını unutanlar varsa
hatırlatalım. Krizin yaşandığı dakikalarda yalan yanlış bilgilerle etkileşim almanın derdine düşenler, Atatürk’ün arkasına saklanıp başka amaçları peşinden koşanlar da olmadı değil. Kupa maçına çıkmamaya karar veren iki kulüp varken krizi yaratan Fenerbahçe ve başkanıymış gibi ‘varlığı meçhul’ tiplerin aslına rücu ettiğini herkes görüyor.
TRİBÜNLER, SİYASETÇİNİN PEŞİNDEN GİTMEZ!
Riyad meselesi, biri sportif diğeri politik olmak üzere çift başlı bir krizdir. Kulüplere bu sportif krizi yaşatan, TFF’nin beceriksiz ve basiretsiz yönetimidir. Başkan Büyükekşi’nin daha fazla vakit kaybetmeden istifa etmesi gerekir. Sorunun politik de olması nedeniyle tüm siyasetçilerin tepki göstermesi ve bundan sonra neler yapılması gerektiğine dair düşüncesini paylaşması doğaldır. Ancak ülkedeki iktidarın 22 yıldır anlayamadığı bir gerçeğe muhalefetin de uzak olduğunu geçen hafta boyunca gördük. Tribünleri peşinizden sürükleyemezsiniz! Ülkemizin belki de hiçbir kulübünün taraftarları kitlesel olarak bir siyasetçinin ardından yürümez. Bu gerçeği bilmeyenler ve nedenini anlamayanlar, bir kenara
not etsin ki gelecekte de aynı hayata düşmesinler.