Barış Soydan
Seçimi kazanmak için enflasyonun daha da patlamasını göze aldılar
Merkez Bankası Cuma gecesi yayınladığı bir kararla bankaların ticari kredi faizini yüzde 29.3’le sınırladı. Faize açıktan tavan koyarak yapmak “Valla billa serbest piyasaya müdahale etmiyoruz” iddiasına ters olacağı için bunu dolambaçlı bir yoldan yaptılar.
Şöyle: Ticari kredi faizi yüzde 29.38’in üzerindeyse bankalar artık yüzde 90 oranında “menkul kıymet tesis edecekler.” Türkçe meali, 100 liralık kredi verdilerse 90 liralık da devlet tahvili alıp bir kenara koyacaklar. Yani paralarını daha yüksek getirili alanlarda kullanmak yerine enflasyonun çok altında faiz veren tahvillere bağlayacaklar.
Ekonomi yönetimi böylece bir taşla iki kuş vurmayı amaçlıyor. Bir yandan yüksek faizle kredi veren bankaları cezalandırıyor, diğer yandan onları daha fazla devlet tahvili almaya zorluyor.
Bu kararı Merkez Bankası’nın aldığına inanmadınız herhalde. Bu kararı alan stratejik aklın amacı, seçim öncesinde düşük faizli kredilerle ekonomiyi hormonlu şekilde canlandırmak. Resmi enflasyonun yüzde 80, gerçek enflasyonunun yüzde 140 olduğu bir ülkede kim yüzde 29’la kredi kullanmak istemez ki? Krediyle otomobil alıp otoparka çeksen bir yılda değeri en az yüzde 100 artar. Aldığınız kredinin faizi kaçtı? Yüzde 29. Taş atıp kolunuzu yormadan bir yılda yüzde 70 kazandınız, hangi işte bu kadar kâr var?
Daha şimdiden çok sayıda şirketin buna tevessül ettiğini, kamu bankalarının verdiği düşük kredilerle dört-beş araç alıp otoparka çektiklerini herkes biliyor. Otomobil fiyatlarındaki astronomik artışın sebeplerinden biri de bu.
Bireysel kredilerin faizinde henüz bir indirim yok ama onun da eli kulağındadır. Nitekim eski Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı Şenol Babuşçu birkaç gün önce aylık 0.99 faizli konut kredisi için ekonomi yönetimi tarafından çalışmaların başlatıldığını yazdı. Kamu bankaları yüzde 0.99 faizle konut kredisi dağıtırsa ne olur? Talep patlaması yaşanır. Zaten çıldıran konut fiyatlarını akıl almaz seviyelere yükselir.
Merkez Bankası’nın geçtiğimiz hafta yaptığı sürpriz faiz indirimi ve ticari faize getirilen yüzde 29 sınırı AKP’nin seçimi kazanmak için enflasyonu daha da patlatma kararı aldığını gösteriyor. Otomobil, çamaşır makinesi, elektrikli süpürge, çimento, boya, neye ihtiyacınız varsa şimdi alın, çünkü fiyatlar daha da çıldıracak.
Sadece fiyatlar mı? Düşük faizli krediler ithalatı da azdıracak. Şirketler üretim ya da stok amaçlı ara girdi ve hammadde ithalatını artırınca Türkiye’nin cari açığı daha da büyüyecek.
Bir ülkede enflasyon ve cari açık aynı anda artarsa ne olur? Ulusal para değer kaybeder. TL daha da değer kaybedecek, dolar daha da yükselecek.
Ardından olacakları tahmin etmek güç değil: Merkez Bankası dolardaki yükselişi engellemek için döviz satışını hızlandıracak. Bir ödemeler dengesi krizi ihtimali giderek artacak.
Kemerlerinizi bağlayın, uçuruma gidiyoruz.
***
“Makroihtiyati”!
En komiği de Merkez Bankası’nın yaptığı düzenlemeleri “makroihtiyati önlem” olarak adlandırması. İhtiyatın kelime anlamını bilmesek bu kararların ihtiyatlı olduğuna inanacağız. Kredi faizlerine tavan koyarak bankaların riskini artırmak nasıl "makroihtiyati" oluyor?
Bankaların temel işi riski doğru ölçüp fiyatlamaktır. Banka yönetimleri ne kadar mevduat toplayacaklarına, ne kadar kredi vereceklerine, ne fiyatla vereceklerine, ne zaman ve ne kadar tahvil bono alacaklarına karar veremiyorlarsa, bankalarını gerçekten yönettiğini nasıl iddia edeceksiniz?
Merkez Bankası’nın aldığı kararlar “makroihtiyati” filan değil, tam tersi. Seçim için ihtiyattan vazgeçiliyor.