RTÜK dehası ‘sürtük’ü böyle rafa kaldırmış

Bürokrasinin iktidar lehine ne kadar adaletsiz olduğunu yıllardır konuşup duruyoruz. Yapılana Çifte standart” demek doğru yaklaşım ama durun. Yetmiyor artık böylesine kestirme siyasi yaklaşımlar. Çünkü bürokratlar artık trajikomik tutumlarla her türlü fikri tartışmayı sözü ve itirazı anlamsız kılacak gerekçelere sapmış durumda. Olayı RTÜK üzerinden anlatalım.

Uzun süredir RTÜK'ün o tuhaf ötesi kararları nasıl, hangi gerekçelerle aldığını anlamaya çalışıyorduk. Öyle ya geleneği bin yıla dayandığı için koltuklarımızı kabartan 'necip bürokrasimizin' siyasetin dayattığı çifte standarda yazılı olarak göstermelik bahaneler bulmuş olması usuldendi. Örneğin ‘sürtükkelimesinin televizyonlarda gür sesle telaffuz edilmesine bile yol veren RTÜK, dahiyane bir rapor yazmış olmalıydı. Meramımız nihayet aydınlandı. Ortaya çıkan şu ki gerekçeye bile ihtiyaç duymuyorlar.

***

Olay TBMM Yaşlılar ve Sorunlarını Araştırma Komisyonu’nda geçiyor. CHP’li Cihangir İslam komisyona sunum yapan RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu’ya “Sürtük’ lafı için bir şey yaptınız mı” diye soruyor. İbrahim Uslu yanıtlıyor: “Efendim, gerekli inceleme yapıldı ve uzmanımız tarafından herhangi bir rapora gerek duyulmadığına dair rapor oluşturuldu.”

Pes!

Aslında o kararın gerekçesi üstüne çok düşünmüş ama böylesini hiçbir şekilde düşünememiştik. Şimdi böyle bir raporun bulunduğu ortaya çıkınca bürokratik pervasızlığının önceden erişilmemiş bir zirvede olduğunu anladık.

Kendimi ‘sürtük’ kelimesi önüne getirilmiş RTÜK başkanının yerine koyuyorum. Normalde birilerine “Evladım ‘bunun anlamı nedir’, ‘genel ahlaka aykırı mıdır’ ‘bir bakın, rapor yazın” demem gerekiyor. Sonra o toy bürokrat TDK sözlüğü açıyor. Sözün anlamını kazara, T.C. mühürlü rapora geçiriyor!

Aman aman, işte o zaman yanmaz mıydım?

Ya da “Sürtük kelimesi, hayatımızın olağan akışı içinde belediye hoparlöründen bile anonsu yapılabilecek nitelikte özlü bir sözümüzdür. Ona göre yazın” diye telkinde bulunuyorum?

Kargalar bile bana gülmez miydi?

En iyisi, elbette "Rapora gerek olup olmadığına dair rapor hazırlayın" deyip, konuyu kurula getirmez, raporu sumen altı etmek olurdu. Böylece usul yerine gelir, suhuletle hallolurdu.

Ayrıca cumhurbaşkanı öyle bir kişi ki sözü üzerine rapor bile lazım olmaz. Dokunan yanar. Kızdırmanın ne gereği var? Düşünceli yaklaşım diye buna derim.

***

Ancak şunları düşünmeden de edemiyorum:

Terörist Osman Öcalan’la muhabir görevlendirip röportaj yapan TRT’nin kılına dokunulmazken Halk TV’yle ilgisi olmayan bir konuğun ağzından çıkan tek kelimeye ağır ceza verilmesi neyin nesidir? Halk TV’nin raporu roket gibi üst katlara çıkarken, teröristin röportajı için Herhangi bir rapora gerek duyulmadığına dair rapor” mu oluşturulmuştur?

İktidar yanlısı kanallarda muhalefete “At hırsızı, pezevenk, haysiyetsiz, akılsız, sirk şebeği, karakter yoksunu, kilise firarisi” diye sıralanan hakaretler de 'rapora gerek duyulmayan sözler' sınıfında raporlanmış olmalı.

Yukarıdaki kelimeler ortadayken, bir milletvekilinin Diyanet’i eleştirmesi nedeniyle Tele1’i üç gün karartmak hangi ahlaki standartla açıklanabilir!

***

Bürokrasinin basitlikten nefret ettiği söylenir. Tutarlı gerekçeleri de vardır bürokratik nefretin. Çünkü siyasetin kuralsız tahakkümüne kayıtsız şartsız itaat etmek için dolambaçlı yolları bilmek gerekiyor. Ancak şunu da bilmek gerekiyor: Bu devran döner. Rezil olmanın 'ne gereği' var?

Sonuç olarak artık anlıyoruz ki Türkiye’de artık basın özgürlüğü bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir rapor oluşturulmasına gerek duyulmamalıdır.

Gereken, işini düzgün yapıp kararlı durmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Çelenk Arşivi