Ozan Gündoğdu

Ozan Gündoğdu

Önümüzdeki 5 ayın 5 sonucu

Erdoğan ne yapmaya çalışıyor? Bugünlerde iktisat çevrelerinde en çok sorulan soru bu. Güncel siyaseti takip edenler açısından da aynı soruların sorulduğu ortada. Kimse Cumhurbaşkanı’nın ne yapmaya çalıştığını net olarak ortaya koyamıyor.

Sorunun herkesin dilinde olması, Cumhur İttifakı Rejimi’nin de karakterini ortaya koyuyor. Herhangi bir demokraside, devlet başkanının söyledikleri anlaşılmıyorsa, anlaşılmayan kısımları gazeteciler sorar, cevap alır, kamuoyu aydınlanır.

Fakat ortada “herhangi bir demokrasi” yok. Saray’ın etrafında kümelenmiş dar bir grubun dışında, ne yapıldığından haberi olan kimse de yok. Milletvekillerinden tutun da parti il başkanlarına kadar, kimse Erdoğan’ın an itibariyle ekonomide ne yapmak istediğini kavrayabilmiş değil. Bu kadar insan kavrayamıyorsa, bu yazıda bu soruya cevap vermek gereksiz bir çaba olacaktır. Bizler müneccim değiliz. Erdoğan’ın zihnini de okuyamayız.

Ancak, Erdoğan’ın yürüdüğü ekonomik patikanın bizleri nereye götüreceğini söyleyebiliriz. Nedir bu ekonomik patika? Nasıl özetleyebiliriz?

Bu soruların cevabı ilginç bir isimden, Hazine ve Maliye Bakanı “yardımcısı” Nureddin Nebati’den geldi. Evet! Bakan Lütfi Elvan ortada yok. Açıklama yapmak da böyle bir durumda yardımcısına düşüyor. Yardımcı Nureddin Nebati ise Berat Albayrak döneminde bakan yardımcısı olarak atanıp, bugün de koltuğunu koruyan tek isim. Albayrak’la diyalogu güçlü.

Nureddin Bey, 25 Kasım akşamı pek de sık kullanmadığı sosyal medya hesabında, toplam 12 twitten oluşan bir açıklama yaptı. Hepsini burada paylaşmamız mümkün değil. Ancak bu twitlerin ilki özet niteliğinde olduğunu için alıntılayalım. Şöyle diyor Bakan Yardımcısı;

“Sadece faiz ve döviz kuru ikilisini esas alan bir makroekonomik yaklaşım yerine düşük faiz yüksek üretim hacmine dayanan temel politika ekseninde yüksek istihdam, yüksek ihracat, düşük cari açık ve düşük dış borç hedeflenmektedir.”

Nureddin Nebati’nin bu afili ifadelerinden önemli bir ekonomist olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak kendisinin ekonomi eğitimi yok. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun. Doktorası da uluslararası ilişkiler alanından.

Bu twitin altında bir de tablo paylaşılmış. Cevabını aradığımız, ülkenin takip edeceği patika şu şekilde;

Düşük faiz ???? Yüksek üretim ???? Yüksek istihdam ???? Yüksek ihracat ???? Düşük ithalat ???? Düşük dış borç

Evet! Faizleri düşürdükten sonra Türkiye’nin hemen hemen tüm sorunlarını çözecek bir anahtara kavuşuyoruz. O anahtarla açtığımız kapı, ülkenin dış açıklarını kapatıyor. İşte o kadar kolay…

Ancak görüldüğü üzere ‘düşük faiz’den sonra ‘yüksek üretim’e geçiliyor ancak ‘Peki ya Döviz kuru ne olacak’ sorusu cevap bulamıyor. Onu da aynı gün Nebati’nin açıklamalarından birkaç saat önce Tayyip Erdoğan’dan şu şekilde dinlemiştik;

“Sadece, kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerde ortaya çıkan fiyat artışı ise yatırımı, üretimi ve istihdamı doğrudan etkilemez. Tam tersine kurdaki rekabet gücü yatırımda, üretimde ve istihdamda artışa yol açar.”

Erdoğan’ın kurdaki rekabet gücü dediği şey TL’nin değer kaybederek, yerli ürünlerin dünyada ucuzlaması. Bu yolla ihracatı artırmak hedefleniyor. Dolayısıyla, ekonomi yönetimi an itibariyle döviz kurlarındaki yükselme eğilimini artık takmıyor. Milyonlarca insan adım adım yoksullaşıyor. Fakat izlenen ekonomik modelin bir çıktısı bu. Sabit ücretliler bu modelin mağduru olacak. Soğan ekmek yemeye hazırlanın.

Fakat, döviz kurlarındaki yükselme nereye varır? Bu denli yükselen kurlar başkaca riskler yaratmaz mı? Özellikle tarım kesimi perişan durumda. Sanayide şimdilik işler iyi gidiyor ancak bu belirsizlik ortamında tedarik zinciri içinde kimse birbirine fiyat veremiyor. Bu belirsizliğin 4-5 ay daha sürmesi halinde halimiz ne olur?

Erdoğan’ın aklındakinin okuyamayız ama izlenen yolun sonunda çok değil sadece 4-5 ay içinde ortaya çıkacak olan tabloyu tahmin edebiliriz. Şöyle olacak;

  1. Döviz kurlarındaki yükselme eğilimi devam edecek. Bu parası olanların enflasyondan kendini koruyabilmesi demek. BDDK verilerine göre bankalardaki yabancı para cinsinden mevduatların değeri Ekim’in ikinci haftasında 2,23 trilyon Lira’yken, Kasım’ın ikinci haftasında 2,55 trilyon Liraya yükseldi. Bu kesimlerin parası 1 ay içinde 271 milyar Lira daha arttı. Bu paranın yüzde 60’ı hesabında 1 milyon TL’den daha fazla para bulunan yaklaşık 300 bin kişiye ait. Buna karşılık 2022 yılı boyunca sabit geliri olan ücretli kesimler, yıl sonuna doğru krizin en sancılı dönemini yaşayacak.
  2. Döviz kurlarındaki yükselme eğilimi beraberinde enflasyonu tırmandıracak. Dolar’daki artışın fiyatlara intibakı 5-6 ay kadar sürüyor. Piyasa henüz 12 TL olan Dolar kuruna değil 9-10 TL civarına adapte olmuş durumda. Bu da enflasyonun önümüzdeki aylarda yüzde 30 bandına çıkması anlamına geliyor. O da döviz kurunda herhangi bir değişiklik olmazsa…
  3. Döviz kurundaki yükselme eğilimi giderek sertleşecek. Çünkü enflasyon yüzde 30’a tırmanırken, aynı anda politika faizini düşürecekler. Dolayısıyla reel faizler eksi yüzde 15’e kadar düşecek. Kimse parasını TL’de tutmayacak. TL, sadece ücretlilerin kullandığı bir kağıt parçası olacak. Reel faizler düştükçe döviz kurlarındaki yükselme hız kazanacak. Örneğin, enflasyon yüzde 30’a dayanmışken Merkez Bankası politika faizini yüzde 15’te tutmaya çalışacak. Merkez Bankası’nın aylık Para Politikası Kurulu toplantılarının her biri büyük şoklar yaratacak.
  4. Artan maliyetler ve fiyatlama davranışlarındaki belirsizlik, bazı firmaların iflasıyla sonuçlanacak. Evet, döviz kurlarının sürekli yükseleceğini bilen üreticiler, bugünden üretmenin daha karlı olacağını düşünerek üretimi ve dolayısıyla istihdamı artıracak. Ancak iflaslar nedeniyle istihdamın bir kısmı işinden olacak. Enflasyonun yanında bir de işsizlik sorunu sosyal krizi derinleştirecek.
  5. Hanehalkı tüketiminde özellikle faturaların yükü artacak. Elektik ve doğalgaz bugünkünden en az yüzde 30-40 daha pahalı olacak. Mart ayının soğuk geçmesi halinde ortalama bir hanenin elektrik ve doğalgaz faturası 1500 TL’ye dayanacak. Benzin ve mazot çift haneli oldu bile. Bu kışın sonunda 13-14 TL’yi geçecek akaryakıt fiyatlarıyla karşılaşacağız. Buğdayda üretim artık iç tüketime bile yetmiyor. Dünyada buğday fiyatları son 9 yılın rekorunu kırmış durumda. Dolayısıyla ekmek 3,5-4 TL bandına çıkacak. Diğer gıda fiyatları da düşmeyecek, hem kış aylarının hem de TL’deki değer kayıplarının etkisiyle gıda fiyatları giderek artacak.

Peki bu sinir savaşı ne kadar sürecek? Ne zaman, tamam diyeceğiz. Belirsiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ozan Gündoğdu Arşivi