Neden Badi Ekrem olmayız? Neden?

Bütün sınıfı okulun bahçesine toplar.. Anımsayın o sahneyi..Sınıfa gururla sorar: “Bu yaz jimnastik sistemini tamamen değiştiriyorum. İçinde felsefesi olan bir sisteme dönüyoruz. Bütün dünyayı saran, uzak doğudan çıkan bu sporun adı nedir?

Sınıfın hayta erkeklerinden kimse cevap veremeyince kadınlardan biri “Kung-Fu” der.. Daracık kırmızı eşofmanın içindeki öğretmen, biraz da muzip bir edayla; “Tebrik ederim. Ayrıca diğer kız arkadaşları da tebrik ederim

Kim bu efsane öğretmen..
Eskrim, dağcılık, voleybol, tenis, basketbol ve futbolda üstüne yoktur! 1976 Montreal Olimpiyatları’nda yarıştı ama bayrağımızı göndere çekemedi!
Olsun.. Bir gün yapabileceğine bizi seneler önce inandırmışti ama..
O, “Badi Ekrem”. Rıfat Ilgaz’ın sinemaya uyarlanan eseri Hababam Sınıfı’nın unutulmaz Beden Eğitimi Öğretmeni... Kim unutabilir onu... Şimdiki liselerde olsaydı sayısız çekirgesi olmaz mıydı? Biz O’nu çok sevdik. Hala kahkahayla izliyoruz... Gülmekten yerlere yatıyoruz..

Unutan var mi Vecihi Hürkuş’u, Banker Bilo’yu?

Ne günlerdi o günler? Sadece Badi Ekrem’i sevmedik... ‘Gülen Gözler’ filminde sevgilisinin evinin üstünden tayyareyle uçuşlar yapan sabırlı ve romantik aşık Vecihi Hürkuş’u da sevdik. “Ankara asfaltına boeing indirdim” diyen pilotu kim sevmez ki! Süt Kardeşler’deki sert, disiplinli bir o kadar da komik Hüsamettin’i de tuttuk, orantısız anıların cesur anlatıcısı ‘Neşeli Günler’in palavracısı Ziya’yı da... "Ziyaaaaaaa" diye sağlam uyarı çeken Münir Özkul'un haykırışı da unutulmaz..

O çocukluğumuza da gençliğimize de yaşlılığımıza da dokundu. 37 yıl önce izlediği Banker Bilo’yu şimdi "off sıkıldım ya, artık izlemem bu filmi" diyen var mıdır acaba?
Yılbaşı çekilişinde en büyük ikramiyeyi kazanan Mesudiyeli Mesut olsa da, O bizim Züğürt Ağa’ydı. “Domatiiss” satan.. körüklü, rugan çizmesini zalım(!) eskiciye uzatırken elleri titreyen, gözleri dolan,.. Çiğ köfteciliğe düşen, "Herkesin iyi yapabildiği bir iş mutlaka vardır” diyen...

Hem faşo Ağa hem de Şakirrrr'di..

Çok komikti çok.. Ama bazen kötü komikti. Faşo ağaydı. Çiçek Abbas’a dünyayı zehir eden Şakirrrrr’di. Ne güzel ‘Çaylar benden’ derdi. Galata’da şekerpare yapılmasını yasaklayan Komiser Ziver’di. Arabesk olmak da ona yakışıyordu, Amerikalılık da. Tosun Paşa’nın Lütfü’sü olarak çektiği akıl almaz numaralara da, Banker Bilo’daki “Yaptım ama bir sor! Niye yaptım” demesine de çok güldük. Namussuz Namuslu’daki oyunculuğuna bayılmasın mi?. “Hıyarto” oldu. Davaro’da eşkiyaların bulaşıkçığını yapsa da o bize göre en büyük “Eşkiya”ydı. Gönül Yarası’nda “Herkes kaderine boyun eğmeli” derken aşkın çaresizliğine gönderme yapan idealist öğretmen Nazım’dı... Ne güzel adamdı orada.. Gazinoda Aynur Doğan'ın kurtçe okuduğu "Dar Hejiroke" türküsünü Meltem Cumbul'a çevirirken buram buram bir güzel insan oluveriyordu yüreğimizde.. Katıksız bir ruh zenginliği çağrıştırıyor şu an bende..

İşte bu adam, bir kere de ‘Kabadayı’ oldu.

Onun yarattığı kahkahalardan geliyoruz..

O, Şener Şen’di... Eğer Amerika’da doğsaydı Holly-wood’da büyük bir aktördü. Tartışmasız.. Bir Robert Redford, bir Al Pacino, bir Kırk Douglas’tı. Türkiye’nin yaşadığı ayrıcalığı ne yazık ki, dünya yaşayamadı. Bir afişte adı en sona bile yazılsa o film izlenir. Ama son yıllarda çevirdiği dev filmler ne kadar başarılı olursa olsun o Vecihi’de, Ziver’de, Züğürt Ağa’da bizleri kahkahaya boğan repliklerinin tadı hiç bir filminde olmadı. Onlarla büyüdük ve onlar hala hayatımızda. Hatırlayın Vecihi’nin uçakla eve girmesinden önceki sahneyi... Adile Naşit’in “Televizyonu tutun! Bu sefer başka türlü geliyor. Allah korusun!” demesini. Hepsi de son kullanma tarihi olmayan filmler...
Biz, Badi Ekremlerin, Mahoların, Lütfü Paşaların, Süloların, Şakirlerin, Ziyaların geldiği bir damardanız. O damar ki, hayatı, işi eğlence moduna indiriyordu. Oralardaki Şener Şen, Türkiye’nin bağrına bastığı, modern zamanın tüm saldırılarına rağmen insan kalabilen, içimizi ısıtan bir eğlendirici... Sakarlığımız, kahkahamız, vicdanımız, merhametimiz, gözyaşımız... Hormonsuz ‘biz’.

Badi Ekrem insan olmaktır..

ORTADA böylesine sevimli bir tablo olmasına rağmen bu iklimde yetişen bizler neden şiddetten, öfkeden besleniriz anlamıyorum. Hele şu kadın cinayetlerini duydukça.. Bu cinayetleri gerçekleştirenler asla Şener Şen, Kemal Sunal filmi izlememiştir..Hani Kibar Feyzo’da düzene isyan eden köylü kadınların duvara yazdığı protest yazıların sonuncusunda, “Bu düzen değişecek” yazar ya.. Bunu okuyan Ağa’nın çiftliğine koşması gibi, insanın, “Alllllaaaahhhhhhhhh” deyip bu diyardan topuklaması akla gelmiyor değil! Bu canilere aynı coğrafyada yaşadığını düşününce.. Neden? Nedenn? Hayatımızda neden bazen ‘Badi Ekrem’ matraklığına bürünmüyor da çoğu zaman ‘Kabadayı’ oluyoruz? Gerçi bu kabadayılık bile değil!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serhan Asker Arşivi