“Mursi Şehit…!...Öyle mi…!”

Öncelikle şu soruyu soralım; Muhammed Mursi kimdir…!

“Muhammed Mursi; 8 Ağustos 1951 tarihinde, Mısır'ın kuzeyindeki Şarkiye iline bağlı Eladva köyünde doğdu. Beş kardeşin en büyüğü olan Muhammed Mursi ilk eğitimini orada aldı. Babası çiftçi annesi ise ev hanımıydı. Mühendislik lisansını Kahire Üniversitesi'nde aldı . Mühendislik doktorasını Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde tamamladı. İdeolojik bakımdan yakın olduğu Müslüman Kardeşler hareketi içerisinde siyasete atıldı. Tam 5 yıl Mısır Halk Meclisi üyeliği yaptı. 2011 Mısır Devrimi'ne muhalif bir lider olarak destek verdi ve 30 Nisan 2011 tarihinde Müslüman Kardeşler'in kurduğu, Özgürlük ve Adalet Partisi'nin (Her ne hikmetse her kurulan Siyasal islam partisinin adında bir ‘Adalet’ ismi bulunur) başkanı seçildi. 2012 Mısır cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muhammed Mursi seçildi. 3 Temmuz 2013 tarihinde yapılan büyük gösteriler sonucu Mısır ordusu askeri bir müdahale ile yönetime el koydu. Mursi ise darbeyi kabul etmediğini açıkladı ve yandaşlarına direnmelerini söyledi. Muhammed Mursi'nin gözaltına alındığı, ev hapsinde tutulacağı bildirildi.16 Mayıs 2015 günü mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldı. 16 Haziran 2015 günü hakkında açılan ‘casusluk’ davasından müebbet hapse mahkum olurken, "cezaevi baskınları’ davasında ise mahkeme idam kararını onadı. 17 Haziran 2019 tarihinde hayatını kaybetti”.

Yani Mursi katıksız bir “Müslüman Kardeşler” yanlısıydı. Mursi yine Mısır’da kurulan bu hareketin önde gelen bir militanı ve yöneticisiydi.

Peki Müslüman Kardeşler kimdi…!

Müslüman Kardeşler’in aslında asıl kurucusu Raşit Nida adındaki bir cami hocasıydı. Çıkardığı ilk dergi “Işık Evi”’dir. (Işık Evlerinden size tanıdık gelebilir. FETÖ’nün can damarıydı). Hemen onun yerine gelen Hasan El Banna ise Müslüman Kardeşler’in sonraki dönemine imza atmış kişidir. Süleymaniye’deki İngiliz petrol şirketine ait bir camide ilk propagandasında; “Allah hedefimiz, peygamber liderimiz, Kuran anayasamız, Cihad yolumuz ve Allah davasında ölmek en büyük ülkümüzdür” demiştir. Banna; yaşamı boyunca verdiği tüm derslerde; “Cihad terörizmi meşru kılar” diyerek örgütün silahlı kanadının kurulmasına fikir babalığı yapmıştır.

Şimdi lütfen dikkatle okuyun bazı bölümleri (FETÖ’yü hatırlayın) mutlaka size tanıdık gelecektir…!

“1938’de Müslüman Kardeşler  üyeleri taburlar halinde örgütlendi. Her tabur işçiler,öğrenciler, iş adamları ve serbest meslek mensupları olmak üzere üç bölümden oluşuyordu. Her grup haftada bir gün gizli olarak bir araya geliyordu. 1943 yılında taburlar 10 kişilik aileler halinde örgütlendi. Evli çiftlerden sadece biri örgüte katıldıklarında kabul edilmiyorlardı. Aileler taburlara, taburlar da merkez karargaha bağlıydılar. Kendierine birader adını verenler; her caminin yanına bir kız ve erkek okul, öğrenci yurdu açıyorlardı. İşçiler için gece okulları, öğrenciler için özel dershaneler açmışlardı. Kendi öğrencilerini her türlü yöntemi kullanarak sınavlardan geçiriyor ve devlet kademelerine yerleştiriyorlardı. Merkezlerde hastaneler, kırsal bölgelerde klinikler açmışlardı. Kendi işçi sendikalarını, fabrikalarını, matbaalarını, dokuma, inşaat ve mühendislik işletmelerini kuruyorlardı. 1943 yılında bin kişilik vurucu güç oluşturuldu. Sinema ve tiyatroları bombalıyor, Yahudi ve solculara saldırıyorlardı. 1948’de ünlü bir yargıç olan Ahmetel Hazidar ve ardından başbakan Muhammet Nukraşi öldürüldü. Yapan Müslüman Kardeşlerdi. Noel’de Kıpti kiliselerini yaktılar, turistlere bombalı saldırılar düzenlediler”.

Bizdeki Siyasal İslamcıların çok sevdiği Muhammed Mursi’den önce Banna’dan sonra ilgi çekici bir isim daha vardı; “Seyyid Kutub”. Siyasal İslamcı ve Müslüman Kardeşler’in takipçisi AKP’lilerin başucu kitaplarından biri olan “Yoldaki İşaretler”’in yazarı. Sonunda idam edilmişti.

Kutub'un yazdıklarında, "cahil" olarak adlandırdığı Batı'ya ve radikal bir toplumsal ıslaha ihtiyaç duyduğunu savunduğu "sözde İslami" topluluklara (yani laik islam ülkelerine) karşı cihat ilan edilmesi gerektiği belirtiliyordu. Özellikle 1964'te yayımlanan "Yoldaki İşaretler" adlı eseri ve düşünceleri, İslami Cihad ve El Kaide gibi radikal İslamcı gruplara ilham kaynağı oldu.

Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı olur olmaz ilk olarak ne yaptı biliyor musunuz; Anayasayı değiştirdi. Kurucu Meclis'in yeni anayasayı hazırlamasının sekteye uğramamasını hedefleyen Mursi, geçici bir anayasal deklarasyon yayımlayarak yetkilerini artırdı.

Yani rejimi değiştirmeye çalıştı…!

Ne kadar tanıdık değil mi…!

Ancak Mısır’ın; “bana ne kardeşim bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demeyen laik ve aydın halk kesimi “şeriat” rejimine adım adım devletin kurullarını ve aygıtlarını kullanarak geçmeye çalışan Mursi’ye başkaldırdı. 

Mısır halkı hem 1954’te Cemal Abdülnasır’a hem de 1970’li yıllarda Enver Sedat’a suikast düzenleyen bu örgütü asla affetmemişti.

Kurucu Meclis tarafından hazırlanan anayasa taslağının Aralık 2012'de referanduma götürülmesi sürecinde Mursi, silahlı güçlere ulusal kurumları ve seçim yerlerini koruma görevi verdi. Bu süreçte yaşananlar, muhalefet tarafından bir sıkıyönetim sürecine benzetildi.

Aynı ayın sonunda ordu, ülkedeki durumun "devletin çöküşüne yol açabileceği" uyarısında bulundu.

Yine tanıdık geldi değil mi…!

Anayasa onaylandıktan sonra ordu kışlasına çekildi fakat Ocak 2013'te Mursi'nin muhalifleri ile destekçileri arasında çıkan çatışmalarda çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Ardından darbe geldi. Mursi ve üç üst düzey Müslüman Kardeşler lideri, "Mısır'da istikrarı bozmak için yabancı terör örgütleriyle komplo kurmak" suçlamasından Mayıs 2015'te ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış, davada 16 kişi de idam cezası almıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İhvanı Müslimin” lideri, Mısır’daki binlerce kişinin kanını dökülmesine yol açan bu isme söylediklerine bir bakalım;

"Ben öncelikle Mursi kardeşimize, şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum. 5 yıldır Mursi kardeşimiz cezaevinde ve binlerce arkadaşıyla beraber orada mahkum ve bugün de şüpheleri bir kenara koyuyorum, emrihak vaki olmak suretiyle şehit oldu. Dualarımız Onunla beraber. Tüm Onunla aynı yolu yürüyen kardeşlerimin başı sağolsun”.

Hala anlamadınız mı…!

Türkiye’nin adım adım nerelere sürüklenmek istendiğini…!

“Mursi şehit; öyle mi…!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Ertürk Arşivi