Mustafa K. Erdemol
Mesele yandaşların orada olması değil anlamıyor musun?
Kimse, “bir bardak suda fırtına koparılıyor” demesin. Bu sefer bu tür benzetmelerle hafife alınacak bir olay değil bu. Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde verdiği “fotoğraf”a yönelik kızgınlık, belki de uzun zamandır göremediğimiz son derece “normal” tepkilerden biri. Kimilerine göre en umulmadık kişi, yani İmamoğlu “kendisine inananların sinir uçlarıyla oynadı” verilen fotoğrafla. Tepkiyi haklı kılan bir başka faktör de İmamoğlu’na bağlanan umudun büyüklüğü. Şunu da anladık tabii; politik figürler aldıkları desteğin kalıcı olabileceğine saçma bir biçimde inanmış durumdalar, bu yüzden de kendi destekçilerininki başta olmak üzere kamuoyu hassasiyetine dikkat ettikleri yok.
“Ben ne yaparsam gider” yanılsamasına kapılanlardan biri de İmamoğlu oldu, anlaşılan. AKP’den memnun olmayan mütedeyinlerin yanı sıra destekçileri çoğunlukla laik, modernist olan İmamoğlu bu kesimin AKP seçmenine benzemediğini, dolayısıyla kendisine körü körüne bir adanmışlıkla yaklaşmadıklarını da kestirememiş gözüküyor. İddialı bir politik figür için ciddi hatalar bunlar.
Tepkinin nedeni
Şunları hemen bir sıralayayım da tartışma başka yönlere çekilmesin. Öncelikle yandaş ya da değil, her görüşten gazeteciyi, ne amaçla yaptığını anlayamadığım, Karadeniz gezisine çağırmakla doğru bir tutum almıştır İmamoğlu. Kendine güvenin ifadesidir bu. Hatta, gazetecilerin başına, Erdoğan’ın danışmanıyken akreditasyon belasını saran (şimdi muhalif) Akif Beki’nin çağrılmasını da son derece anlamlı buluyorum. Yapılan çağrıya yanıt veren medya kurumlarının dilediği muhabiri/yazarı gönderme hakları var, İmamoğlu’nun gönderilenlere karşı çıkması iktidar kanadının eline ona karşı kullanılacak harika bir fırsat sunardı. Buraya kadar ki dikkatli, dengeci tutum fena sayılmaz gerçekten de.
Ancak sonrasında devreye İmamoğlu’nun “tercihleri”nin girdiğini görüyoruz. Başta Kabataş Yalanı olmak üzere bir çok haberi güvenilir bulunmayan Nagehan Alçı, eğer doğruysa, kendisinin İmamoğlu tarafından çağrıldığını açıkladı. Alçı’nın neden çağrılması gerektiği konusunda kendisini ikna etmiş olabilir ama bunun yetmeyeceğini bilmeliydi İmamoğlu. Çünkü başta Sözcüsü Murat Ongun olmak üzere etrafındakilerin çarpıtmaya çalıştıkları gibi Başkan’ın yandaş gazetecileri çağırması değil eleştiri konusu yapılan. Son yılların en büyük yalanını gerçekmiş gibi anlatan bir “gazeteci” (Alçı) ile zamanında AKP Genel Başkanı’nı olduğundan farklı gösterip, “Erdoğan Takıyye Basamaklarını Tek Tek Atlıyor” diye yazan bir başka “gazeteci”nin (Özkök) varlığına tepki gösteriliyor.
Her şey aynı kalacak korkusu
Neden? Çünkü bu iki figür, İmamoğlu’nun destekçilerinin çoğunda “bir şey değişmeyecek” duygusunu uyandıran figürler. Erdoğan’ın da böyle başladığını biliyor tepki gösterenler. O fotoğraf kitlelerle buluşmanın, mesleklerini egemenler yararına kullanan bu figürler eliyle gerçekleşeceğini düşünen İmamoğlu’nun “karşı olunan”a benzeyebileceği korkusunu uyandırdı birçok insanda.
Her çağırdığı gazeteci gibi düşünüyor demiyorum elbette ama İmamoğlu’nun Özkök tercihi kendisini destekleyenlere son derece karşıt bir gazeteciliğe pirim verdiğini gösterir. Özkök, “bu ülkede Uğur Mumcu gazeteciliği bitti” diye yazarak, bundan mutluluk duyan birisidir. Tarzını, haber kaynaklarına ulaşma yöntemini beğenmeyebilirsiniz ama Mumcu gibi gazeteciler yolsuzluğun, yalanın üzerine gitmişlerdi. Yaşamlarıyla ödediler böyle olmanın bedelini. Mumcu gazeteciliğinden farklı gazetecilik yapan Özkök’ün seslendiği kesim, İmamoğlu’nu destekleyenlerden - moderniteyi savunma dışında- hayli farklı. Kendilerine dokunulmadığı sürece İslamcılaşmadan yakındıkları yoktu o kesimlerin. Ülkede modernitenin gerilemesinde inanılmaz katkıları vardır Özkök’ün. Oluşturulan dinci yaşam tarzını, “şarap yazıları” yazarak normalleştirme gibi bir tutumu da olmuştur.
Çok ama çok büyük bir kesimin gözünde nefret objesi haline gelmiş Nagehan Alçı’ya neden ihtiyaç duyulur? Normal koşullarda eline kalem alacak yüzü olmaması gereken biridir. Yaşanmamış, olmamış bir olayı olmuş gibi anlatarak laikleri “şeytanlaştırma” misyonunu üstlenmiş birinin “laikler adına” yola çıkan birinin otobüsünde olması izah edilemez. Edilemediği için de Murat Ongun, otobüse alınma gerekçesini “o bölgelerde çok seviliyor” olmasına bağlayarak “yöreye uygun lezzet” muamelesi yapıyor Alçı’ya. Gülünç elbette.
Dile dikkat
Sonradan özür dilese de tepkileri “vız gelir tırıs gider”le karşılaması, “isteseniz de istemeseniz de olacak” diyenlerle üslup kardeşliği yaptığını gösterir İmamoğlu’nun. Ben onlardan değilim ama çok sayıda insan İmamoğlu’ndan ciddi bir değişiklik yapmasını bekliyor. Değişiklik için, değiştirilmesi gerekenlerle yola çıktığını gördüklerinden ötürü öfkeliler bu yüzden.
Bu öfkeyi dile getirenlere Alçı’nın tepkisi de çok ilginç. Kişinin kendini bilmemesi ne acı. Alçı “Bu davete icabet ettiğim için bana ya da bu daveti yaptığı için Ekrem İmamoğlu’na hakaret edenler Ortadoğulu kabileci kafa yapısına sahip olduklarını kanıtladılar” diyor. Yani durumu eleştirenlere “geri kalmışlar” diyerek sözümona kendisini modernitenin bir parçası yapıveriyor. Oysa “Ortadoğulu kabileci kafa yapısına sahip” olmasa “tek adam rejimini” bu kadar savunmazdı.
Hangi amaçla çıktı bilemem ama o amacı unutturan bir gezi oldu İmamoğlu’nun gezisi. İyi bir izlenim de bırakmadı doğrusu.
Tamiri uzun zaman alacak gibi görünüyor.