Ozan Gündoğdu
Merkez’in faiz kararının politik arka planı
Merkez Bankası eski başekonomisti Prof. Hakan Kara, 19 Ağustos’ta Twitter hesabında şunu yazmış;
“İktisatçılar TCMB faizi neden indirdi diye tartışıyor. Bence bu artık iktisatçı sorusu değil. Konuyu sosyologlar, siyaset bilimciler, psikologlar falan değerlendirmeli.”
Uzun zamandır, ekonomistlerin, politik iklimi analize dahil etmeden, Merkez Bankası kararlarını yorumladığını gözlüyoruz. Haliyle, bu analizler büyük ölçüde boşa düşüyor. Türkiye 10 ay içinde bir seçime gidecek ve bu seçim birkaç on yıl boyunca unutulmayacak. O halde, gelin, ekonomi yönetiminin ne yapmaya çalıştığını politik iklimi hesaba katarak tartışalım. Bunun için biraz geriye gidelim.
Kasım 2020: ABD başkanlık seçimleri
3 Kasım 2020’de ABD’de başkanlık seçimleri yapıldığında, iktidar medyasının gönlünde D. Trump vardı. Trump, Erdoğan’a bir telefon uzaktaydı ve “arka kapı diplomasisi” iki lider arasında tüm derinliğiyle sürdürülebiliyordu. Fakat ABD seçimleri siyasal iktidar için hayal kırıklığıyla sonuçlandı. 7 Kasım’da J. Biden’ın seçimleri kazandığı resmen açıklandı. Dünya bunu konuşurken, sadece bir gün sonra 8 Kasım 2020 akşamına Türkiye, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasıyla çalkalandı. İki olay arasında sadece 1 gün vardı ama nedensellik bağı var mıydı? “Evet, vardı” diyenlerin güçlü dayanakları var. Trump’ın damadı Jared Kushner ile Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak arasındaki “derin” ilişki her iki ülkenin diplomasisini etkiliyordu. Detayları merak edenler The New York Times’ta yayımlanan şu makaleyi okuyabilir.
Berat Albayrak’ın istifası, henüz anlamlandırılmış değil. Fakat, istifanın Biden’ın seçilmesinden hemen bir gün sonra gerçekleşmiş olması bize ipucunu veriyor. Zira, istifanın hemen ardından 9 Kasım’da TCMB Başkanı Murat Uysal da görevden alındı ve yerine Naci Ağbal atandı. Bu atamanın anlamı herkes için açıktı. Uysal döneminde faizler sert şekilde düşürülmüş, bu süreçte Merkez’in 128 milyar doları, döviz kurlarını tutabilmek için harcanmış, böylece rezervler bir ulusal güvenlik krizi haline gelmişti. Ağbal ise tam tersini yapmak üzere getirilmişti. Ne oluyordu? Bu iki koltuk değişiminin ABD’de değişen yönetimle ilgisi var mıydı? Olduğu açıktı. Zaten Tayyip Erdoğan da bunu gizlemiyordu, ekonomide yeni bir dönemin başladığını söylüyordu. İyi de ne olmuştu? İnsan hakları eylem planı, demokratik reformlar, hukuk reformu gibi bir dizi “müjde” açıklıyordu Erdoğan. Biden’ın seçilmesiyle birlikte, Erdoğan, ABD’ye “iyi niyet beyanı”nı iletiyordu.
Böylece TCMB, batının merkez bankalarıyla uyumlu hareket etmeye başlamıştı. Naci Ağbal’ın izlediği bu çizgi elbette Erdoğan’dan habersiz değildi ancak içerisi de karışıktı. Üstelik, Erdoğan, Biden’dan umduğu ılımlı mesajları da alamamıştı. 19 Mart 2021’de Naci Ağbal görevden alındı. Yerine Yeni Şafak yazarı, eski AKP milletvekili Şahap Kavcıoğlu atandı. Fakat, Kavcıoğlu’nun uzun süre politika faizine dokunmasına izin verilmedi. Gözler Biden’daydı…
23 Nisan 2021: Erdoğan ile Biden görüşmesi
Biden’ın seçilmesinin ardından aylar geçmiş, Biden hemen tüm dünya liderlerinin tebrik mesajlarını cevaplamış ama Erdoğan ile görüşmemişti. Bu durum hem ABD hem de Türkiye basınında gündem konusu olmuştu. Biden’ın diplomatik teamüllere aykırı biçimde, Erdoğan’ın tebrik mesajını cevaplamaması Ankara’yı da geren gelişmelerin başında geliyordu. Beklenen telefon aylar sonra 23 Nisan 2021’de geldi. Fakat bu ilk telefon görüşmesinde, Biden, 24 Nisan’da yani ertesi gün “Ermeni Soykırımı” iddialarını tanıyacağını söylemesiyle soğuk duş etkisi yarattı. İki liderin baş başa görüşeceği tarih ise Haziran ayında Madrid’de gerçekleşecek NATO zirvesiydi. İkili görüşmede Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili değil, Merve Kavakçı’nın kızı çevirmen olarak katıldı. İkili arasında ne konuşulduğu sır olarak kaldı.
Eylül 2021: Erdoğan ABD’de
Erdoğan, Biden’le görüşebilmek adına bu sefer 19 Eylül’de ABD’nin yolunu tuttu. Amaç Biden’la görüşebilmekti ama görüşme gerçekleşemedi. Gazeteci Murat Yetkin, ABD yolculuğu esnasında uçakta bile, Biden’la randevu koparmak için trafik yürütüldüğünü yazdı. 3 gün süren ziyaret 22 Eylül’de sona erdi. Peki, bu fiyasko basına nasıl anlatılacaktı? İletişim Başkanlığı’nın bulduğu çare Manhattan’daki Türkevi Binası’nın açılışını şişirmek oldu. Hatta AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin o kadar ileri gitti ki, bir bina açılışını “500 yıllık Türk Dış politika tarihinin en önemli günlerinden bir tanesi…” mesajıyla paylaşarak komik duruma düştü.
Erdoğan 22 Eylül’de Biden’la görüşemeden yurda döndü. 23 Eylül’de TCMB politika faizini 100 baz puan indirerek yüzde 19’dan yüzde 18’e çekti. ABD ziyaretinden 1 gün sonra… 7 aydır, politika faizine dokunmayan Şahap Kavcıoğlu, Erdoğan’ın ABD gezisinden 1 gün sonra faizi düşürmüştü. Peki neden?
Eylül’de ne oldu?
Erdoğan’ın ABD ile yeniden güçlü temas kurmasının yolu belliydi; seçimleri kazanmak… ABD’de herkes, Erdoğan’ın bir daha seçilemeyeceğini ya da seçilmesinin şüpheli olduğunu yazıyordu. Erdoğan, bu şüpheyi gidermeden, ABD’yle eski güzel günlere dönemiyordu. Dönüş yolunda bir karar verilmesi gerekiyordu. Karar açıktı; İlk fırsatta seçim…
Şunu söylemek gerekir. Erdoğan, politika faizinin yüksek seyrettiği, ekonominin soğutulduğu dönemde seçime girdiğinde kaybedeceğini biliyor. Bu tezin en büyük kanıtı 31 Mart 2019 yerel seçimleridir. Büyük bir yenilgiyle sonuçlanan seçimlerin faturası da “söz dinlemeyen” TCMB Başkanı Murat Çetinkaya’ya çıkarılmıştı. Haziran’da yenilenen İstanbul seçiminin hemen ardından Temmuz ayında görevden alınmıştı Çetinkaya… Bu tarihten itibaren, politika faizinin seçimlere endeksli olduğunu anladık. Kimsenin ekonomiyi, halkın refahını düşündüğü yoktu.
Aralık ve Şubat arasında ne oldu?
Erdoğan’ın ABD dönüşüyle başlayan faiz indirimleri, beklendiği gibi sonuçlanmadı. İktidarın arzu ettiği, tıpkı Murat Uysal dönemindeki gibi, rezerv satışları yoluyla döviz kurunu dizginlemek, bu esnada piyasaya zerk ettiği parayla ekonomiyi ısıtmak, böylece görece rahat bir ekonomik ortamda 2022 ortasında seçimlere gitmekti. Nitekim asgari ücrete yapılan yüzde 50’lik zammı ilk kez Cumhurbaşkanı açıklıyordu. 2021 sonunda, Türkiye son sürat seçimlere gidiyordu. Fakat, bunca manevraya katlanamayan piyasa, sert bir kur şokuna maruz kaldı. Eylül’de 8 lira seviyesinde olan dolar kuru Aralık’ta 18 Lirayı aştı. Beklenmeyen de duydu. Kur şokunu tedavi etmenin yolu Kur Korumalı Mevduat (KKM) adındaki atom bombası oldu. Ne de olsa, 2021 ortasında seçim yapılacaktı. KKM ile döviz kurları kontrol edilecek, düşük faize devam edilecekti.
Fakat, bu sefer de enflasyon patladı. Aralık ayı enflasyonu yüzde 13,5, Ocak ayı enflasyonu yüzde 11,5 olunca, panik başladı. Derken, 24 Şubat’ta Ukrayna – Rusya savaşı, enflasyonun ateşini daha da yükseltti. Böylece erken seçim programı ertelendi. Şahap Kavcıoğlu da politika faizini düşürmeyi bıraktı. 7 ay boyunca yüzde 14’te sabit tuttu.
18 Ağustos faiz kararı ne anlama geliyor?
Erdoğan’ın ABD ziyaretinden sonra başlattığı faiz indirimi, aslında bir seçim ekonomisi programıydı. Fakat, beklenmeyen kur şoku ve ardından patlak veren Ukrayna Rusya Savaşı, erken seçimi rafa kaldırdı. Peki normalde 2021 ortasında yapılacak seçime kadar sürdürülmesi planlanan ekonomik programa ne olacaktı? Böyle bir ekonomik program seçime endeksliyse, seçimler ertelendiğine göre çok tehlikeli bir patikaya girilecekti. Öyle de oldu. Temmuz ayında Varlık Barışı yasası çıkarıldı. Aynı ay kaynağı belirsiz para girişi rekor seviyeye çıktı. Merkez Bankası’nın rezervlerinde artış yaşandı. Nereden geldiği bilinmeyen bu para, yeni bir seçim ekonomisinin barutuydu.
Ve 18 Ağustos’ta, Merkez Bankası, yeniden faiz indirimine başladı. Böylece yeni bir seçim ekonomisine start verilmiş oldu. Amaç, para basarak ekonomiyi seçime kadar canlı tutmak, seçimden sonra ise sert bir acı reçeteyi halka içirmekti. Hepimize hayırlı olsun.