Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Mehdi Bey Gecikecek Sizi Şöyle Menzil’e Alalım!

Haftada iki yazı.. Bir de önümüzdeki salı başlayacak Halk Akademisi.. 49 yıllık vahşi bir koşturmacadan sonra tatile çıkmış gibiyim.
Tatile çıkmışken de Medya Mahallesi günlerinde göremediğim ya da ancak kıyısından köşesinden farkına varabildiğim her türlü saçmalığa dalıyorum.
Konu başlığı “MEHDİ SKANDALI” olunca hele.. Gel de dalma. Okuyup izleyip şaşırma.
Belki sizler de izlemişsinizdir. Esra Erol’un programına gelen bir anne, “kızının Mehdi olduğunu iddia eden Mustafa Çabuk tarafından kandırıldığını” anlatıp yardım istedi.
Bir iki gün içinde anlaşıldı ki, Çanakkale civarında bir tatil sitesini kiralayan Çabuk yüzlerce kişiyi mürit kaydetmiş, kimisinin malına parasına da konmuştu.
Stüdyoya gelen başka mağdurlar da iddiaları doğruluyordu.
Kısa süre sonra, ilk başvuran annenin kızı tatil sitesinin kapısında ortaya çıktı. Ama sadece “ben kandırılmadım, kaçırılmadım” demek.. Ve ailesini reddettiğini açıklamak için.

*. *. *
Aslında söz konusu kişiyi, bu yayınlardan önce, Aralık sonlarında sosyal medyadaki bir anonsla keşfetmiştim: “Mehdi hazretleri bu akşam saat (yanılmıyorsam) 20.00’de canlı yayında konuşacak, gelişini müjdeleyecek..”
Stüdyo niyetine orta boy bir salon.. Uzunca bir masa.. Arkada Mehdi’nin bayrağı / sancağı.. Üç ayak üstünde yayına hazır kameralar..

images-1.jpeg

Hani, Mehdi’nin gökyüzünden ışık senfonisi ile yeryüzüne ineceğini zannedenler var idiyse hayal kırıklığına uğramıştır. Olsa olsa AKP’nin bir ilçe belediye başkan adayı tanıtım müsameresi kıvamındaydı.
Ama ne gam! Mehdi, kendisinin beklenen Mehdi olduğunu müjdelemek için karşımızdaydı ya! Yetmez mi!
Tabii.. Müjde iyi hoş da.. Acaba gerçek mi? Genç adam yıllarca Adnan Oktar’dan benzerlerini duyduğumuz fiziksel özellikleri anlatmaya koyuldu. Sağ yanağında beni vardı.. Sakalı yüzünün (galiba) sağ tarafında daha yoğundu.. Omuzunda bir yaprak işareti vardı.. Vs vs..
İşte bu olağanüstü deliller (!) aralarında siyasal bilgiler mezunu, mühendis, muhasebeci gibi eğitimli insanların olduğu yüzlerce kişiyi ikna etmişti. O kişiler, evlerini arabalarını satıp, ailelerini işlerini arkalarında bırakıp Mustafa Çabuk’un yanına koşmuştu.
Bu portföyden mi etkilendi bilmiyorum, stüdyodaki annelerden biri başlığa da aldığım gibi “MEHDİ BEY” deyiverdi, “MEHDİ BEY’İN DİNİMİZİ, GÜZEL AHLAKI ÖĞRETTİĞİNİ SÖYLÜYORLAR AMA…”

*. *. *
O “ama” çocuklarının, eşlerinin neden kendilerini reddettiğini anlamadıklarını gösteriyordu. Asıl önemlisi Mehdi Bey’in Mehdi olduğuna inanmadıklarını gösteriyordu.
Zaten kısa sürede açıklama geldi! Nihat Hatipoğlu “Mehdi daha gelmedi” buyurdu.
Ne zaman gelirdi? Neden gecikmişti? Geldiğini nasıl anlayacaktık? Her yanağında ben olan sakallıyı Mehdi zannetmemek için ölçümüz ne olmalıydı?
Mehdi Bey bu soruların yanıtını veremiyor ne yazık ki! Zira kayıplara karıştı. Savcılık, hakkında “zorla ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürülüp muayene edilmesi” kararı çıkartınca.. Ara ki bulasın!!
Böyle “butik tarikat” meseleleri genellikle hastanede ya da mahkemede biter, malum.
Ama asıl dikkat ve mücadele edilmesi gerekenler, siyasi rant kapıları olarak el üstünde tutulur.
Bakınız, Menzil!!

*. *. *
BirGün Gazetesi’nin ve tabii mesleğimizin yüzakı ismi, İsmail Arı Menzil üzerine bir araştırma kitabı yayınladı. İki hafta bile olmadı, kitap üçüncü baskıda.

z-1.jpeg
Yetmez! 5 milyon, 10 milyon satmalı.
Çünkü kadınların -kelimenin gerçek anlamıyla- yerin altında yaşadığı, uyuduğu, oy kullanmadığı.. Erkeklerin de -tabii yoksul olanların- tarlada, atölyelerde karın tokluğuna çalıştığı.. Din adına da, şeyhin ipine sarılarak günahtan arınma seanslarının düzenlendiği.. Böyle bir sistem ile milyarlarca doların ve milyonlarca oyun kontrol edildiği bir yapıdan söz ediyoruz. Menzil -kanser metaforuna başvurursak- vücudun -yani memleketin- en hayati organlarını sarmış durumda. Yani tehlike gerçekten büyük.
İsmail Arı’nın kitabındaki sayısız örnekten birini aktarayım mı:
“Menzil’in reklam ajansının Menzil’in özel okullar zinciri olan Biltek Okulları’nın reklamlarını yapması anlaşılabilir ama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı olan ve ülkenin en önemli kurumlarından biri sayılan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) reklamlarını yapması tartışma yaratır.”
İsmail “tartışma” demiş ama bana sorarsanız kıyamet kopartması lazım.
Üstelik yalnızca reklam meselesiyle ilgili değil, okul zinciriyle çocuklarımızın beynine ulaşma imkanı sağlanmasıyla..

*. *. *
Kitapta sıralanan örneklere inanamayacaksınız. Kaldı ki, mesele yalnızca ekonomik, seçime yönelik siyasi ranttan ibaret değil. Menzil -tıpkı Gülen Cemaati gibi- devlet aygıtının kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş. İsmail bize o tabloyu da anlatıyor:
“Fethullahçıların ardından en büyük cemaat olan Menzil her geçen gün daha da büyük bir tehlike haline geliyor. Kamu kurumlarına, toplumun orta yerine yerleştirilen dinamit gibiler. Daha da kötüsü onları takip eden başka yapılar da var. Süleymancılar, İsmailağacılar, İskenderpaşacılar ve daha onlarca cemaat pıtrak gibi çoğalıyor. Bürokraside en kritik noktaları tutuyorlar, mevzileniyorlar. Milyonlarca ve hatta belki de milyarlarca lirayı yönetiyorlar. Menzil’in yönettiği devasa sermaye her geçen gün daha da büyüyor. Menzil’i yönetenler lüks içinde yaşıyor. Ticarette bu kadar güçlenmelerinin en büyük nedeni ise AKP iktidarı. Devletten iş almadan, teşvik almadan kısa sürede bu kadar büyük bir ticari “başarıya” ulaşmak mümkün değil.”

*. *. *
Gelelim kitabın en can alıcı kısmına.. İsmail Arı anlatıyor:
“Bu kitabı yazmaya karar vermemi sağlayan biriyle tanıştım. Başıma geleceklerden, yani dinlerken “yok artık” diyeceğimden habersizdim. Özetle, Menzil Cemaati’nin çok önemli bir ismi ile yolum kesişti. Bu kişi yıllardır cemaati yöneten isimlerden biri. İlk başta inanamadım, günlerce araştırdım. Anlattıkları karşısında her an daha da şaşırdım. Ve doğruydu. Menzil Cemaati’nin beyin takımından biriydi. Sofi veya mürit olarak nitelendirilen cemaat mensuplarının önünde saygıyla eğildiği, elini eteğini öptüğü bu isim Menzil’in sırlarını anlattı. Anlatmaya nasıl karar verdiğini de, “Ben muhbir değilim. Ama vicdanım rahat etmiyor, omuzlarımdaki yükün altında artık eziliyorum” sözleriyle ifade etti. Çok önemli yollar açtı, dehşete düşüren, yok artık dedirtecek sırları açıkladı. “Beni bu ülkede yaşatmazlar, başka ülkelerde de barındırmazlar” dedi ve haklıydı. Fakat onu korumak ve can güvenliği için bu kitapta kimliğini yani ismini gizli tutmak zorundayım.”

*. *. *
İsmail Arı Menzil’in kozmik sırlarına vakıf o ismi, tehlikeye atmamak adına açıklamıyor.
Peki ya kendisi? İsmail? Onu kim nasıl koruyacak?
Başına gelebilecekleri o da biliyor elbette. Önemli olan, bizlerin ne yapacağı, İsmail Arı’ya nasıl sahip çıkacağı.
O meşalesini yakmış. Bize düşen, hiç değilse yazdıklarını okuyarak, okutarak maruz kalacağı saldırılara karşı kalkan olabilmek.
Zaten o da diyor ki:
“Bu kitap ile hem benim iğneyle kuyu kazarak ulaştığım bilgileri hem de karanlığın içerisinde, cemaati yıllardır yöneten ismin anlattıklarını okuyacaksınız. Ellerinizde tuttuğunuz bu kitabın, göz göre göre gelen yeni bir felakete karşı uyarı niteliğinde olduğunu düşünüyorum ve artık birilerinin harekete geçeceğini umuyorum. Sizleri bu kitaptaki gerçeklerle buluşturmamı sağlayan Menzil Cemaati’nin yöneticisi dahi “Korkmuyor musun?” dedi hayretle. Korkmuyorum, zifiri karanlığa bir ışık tutuyorum. Şimdi bir meşale yakıp karanlığın içine dalma vakti...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi