Ozan Gündoğdu
Mama lobisi ve köpektaparlar
Sağlıklı işleyen bir toplumsal hayat, kendi içinde kanaat önderleri yaratır, bu kanaat önderleri aracılığıyla bir bakış açısı yakalanır. Böyle bir toplumun sorunları anlama ve çözme süreci kabaca böyle ilerler. Pandemide büyük ölçüde bu oldu. Halk sağlığı uzmanlarına kulak verdik. Çünkü mesele sosyal değil, büyük ölçüde doğa bilimlerine ilişkindi. Peki ya sosyal sorunlar?
Sosyal sorunlar çözümsüz kaldığında krizler faşizmi çağırıyor
Bu sorunlardan birisi sokak köpekleri. Sokak hayvanları demiyorum çünkü sorun büyük ölçüde güvenlik çerçevesinden ele alınıyor. Bu yüzden kediler sorun değil. Sanayide güvenlik görevlisi bir okur, “her gün sabah işe giderken bir elime sopa, diğer elime taş alıyorum, bıktım artık” diyor. Bir diğer okur, “çocuğumu okul servisine ben bırakıyorum, çünkü sokak köpeklerinden korkuyorum” diyor. Demek ki bir sorun olduğu ortada.
Peki ne yapacağız? Hayvanlara, doğaya ilişkin duyarlı olmaya fırsat bulamamış, okuduğunu anlamakta, dinlediğini işitmekte zorlanan bir toplumun karşısına çözüm önerisi sunan bir program, bir alternatif konmazsa ne olur? Bugün ne olursa o olur… Sosyal medyada pek çok hesap, sokak köpeklerinin toplanıp itlaf edilmesi gerektiğini savunuyor. Hatta bu kişiler kimi zaman görev biliyor ve zehirli mamalarla sokaklara çıkıp, köpekleri zehirlemeye kalkıyor. Savunmasız, sistemik düşünebileceği bir eğitimden geçirilmemiş, güvenlik endişeleriyle krizler geçiren, kentlere hapsedilmiş ve kamu hizmetiyle kurduğu ilişki yurttaş değil de müşteri kabilinden olan bu halkın nasıl bir çözüm bulacağını düşünüyoruz? Elbette “ya ben ya köpekler” ikiliğine hapsolacak ve “köpeklere ölüm” diyecek. Köpekleri yok etmeden insani çözümler üretmenin yolu konuyu araştırmaktan, verileri değerlendirmekten geçiyor.
Yazıyı buraya kadar okuyan okurlar!
Bu yazı aslında sizin için yazılıyor. Sosyal medyada, orada burada, bir biçimiyle köpek sorunundan bahsedip çözüm yolu olarak onları itlaf etmeyi ya da bu haliyle ölüm kampı demek olan barınaklara göndermeyi önerenlere hemen inanma. Buraya kadar okuduysanız, zaten siz okuduğunuzu anlamakta zorlanmayan, önyargılarınızı kırabilecek zekaya, dezenformasyondan kendinizi uzak tutabilecek yeteneğe sahip insanlarsınız. Yani siz, faşizmin potansiyel hedef kitlesi değilsiniz. Bu yazının amacı da olası kafa karışıklığınızın önüne geçebilmek. Siz de kısa bir araştırma yaparak, soruna ilişkin bilimsel çözüm yollarını bulabilirsiniz. Yine de erinenler için yazının altına bazı linkler koyacağım. Arzu edenler inceleyebilirler.
İnsani çözümler var, hem de bilimsel, denenmiş çözümler
Daha uzun incelenmesi şarttır ama ben özetleyeyim. Bir dişi köpeğin altı ayda bir beş yavru doğurması ve yavrularının da aynı şekilde devam etmesi durumunda beş yıl içinde soyundan 5 bin civarında köpek üreyeceği hesaplanıyor.
Bu nedenle dişi köpeklerin yüzde 70'inden fazlasını aşılamanın büyük önem taşıdığı aktarılıyor. Dolayısıyla siz bugün köpekleri itlaf etseniz bile eğer kısırlaştırma sisteminizi kurmazsanız sorun gelip yine sizi buluyor. Sokak köpeklerinin sayısının yüksek olduğu ve durumun umutsuz gözüktüğü ülkelerde bile işe yarayacağı bilimsel olarak ispatlanmış bir yöntem olarak, "Topla, Bakımını Yap, Aşıla, Aldığın Yere Bırak" adı verilen dört aşama tavsiye ediliyor. Bu esnada bir köpeği eve alıp, 1-2 ay sonra sıkılıp sokağa atıveren sorumsuz aileler de ceza mekanizması ile durduruluyor. Bu haliyle güçlü bir kayıt sistemi de kurulması gerekiyor.
Çözüm basit, üremenin önüne geçersen, eve alınan köpeği sokağa bırakmayı sert şekilde cezalandırırsan, bu hayvanların sokaktaki nüfusu kısa sürede bitiyor. Kısa süreden kastım 2-3 yıl. Çünkü zaten eğer bir bakıcısı yoksa, sokaklardaki köpeklerin ortalama ömrü maalesef 4-5 yılı geçemiyor. Yani kısırlaştırma sürecinden sonra 2-3 yıl beklerseniz zaten nüfus azalıyor. Ancak “Bu 2-3 yılda da ne yapacağız” diyenler için sorun akut bir krize dönüşmüşse bunun yolu barınaklar. Fakat bir de barınak sorunumuz var tabii… Şu anda sokaklardan toplanıp, belediye barınaklarına giden köpekler, ilk 3-4 gün bir arada tutuluyor, daha sonra hücrelerine yollanıyor. Bu köpeklerden küçük ve orta boy olanlar, ilk 3-4 günde henüz hücrelerini göremeden büyük köpekler tarafından parçalanıyor. Hücrelere bırakılan köpeklerin aylarca bu hücrelerde kaldığı oluyor. Sabah bir görevli tazyikli suyla hücreyi yıkıyor. Ankara’nın ayazında betona yapışarak buz tutmuş köpekler var. Barınak buralar… Bu görüntüyü vicdanınız kaldırmıyorsa, barınaklar ıslah edilsin talebine de kulak vermek gerekir. Benim vicdanım serttir diyenler, haftaiçi bir gün 10.00-12.00 ve 13.00-15.00 arasında belediye barınaklarını gezebilir. Bir kez gezmeye yüreği yetenin vicdanı kaldırıyorsa, düzenli olarak gidebilir. Bu arada Türkiye'deki 1390 belediyenin arasında, barınağı olan belediye sayısı 237! Bin küsur belediyede barınak bile yok.
Torunlarınıza bırakacağınız mirası önemsemiyorsanız öldürmek de çözüm…
Elbette, sokak köpeklerini toplayıp öldürmek de bir seçenek. Bu haliyle barınaklara bırakmanın da ölüm olduğunu söylemek gerekir. İtlaf gibi ya da toplayıp şehirden tehcir etmek gibi bir çözümü 1910’da İstanbul’da denemişiz. Kentin 80 bin köpeğini toplayıp, Hayırsızada’ya göndermişiz. Aç, biilaç birbirilerini yiyen köpeklerin çığlıkları günlerce İstanbul’un Anadolu yakasından duyulmuş. Balıkçılar, adadan kaçarak teknelerine yüzmeye çalışan köpeklerin durumunu İstanbullulara ağlayarak anlatmış. İstanbullular 1912 depreminin nedeninin “köpeklerin ahı” olduğunu düşünmüşler. Torunlarınıza “Hayırsızada köpek katliamı” gibi bir hikaye bırakmak istiyorsanız buyrun…
Çünkü bir ihtimal daha var. Yaşanabilir, hücre sisteminin olmadığı, hayvanseverlerin gönül rahatlığıyla gezebileceği, personelin hayvanseverlerden oluştuğu, sizin de gönlünüzün rahat ettiği bir barınak sistemi de hayal değil. Son derece düşük bütçelerle bu iş kotarılabilir. Yeter ki istensin.
O halde bilimsel çözüm belli, önce “topla, bakımını yap, aşıla, aldığın yere bırak”, böylece nüfusu kontrol altına alıp azalt, sonra yaşanabilir bakım evleri kur, sokakta tehlike altında yaşamalarına izin verme. Çok duyarlı bir toplum olsak sokakta yaşamaları sorun değil ancak zehirli mamalar her yerde. Bir yandan da beraber yaşadığımız hayvanları, kendimizden de korumamız gerekiyor sanırım.
Bu yazıyı yazan mama lobisinin ajanı mı yoksa köpektapar mı?
Bu yazıyı yazan Hilal Kaplan’ın 18 Nisan’daki yazısında dediği gibi Müslüman değil de “köpektapar” olabilir ya da bir okurumuzun ifadesiyle “itperest” ya da “köpek sevici” olabilir. Hele ki gazeteciyse, mama lobisinden fonlanan bir ajan da olabilir. Bu ihtimalleri ağzımla kuş tutsam yok edemem sanırım. Zaten dayanaksız ithamların sırrı da bu değil mi? İtham edilen kendini savunamıyor. O halde kabul, itperest ve mama lobisinin ajanıyız!
Ama bir oyun oynandığını gözleyebiliyoruz. Hayvansever azınlık genellikle muhafazakar kesimlerin içinden çıkmaz. Duyarlı olmaya fırsat bulabilecek kadar da gelirleri olan insanlardır. İktidar basını Erdoğan’a mesafeli hayvanseverleri ustaca yoksul, gariban insanlara hedef gösteriyor. Sanki iktidar sorunu çözmek istiyor da bir takım hayvanseverler engel oluyormuş gibi aktarıyor. Hayvanseverler sorunun nedeniymiş gibi anlatılıyor. Bizzat iktidar basını tarafından manipüle ediliyoruz ve yakın zamanda bir tercihe zorlanacak gibiyiz. “Köpek terörü” manşetleri atılarak, köpekler, bilinci olan teröristler gibi resmediliyor. Sinsi bir oyun tezgahlanıyor. Ama tercih bizim… Ya girişmeye kalktığımız katliam nesilden nesile anlatılacak ve torunlarımızın bizi küfrederek anacağı dedeler, nineler olacağız. Ya da sokak köpekleri sorununa insani, bilimsel ve daha az maliyetli olan çözümü seçeceğiz. Her ikisinde de sokak köpekleri “sorunu” çözülüyor. Hangisini seçmek akıllıca?
Faydalı linkler;
- https://www.cumhuriyet.com.tr/cumhuriyet-pazar/kopek-sorunu-mu-insan-sorumsuzlugu-mu-1897124
- https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/yandas-medya-hedef-gosterdi-hayvan-kiyimi-talimati-verildi-1895428
- https://www.cumhuriyet.com.tr/cumhuriyet-pazar/sokak-kopekleri-hedefte-1902204
- https://www.hurriyet.com.tr/tarihimizin-iki-buyuk-kopek-soykirimi-39015990