Küllenmeyen yangın!

Anma yazılarını sevmem, yasak savmak gibi gelir. Büyük insanlar bıraktıkları yapıtlarla anımsanır. Yaşamın doğası budur. Kimi de ölümlü dünyada günü gün etmeyi seçer. Bu türden insanlar, eğer derinde düşünsel gerekçe yoksa iter beni. “Nedir o gerekçe?” diyen olursa, felsefe tarihi bunun türlü örnekleriyle doludur. Yaşamın anlamsızlığı üstüne kafa yorup sonunda boş vermişliğe kapılana rastlarız. 

Esasen, bu vurdumduymaz gibi davranan insanlar derin acı içindedirler çoğunlukla. Bize biçilen kısa ömürlerden vazgeçmek gereğine inanırlar. İntihar bir seçenek midir? Doğamız yaşama tutunmaya yöneliktir ama “nasıl bir yaşam olmalı” sorusu sorulmadan, sadece gövdeyi doyurup vaziyeti idare etmek kolay değildir. Ahmaksan mesele yok da ya değilsen...


Primis Player Placeholder


***

Sivas’ın yıldönümü. Bu türden yaralar sadece öldürülenlerin yakınlarını etkilemez. O gün toplumdan, insanlıktan parça kopmuştur. Dinci bir grubun sıradan kalkışması değildir söz konusu olan. Sivas’ta kalkışma oldu, Cumhuriyet değerlerine, aydınlanmaya karşı gerici isyandı söz konusu olan. Doğru bağlamda tartışmak gerekir. O ideolojik hat kendini Kemal Kılıçdaroğlu saldırısında gösterdi, yükselen ses aynıydı: Yakın! Sivas kalkışması günceldir. 

Bugün üretilen Abdülhamit tartışmasıyla tam da paralel değerlendirilmesi gerekir. Pembe gözlüklü kimileri “Her şeyi tarihsel bağlamında görelim, hepsi bizim geçmişimiz” diyerek suyu bulandırıyor. Oysa Abdülhamit’çi olup aynı zamanda Cumhuriyetçi olamazsınız! Bu tartışmada vaziyeti idare etmek mümkün değildir. Yakılanların kim olduğuna bakın, ağzından salyalar akarak “yakın” diyenleri inceleyin, ne olduğu apaçık ortadadır. 

***

Dönemin siyasetçilerinin verdiği beyanları anımsayın. Türkiye’de siyasal yaşam öyle garip ki kiminle yan yana olduğunuz sürekli değişir, hele de şimdi! Ben, Temel Karamollaoğlu’nun doğru dürüst eleştiri verdiğine rastlamadım. Konuyla ilgisi yokmuş gibi davrandı, hatta sanki mağdur o. TSK görevini niye yapmadı, bilmiyoruz. Devletin istihbarat örgütüne kimse soru sormadı. Dahası, Çiller hayatta, kimse sormuyor: “O gün ne oldu” diye. 

Bugün Demirel’e tapanlar, onun kötü kopyalarıyla kol kola girenler için de aynı durum geçerli. Kaldı ki biraz siyaset okursanız, eliniz kalem tutarsa örneğin Davutoğlu ideolojik hattının da o kökten geldiğini görür mesafe korsunuz. Açık bir selefi anlayış ülkeyi esir almıştır. 

***

Siyasal olayları salt güncel verilerle değerlendirmek, genellikle siyasetçi tavrıdır. Oysa, eğer bellek diri olursa, toplum hem hakikati net görür, hem de terazisi sağlamlaşır. Adalet sadece mahkemeler kanalıyla dağıtılmaz. O gün Sivas’ta yaşananları bağlamından kopararak bir grup öfkeli gencin (!) eylemi gibi sunmak çok tehlikelidir. Yazık ki ülkede esen sert hava, bu türden sorgulamalara izin vermiyor. Oysa tam da zamanıdır.

***

Birbiriyle ilintisiz gibi duran olaylar, nasıl bir iklimde yaşadığımızı netlikle kor ortaya. Erdoğan, kendine yönelik gençlerin sosyal medya isyanı ardından çok öfkelendi. Üstelik eline iyi de bir bahane geçti. Kızı, doğum yaptığı gün alçakça, adice saldırıya uğradı bu mecrada. Lakin, o saldırıyı yapan bir kişiydi, karşı duranlarsa milyonlar. Yani o mecra, özgülüklerin alanı olabileceği gibi, rezillik için de kullanılabilir. Fikirlerini yüksek sesle ifade eden kadınlara cariye muamelesi yapıldı, Başak Demirtaş’a iğrenç cinsel saldırı yapıldı, şimdi de Esra Albayrak hedef oldu. Bunu yapanlar farklı çevrelerin insanı gibi sunuluyor, aralarında karşıtlık varmış gibi gösteriliyor, oysa hakikat tersi: O alçakların tümü yan yana, biz öte taraftayız. 

***

“Z Kuşağı” olarak tarif edilen ve Gezi sürecinden dolayı biraz da abartılan gençler, ilk kez nasıl bir düzende olduğumuzu somut gördüler. Gezi, sıradan bir bahar buluşması gibi anımsanıyor kimileri tarafından. Orada can veren çocukların acısı taptaze! Bu kuşak kendilerini ifade ettikleri an başlarına ne geleceğini gördü. Şimdi sosyal medyanın kapanmasıyla tehdit ediliyorlar. Hakikatle yüzleştiler. Keşke piyasacı eğitim, sağlık için de aynı tepkiyi verseler... 

***

“Neden varız” sorusu önemlidir. “Saçma”ya nasıl vardığımız da önemli kuşkusuz. Ucuz reçeteyle, hap bilgilerle olacağı buydu. Şimdi yaşamı anlamlı kılmak için bir şey yapalım: Sivas’ı uzak bir anlatı olmaktan çıkaralım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Aysever Arşivi