Kılıçdaroğlu'nun eli!

Bahçeli ve Kılıçdaroğlu cami avlusunda, asker cenazesinde yan yana düştü. Gelenektendir, tokalaşmak için uzattı elini Kılıçdaroğlu, Bahçeli nefrete benzer bir öfkeyle baktı ve karşılık vermedi. Bu görüntüler üstüne düşündüm. Nasıl bir süreci yaşadığımızın belgesiydi karşımda duran. Peki, havada öylece kalan kimin eliydi?

Kılıçdaroğlu, sağ siyasal dili kullanmakta ısrarlı, biz de eleştirmekte inatçıyız. Bunu kenara koyarak yanıtlayalım. Kemal Bey’in eli: Cumhuriyeti kuran partinin genel başkanınındır. Ona oy veren milyonlarındır. Büyükşehirlerin neredeyse tümünü kazanan siyasal ittifakındır. Evladını askere tam zamanlı göndermiş babanındır. Daha birkaç ay önce yakılmak istenen bir siyasal liderindir. Eğer demokrasi (!) inancı varsa hâlâ, onun elidir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bir yurttaşın elidir!

O eli sıkmamak, tüm bunları reddetmektir. Sıradan bir tutum değildir. Tersine bir kararın göstergesidir. Muhalefetsiz demokrasi isteğidir. Eleştirisiz basın arzusudur. Kendine uygun millet tarifidir. Aslında milletsiz devlet isteğidir. Otoriterlik inadıdır. Tek tip insan tarifidir. Aydınlanma karşıtlığıdır. Uygarlıktan kopmaktır. Meclis iradesini reddetmektir. Böylece sürdürebilirim elbette. Ama başka bir anlamı daha var havada kalan elin...

Çok zamandır ısrarla anlatmaya çalıştığımız, nedense mış gibi yapmaktan bir türlü vazgeçmeyen, muhalefete yönelik somut işarettir. Suriye ile girişilen amaçsız mücadeleye “İstiklal Savaşı” diyen anlayışın, artık son hızla egemenliğini ilan ettiğini gösterir bu tutum. Yani? 1923’te kurulan Cumhuriyetin reddidir. O değerlerin, devrimlerin ortadan kalktığı anlamına gelir. Henüz adı konmamış olan yeni devletin ipucudur. Bunu kavramadan bugün Türkiye’de herhangi bir siyasal tutum takınmak yersizdir, hatta bu süreci meşrulaştırmaktadır.

Türkiye, kılıktan kılığa giren dinci-milliyetçi siyasetin elinde can çekişiyor. Herhangi bir düşünsel birikime dayanmayan, hiçbir devlet geleneğini tanımayan bu anlayışla mücadele güçtür, kabul. Ancak benzer söylemlerle, aynı kapitalist yaklaşımla sonuç almanın olanaksızlığı ortadadır. İnsanları; adına temsili denen, göstermelik demokrasi yalanından uyandırmak gerekir. Havada öylece kalan el, tam da bunun göstergesidir. Keyfiyetin işaretidir!

Eskiden “çoğunlukçu” dediğimiz durum, şimdi artık bu kaygıdan da vazgeçerek “dediğim dedikçi” hal aldı. Sandıktan neyin çıkacağına da yakında karar verecek bir yapı bu. Hukuku kurmak istediği düzenin aracı haline getiren bu milliyetçi-dinci siyasal ittifak, kendi kavramlarını, ölçülerini oluşturdu. Hâlâ çok da matah olmayan eski Türkiye günleri sürüyormuş gibi davranmak büyük yanılgıdır. Akit, yeni düzeni manşete taşıdı: “Şarap kokan maşalardan barut kokan paşalara!” diye.

Birçok siyasal gözlemci AKP’li yılların en güç sürecine girildiğini, sonuna yaklaşıldığını söylüyor. Kabul etsek bile, bu siyasal yapının ortaya çıkardığı tablonun ağır faturası orta yerde duruyor. Kaldı ki, iktidar olmaya mahkûm bir yapının, kolayca bunu devredeceğini düşünmek saflık olur. Ne ile karşı karşıya olunduğu iyi kavranmalı. İstanbul seçimi anımsanmalı.

Barış’ların tutuklanması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kendi hakikatini kuran ve bunun dışında çıt çıksın istemeyen bir parti devleti anlayışı söz konusudur. Örgütsüz muhalefet güçsüzdür. Örgütsüz toplum dağınık itirazlardan, şikâyetlerden öte gidemez.

Enver Aysever'in Cumhuriyet'teki yazısının tamamı için tıklayın

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Aysever Arşivi