Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Kadının düşmanı başka bir kadın mıdır?

Tabii ki değildir. Zaman zaman ben de kullanırım "kadının düşmanı yine bir kadındır" klişesini ama külliyen yanlıştır elbette. Kadınlar hakkında ileri geri konuşan o kadar çok kadınla karşılaşıyoruz ki, ister istemez "doğruymuş" gibi düşündüğümüz de oluyor. Yine aklıma gelmesinin nedeni de şu Şükriye Tutkun adlı türkücünün Beren Saat’e ettiği ayarsız laflar.

Şimdilerde söylediği türkülerden çok saldırgan yandaşlığıyla adını duyurabilen Tutkun’un her geçen gün artan hırçınlığının kurbanı bu kez Beren Saat oldu. Saat, her duyarlı insan gibi, sanatçı olmanın sorumluluğuyla da elbette, kadın hakları, eğitimdeki yozlaşma gibi sorunları dile getirdi bir etkinlikte. Normal toplumlarda gayet doğal karşılanan bu tür bir konuşma, Tutkun gibilerin bol olduğu Türkiye’de linç gerekçesidir malum. Toplumsal sorunlardan her söz edildiğinde kimilerine göre "ahlaki değerler, gelenekler, görenekler", nihayet "yüce devlet" yara alıyor, bildiğiniz gibi. Toplumun büyük bir kesiminin bazı konulara teopatik yaklaşımı bu kavramların eleştirilmelerini de zorlaştırıyor haliyle.

Rezil olma ısrarı

Toplumumuzu ilgilendiren sorunlar hakkında görüş belirttiği için linç edilenlerin hepsi de politik figürler değil elbette. Tarkan, Şahan Gökbakar gibi hedef alınan sanatçılar da var. Eleştirmeyip hafifçe değinse de ettiği laflar yüzünden linçe uğruyor kişi. Saat’in başına gelen de bu. Ama yine de bu genç kadının konuşmasından bu kavramlara saygısızlık gibi ilgisiz sonuçlar çıkarmak için bir insanın kendisini çok çok zorlaması gerekir. Bunu yapanlar gösterdikleri gayretten ötürü takdire değer kişiler bile olabilirler gözümde. Bir insanın rezil olmayı seçmesi gerçekten kolay değildir çünkü. Bu nedenle Tutkun’u kutluyorum.

Saat’in konuşmasına yorumu (kendi Türkçesiyle) şu: "Toplumun ahlakını bozan yerli Dallas’ın Bihteri, dakikalarca tecavüze uğradığı sahneleri ile haftalarca gündemde kalan tecavüzü alkolü özendiren Fatmagülün Suçu Ne dizisinin başrolü #BerenSaat gülümseyerek kadın haklarından bahsetmiş." Son derece saçma bir lakırdı, kuşkusuz.

Kimi erkeklerle kadınlar aynı

Saat’e karşı çıkmada en hızlı davrananın bir kadın olması elbette dikkat çekici. Rolle gerçek yaşamdaki tutumu birbirine karıştırmanın tuhaflığı da ortada. Dile getirenin zekasına ilişkin ipucu da barındıran bu ifadeler, yukarıda da dediğim gibi, "kadının düşmanı kadındır" yanlış çıkarsamasının zaman zaman doğru olduğunu düşündürtüyor. Saat’in konuşmasında gerçekten Tutkun’u rahatsız eden ne olabilir? Bir kadın "Kadın Bakanlığı kapatılıyor, kadınlar haklarını sistematik bir şekilde kaybediyor" sözlerinin nesine itiraz edebilir?

Saçmalıklarının muhafazakar erkekleri mutlu etmesi Tutkun’u sevindirmiş olabilir. Belki de misyonu budur. Ama yine de düşüncelerine karşı da olsa bir kadın bir başka kadına, üstelik gerçek yaşamda olmayan rolleri hatırlatarak ahlaksız imasında bulunamaz. Bu erkeklerin tutumudur. Bir kadına, nedense sadece tek cins üzerine kurulmuş tek taraflı ahlakı(!) hatırlatarak vurmayı en iyi erkekler bilir sanırdım ben ama Tutkun da biliyormuş meğer. Memleketin erkekleri ile kimi "kadınları"nın ortak noktaları çokmuş, anlamış olduk.

Kimi kadınların başka kadınlara yaklaşımındaki "eril tutumlar"ın elbette toplumsal nedenleri var. Ataerkil özellikleri olan bir toplumuz. Bu toplum yapısında kadınlar için hassas dengeler olduğu da ortada. Eğer sahiplerse, küçük otoritelerini ellerinde tutmak için, özellikle bir kadına karşı acımasızlaşırlar kimi kadınlar. Tutkun "ataerkil toplum yapımızda" kadınlığın erkeklerce çizilen sınırlarını kabul üzerine kurulu bir "hayat" sürüyor. Bu "kabûl"ü başka kadınlara da aşılayacak küçük bir "otoriter" aynı zamanda. Bu nedenle bir "otoriter" olarak Saat’e çatabiliyor, bu nedenle bir kadının kendisinden daha ileri laflar etmesine, yani kendisinin kabul ettiği sınırları aşma çağrısına tahammül edemiyor, bu nedenle hırçınlaşıyor, nihayet bu nedenle son derece çirkinleşiyor.

'Ataerkil pazarlık'

Kadınların diğer kadınların çıkarlarına karşı oluşu feminist teoride "ataerkil pazarlık" kavramı ile açıklanır. Bu kavramı 1988’de ilk ortaya atan feminist iktisatçımız Deniz Kandiyoti’dir. Dünya çapında onun sayesinde kullanılır olmuştur bu kavram. Özetle şudur: "Ataerkillik sadece kadını ezen bir sistem değil ona bir takım korumalar, imkanlar vaat eden bir sistemdir. Yani kadınların bir kısmının bu pazarlığı tercih etmesinin sebebi onlara da bir şeyler vaat edilmesidir." Bundan benim anladığım da bu vaatlerle küçük bir otoriteye sahip olan kadının bunu korumak için hemcinslerine düşmanlık güdüyor olduğudur. Pazarlıkla kadına yer belirleyen ataerkil yapı suçludur bundan. Kadının kadına düşmanlığı varsa nedeni ataerkilliktir elbette.

Şükriye Tutkun bu pazarlıkta edindiği "muhazakar" konumun avantajlarını, bu avantajları kadını iyice edilgenleştirdiği için reddedenler karşısında korumak durumunda. Bunu yaparken o kadar kendinden geçiyor ki, kadınlarla savaşmaktan o kadar başı dönmüş ki, erkek kötülükleriyle savaşmayı aklına bile getirmiyor. (Bunda kabul ettiği "toplumsal konumun" payı var elbette) O kadar ama o kadar çirkinleşiyor ki, filmlerinden yola çıkarak gencecik bir kadına ancak "kadın düşmanı bir erkeğin" yapabileceği türden "ahlaksız" imasında bulunabiliyor.

Kadınlar kimi erkekleri kadınlarla yaşamaya alıştıracaklar mutlaka. Umarım kimi kadınları da alıştırırlar.

Umarım Tutkun’u da…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi