Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Ankara'nın 'derin' kavgası!

whatsapp-image-2025-04-21-at-15-08-14.jpeg

Tanıştırayım. Reis için canını vermeye hazır bir yiğit!
Bu kareyi “Sayın Cumhurbaşkanım bize 1 saat müsaade edin” mesajıyla yayınladı. Bir hayli tepkiyle karşılaştı. Geri adım attı.
Ama bana sorarsanız asıl Saray’dan zılgıtı yediği için paylaşımı kaldırdı. Üstüne, eleştirenlere çemkirdi.
Neymiş, fotoğraf bir savunma sanayii fuarında çekilmiş.
Neymiş, “ESPRİ AMACIYLA” yayınlamış.
Ben espri yapmak için Reis’ten izin almak gerekip gerekmediğini bilmiyorum doğrusu. O nedenle bir şey diyemiyorum.
Yine de gencecik çocuklar polisin plastik mermilerine rağmen geri basmazken bu ve türevi Reisçilerin haline sahiden gülüyorum.
Ancak..
Başlıktaki “KAVGA” bununla ilgili değil.
Çok derinlerde.. Kıyasıya bir Ankara kavgası.
Ankara deyince anlaşılıyordur herhalde. Giderek dikişi sökülen iktidarın “gelecekteki sahibi kim olacak..” bunun kavgası.
Arka plandaki ülkelerden ve gizli servislerinden şimdilik söz etmeyeceğim.. Ama odak noktasında buralardan üç isim var: Erdoğan, Bahçeli ve Hakan Fidan.
Bir de en iyi yardımcı oyuncu rolünde Sedat Peker.

Anlatmaya “görünür” olandan başlayalım. Nelere tanık olduk son aylarda:
* Bence en çarpıcı not, Erdoğan’ın Bahçeli’yi hala ziyaret etmemesi. Hani ikisi güller açan bir fidanın dalıydı. Hani sonsuza kadar birbirlerini sevip hastalıkta, sağlıkta yanyana olacaktı. Olmadı! Zaten Bahçeli’nin ameliyatı öncesinde bile Erdoğan olmayacağının sinyallerini veriyordu.
* Küslük demek doğru mu, bilmiyorum. Ama bu süreçte iki küsün barıştığını gördük. Özellikle Süleyman Soylu kavgası nedeniyle araları açılan Bahçeli ve Sedat Peker adeta aşk tazeledi. Bakın Peker’in son paylaşımlarına, Bahçeli’den “genel başkanım” diye söz ediyor.
* Derken Kıbrıs’ta patlayıp iğrenç kokusu buralara kadar gelen kaset skandalı. Önceki gün yazdım. Her türlü karanlık işin ardındaki adam Falyalı’nın, şantaj ya da korunma amacıyla arşivlediği 45 kaset MİT tarafından tespit edilmişti. Derken kasetler MİT’e gönderilince bir baktılar ki 5 tanesi kayıp.
* Aslında herkes her şeyi biliyor da yazıp söyleyemiyordu. Mesela ben Avrupa basınında yayınlanıp, burada Mehmet Y. Yılmaz tarafından tekrarlanan iddiaları programımda dile getirince hakkımda acayip bir rakamla tazminat davası açılmıştı.

*. *. *
Burada bir parantez açabilir miyim!
Yargı bazen biz gazetecileri korkutmak, susturmak için kullanılıyor.
Son 19 Mart operasyonuyla gördük ki, son süreçte muhalefeti -sindirmek bir yana- yok etmek için devreye sokuluyor.
Gazeteci Deniz Zeyrek, YouTube kanalında buna dair sınırları zorlayan bir örnek verdi.
İki hafta önce.. Günlerden cuma.. CHP genel merkezinin karşısındaki öğrenci kahvesine bir grup “görevli” geliyor. Sık sık saatlerine bakarak bekliyorlar.
Sonrasını üniversiteli öğrenciler mi anlattı, Deniz bilgileri nasıl aldı bilmiyoruz.
Ancak iddiası şu: Muhtemelen Saray’ın talimatıyla CHP’YE KAYYUM ATAMAK İÇİN mahkemeden karar çıkartılmaya çalışılıyor. Ankara’da 5 mahkeme başvuruyu reddediyor. Sonunda bir ilçe mahkemesinden karar alınıyor. Ve işte o kararla, CHP’nin itirazına zaman bırakmamak için genel merkezin karşısında saatin 17.59 olması bekleniyor.
Hani kanıt demeyin. İmamoğlu operasyonunda kanıt mı vardı onca insan tutuklanırken..
Dahası benim benzeri durumlarda dikkat ettiğim şey şudur:
Bir iddia ile karşılaştığınızda “kesinlikle mümkün değil” mi diyorsunuz.. Yoksa “inanırım” mı?

Biz sonuca bakalım. CHP’ye kayyum girişimi “YİNE MUHTEMELEN” Trump’ın itirazıyla akim kaldı.
Olan da, kendisine iletmesi için söyleneni vaktinden önce ortaya atan ROK’a oldu.
Gözaltına alındı. Sorgusunda “hatırlayacak yerleri ağrıdığı için” kimden duyduğunu söyleyemedi. Ardından TV programına ara verip unutulma hakkını kullandı.

Tarih ROK’u unutur mu bilmiyorum.
Ama yazının kahramanları açısından öyle şeyler var ki unutulmaz.
Hakan Fidan mesela. Yıllarca MİT’in başında görev yapmış. Ne var ki 15 Temmuz öncesi işaretleri görmemek bir yana, o gün Erdoğan’a ulaşmayı bir türlü becerememiş. Yaaa! O kadar ki, iki kritik isim ancak bir hafta sonra, 22 Temmuz’da görüşebilmiş.
Meseleyi hem daha ilginç hem de “karanlık” hale getiren ise, Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın da Fidan’a o gece ve devamında ulaşamamış olması.
Dahası var: Binali Yıldırım, o gece için şunları anlattı: “Kendisine neden haber vermediğini sordum ama cevap veremedi.”

Hakan Fidan o karanlık sayfaya rağmen gücünü korudu. Bunu belki de Erdoğan’ın “o benim sır küpüm” sözlerine borçluydu. Öyle ya, o küpte kimbilir nasıl sırlar birikmişti.
Fidan’ın kendisi de “SIRLAR DÜNYASINDAN ÇIKIP GELMİŞ” gibiydi. Zira ne doğum yeri hakkında net bir bilgi vardı.. Hatta ne de annesinin babasının isimleri biliniyordu.
Son seçimlerin ardından Dışişleri Bakanı olunca sır perdesi biraz aralandı. Mesela ilk kez sesini duyduk.
Adı ilk kez “AKP’nin başına Erdoğan sonrası geçecek kişi” diye gündeme sokuldu.
Erdoğan’ın ne kadar yaşlandığını, artık yürümekte bile zorluk çektiğini gören Reisçiler bile “ARANAN KAN BULUNDU” demeye başladı.
Derken kara para, uyuşturucu, baronlar arası infaz öyküleriyle konuşulan kasetler gündeme düştü.
Kayıp 5 kasetin CIA ya da MOSSAD’ın eline geçtiğine varan iddialar havada uçuşuyor.
Kimileri de kopyalarının Sedat Peker’in elinde olduğunu ileri sürüyor.
Kimdeyse kimde..
Önemli olan şu: Günü gelip de piyasaya sürüldüklerinde çok şey değişecek.
Deniz Baykal kaseti ne çok şeyi değiştirdi, hatırlayın..

Galiba zebralar için söylenir; Avcı kurşunu tam hedefine gönderir. Zebra o an ölmüştür aslında. Ama farkında değildir. Bir süre daha koşmaya devam eder. Sonunda kalbi “ tamam artık” deyinceye kadar.
Ankara’daki kavgada Cumhur İttifakı çoktan öldü. AKP içinde gücü olan Hakan Fidan’ın ittifakın hangi kanadında yer alacağı kavganın sonunu ilan edecek.
t24 yazarı Cansu Çamlıbel’in deyimiyle “BAHÇELİ’NİN DECODERİ” Mümtazer Türköne ise sonucun çoktan belli olduğu kanaatinde:

“Benim öngörüm şöyle… Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak, yani çözüm sürecinin gelişmesini engelleyecek. Bahçeli de bunun üzerine Türkiye'yi erken seçime götürecek. Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak çünkü hukuka dönüşün, kendi hegemonik gücünü tırpanlayacağını ve kendini enterne edeceğini düşünecek. Bu yüzden de süreci küçük küçük tırpanlayarak sona erdirmeye çalışacak. Yani aslında Erdoğan çözüm sürecinin kendisine değil bu sürecin kendisine hukuk dayatacak olmasına karşı. Söyledim, hukuka dönüş olmadan da çözüm sürecinin başarılı olma ihtimali yok. O zaman da Bahçeli Türkiye'yi erken seçime götürmek zorunda. Çünkü çözüm sürecinin önü ancak o zaman açılır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi

500 yıllık öğüt: Önemli olan adalet!

07 Mayıs 2025 Çarşamba 13:19

Sabahın sahibi var!

01 Mayıs 2025 Perşembe 13:45

Ya kral delirirse!

28 Nisan 2025 Pazartesi 14:57

Mevzu bıyık!

26 Nisan 2025 Cumartesi 13:06

Hukuk artık Kafka tadında!

24 Nisan 2025 Perşembe 15:13

Ahmet Mattia'yı öldüren kim?

23 Nisan 2025 Çarşamba 17:05

Esila'ya özgürlük!

22 Nisan 2025 Salı 14:00