İktidar Milli İradeye Karşı Psikolojik Savaş Açtı

İktidar, hepi topu 12 gün sonra 14 Mayıs’ta Meclis’te çoğunluğu yitirip cumhurbaşkanlığını da kaybedebileceğini, seçim ikinci tura kalırsa daha büyük farkla yenileceğini gördüğü için, kendisini demokratik yollardan göndermeye hazırlanan milli iradeye karşı marazi bir psikolojik savaş açtı, çıldırmış gibi yumruklarıyla havayı dövüyor.

14 Mayıs seçimlerine “siyasi darbe girişimi” diyen İçişleri Bakanı ve milletvekili adayı Süleyman Soylu’nun ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ideoloğu Mehmet Uçum da en sert sözcüklerle katıldı gölge boksuna; “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur” dedi.

Devamında, “Bu başarılabilir mi, ayrı konu” diye üstenci bir edayla ekledi...

Neresinden tutsak elimizde kalan cümleler bunlar.

Hani tam bağımsızlık?

Milli iradenin tecellisinden darbe alabileceğini iddia ettiği “tam bağımsızlık” mesela...

AKP Türkiye’sinin neresi tam bağımsızmış?

Dış politikası mı, ekonomisi mi, savunması mı?

Haklı olarak “Katil” dediğiniz, Suudi Arabistan’ın fiili hükümdarı Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’a, Türkiye topraklarında hunharca işlettiği Cemal Kaşıkçı cinayetinin dava dosyasını ülkemizin hükümranlık hakkıyla birlikte teslim ettikten sonra, para yollayacak diye bir de ayağına gidip kendisiyle kucaklaşmak mı “tam bağımsızlık”?

Nedir sizin tam bağımsızlığınız?

Mesela, Rusya’yı sonunda Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin yüzde yüz oranında ve süresiz sahibi ve işletmecisi haline getirmek midir tam bağımsızlık? Rusya’ya bu santralden 15 yıl boyunca dünyanın en pahalı elektriğini satın alma güvencesini vermek ve ülkemizin bu ülkeye olan enerji bağımlılığını daha da artırmak mı?

Tam bağımsızlıktan anladığınız, Türkiye’nin kısıtlı kaynağından 2,5 milyar doları vererek Rusya’dan satın aldığınız S-400 hava savunma sistemlerini bu kez Amerikan baskısı nedeniyle işler duruma getirememek midir?

Tam bağımsızlıkmış...

Hadi oradan.

“Darbe”li boğuntu

Kaybetmeye gittiği seçimin öncesinde, tabanının reflekslerini harekete geçirmek maksadıyla içinde “darbe” geçen bir cümle kurmak uğruna yapılan fikir hokkabazlığına bakın.

Mehmet Bey bir de zihinlerde kuşku doğurmaya yelteniyor.

“İktidar değişikliğinin başarılabilmesi” neden “ayrı konu” oluyormuş Mehmet Bey?

Muhalefet seçimi mi kazanamazmış, yoksa Erdoğan seçimi kaybettiği halde iktidarı mı bırakmazmış?

Hangisi?

Bakınız, bunlar eski abrakadabra numaraları.

Bu iktidar kendi gerçek gücünden daha çok, ona muhalefet eden toplumsal kesimlerin ve bazı konfor düşkünü siyasilerin kendisine atfettiği güçten istifade ediyordu.

Yok “Erdoğan kazanamayacağı seçimi yaptırmaz”mış, “seçim kazanmak için her şeyi yapar”mış...

Bunlar, geçersizliği yakın tarihte ardı ardına ispatlanan öğrenilmiş çaresizliğin vaktiyle kimilerine kurdurduğu cümlelerdi.

Sözde bir yenilmezlik mitosu.

AKP dizisinin final sezonu

Bitti gitti o mitos. 31 Mart 2019’dan beri Türkiye, “Erdoğan ve AKP’sinin yükselişi ve düşüşü” adlı dramatik tarih dizisinin beşinci ve son sezonunu yaşıyor.

Sezon finali 14 Mayıs’ta. Hepimiz bu dizinin oyuncularıyız. Kimimiz iyiyiz, kimimiz kötü.

Şimdi Soylu ve Uçum beyler dizi sürüp gitsin diye bu mevta yenilmezlik mitosunu yeniden canlandırmak istiyor.

Çoğunluktaki muhalif seçmen korksun sinsin, artan özgüveninden yitirsin...

Azınlıktaki iktidar seçmeni silkinsin, sihirli sözcük “darbe” ile kendine gelsin, Erdoğanizm şahlansın...

Bekir, Binali ve Süleyman beylerin tam da Erdoğan rahatsızlandığında ağızlarını bozmaları rastlantı değildi.

Liderlerinin hastalığı dolayısıyla oluşması muhtemel bir zayıflık algısından da korktular.

Binali Bey, muhalefetin “işgalci”, iktidar yanlılarının da “istiklal mücadelecisi” olduğu imasında bulunarak milleti adeta bir savaşın iki tarafıymış gibi ikiye böldü.

Bekir Bey de milleti “şampanyacılar” ve “alnı secdeye değenler” olmak üzere ikiye ayırdı.

Soylu ve Uçum beyler de milli iradenin siyaseten hüküm kuracak çoğunluğuna edilen bu hakaretlerin üzerine sırrı çekerek, milletin iyi kötü yüzde 60’ını “darbe destekçisi” ilan ettiler.

Komplolar neden başarılı olamaz?

Ben ise bugün geçmişteki iddiamı artan bir özgüvenle tekrar ediyorum:

Fevkalade kötü yönetimin sonucunda mahvedilmiş ve iktidar yerinde durursa daha beter mahvolacak bir ekonominin sath-ı mailinde gidilen bu seçimlerde iktidar sonucu kendi lehine çevirmek için henüz büyük komplolar tertipleyemedi ve bundan sonra da benzer kötü yollara saparak siyasi akıbetini savuşturması mümkün olmayacaktır. Bu saatten sonra hiçbir komplo, büyük seçmen çoğunluğunu içinde yanan güçlü değişim arzusundan vazgeçiremez. Bilakis, değişim talebini erteletmeyi amaçlayan komplolar ters tepecektir. Bu komploların azmettiricileri ve failleri günün sonunda cürümlerinin altında kalmaktan kurtulamazlar.

İktidardaki güç kaybı sadece oy kaybı ile tarif edilemez. Zaaf çok daha büyük; yapısal ve tarihsel. Canlılık, dayanışma ve iç bağlar zayıflıyor; planlama, uygulama ve koordine etme kapasitesi azalıyor; yönetici aklında ciddi bir kifayetsizlik ve vasatlık gözlemleniyor. Bu genel zafiyet ve bozulmanın telafisi ve tedavisi imkânsız. Siyaseten biyolojik ömrünün sonuna gelmiş bir organizmanın son gürlüğüdür gözlemlediğimiz.

İşte bu şartlarda iktidar, seçim sonuçlarını değiştirmek için aşırıcı komplolara kalkışacak cesareti kendisinde bulursa, yaptıkları nedeniyle yurtiçinde ve yurtdışında uğrayacağı feci meşruiyet kaybının kaçınılmaz sonuçları karşısında tutunmaya yeterli kaynağı hiçbir yerden temin edemeyecektir.

İktidarın seçmene karşı açtığı psikolojik savaşı kazanmasına imkân yoktur. Sandığa giden ve değişim yönünde kullandığı oyuna sonuna kadar, cesaretle sahip çıkan bir seçmenin iradesi, komplocu girişimleri akamete uğratmakta en büyük caydırıcı güç olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kadri Gürsel Arşivi