İkinci Açılım Süreci (mi?) derken.. Bir baktık İKİNCİ KUMPAS SÜRECİ’nin içindeyiz!
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer şafak baskınıyla evinden alınıp, günün sonunda Silivri’ye gönderildiğinde başka ne düşünebilirdik ki!
Haklında MUAZZAM / DEHŞET / TÜYLER ÜRPERTEN iki iddia vardı biliyorsunuz.
Biri, Remzi Kartal’la telefonda konuşmuş olmasıydı.
Diğeri de vaktiyle KCK davasından yargılanmış bir kişinin kendisine düzenli para göndermesiydi.
İddiaları okuyunca, Zuhal Topal’ın Birbirimizi Yiyelim programındaki teyzelerden biri gibi “Ooo my god” dedik. Demedik mi!
Peki; daha sonra..
Remzi Kartal’ın, AKP’nin kurucusu milletvekilleriyle yemek yerken fotoğraflarını görmedik mi?
Gönderilen paranın “kira” karşılığı olduğu.. Üstelik 3 yıl boyunca hepsi hepsi 482 bin 750 TL yatırıldığı açıklanmadı mı?
*. *. *
Elbette gerçekler iktidarın ve medyasının umurunda değildi.
Ahmet Özer’den bir terörist yaratıldı.
Yarısı yalan diğer yarısı yanlış iddialarla kafalar bulandırıldı.
Ve.. Burası çok acayip; “Bırakın yargı işini yapsın, kararını versin” dendi.
Esenyurt vakası konusunda topa girenlerden biri Nedim Şener’di.
Damdan düştüğü için damdan düşenin haline ne diyeceğini merak ediyordum. Yazısını okuduktan sonra onun BİRİNCİ KUMPAS SÜRECİ’nde başına gelenleri hatırladım.
Oda TV davasında her biri farklı görüşten, farklı geçmişten gelen sanıkla birlikte yargılanıyordu. Barış’lar -Terkoğlu ve Pehlivan- Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Hanefi Avcı ve daha başka “benzemezler”..
Diğerleri gibi onun evi ve arabasında da “dijital materyaller” bulunmuş ve el konmuştu. Materyallerin, mesela, kızının kitapları, CD’leri olduğunu öğrendik. Ama ne savcı ne mahkeme heyeti elbette kulak bile vermedi.
Yargı.. AKP iktidarının himayesindeki FETÖ YARGISI işini yapıyordu.
Ergenekon.. Balyoz.. Askeri Casusluk.. OdaTV..
Cemaat istedi, ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER kuruldu.
Cemaat istedi, Balyoz’da “adaletin ve yasanın gereği olan delillerin tartışılması ve son savunma” faslı atlandı. Doğrudan esas hakkında mütalaaya gidildi.
Bu ve benzeri oyunlarla yargının içi boşaltıldı. Binlerce insanın da yılları çalındı, hayatlarıyla oynandı.
Nedim Şener gibi!!
*. *. *
Reisçiler bugün Ahmet Özer için -çok özetle- “yeri Silivri” diyor.
Kirayı örgütten gelen para zanneden savcı demiş ki..
Tutuklama kararı veren hakim bakıp diyecekmiş ki..
Hep aynı film! Oyuncular değişti belki ama senaryo, çekim mekanı aynı.
Gazetelerin manşeti, televizyonların kırmızı başlıkları, internet sitelerinin iştahla boca ettiği akıl ötesi iddialar da aynı.
Hatırlayın, FETÖ kumpası sırasında Ankara’da bir arazide gömülü silahlar bulunduğu “haberi” TRT ekranlarında belirivermişti de.. Daha sonra haberin daha kazı yapılıp silahlar bulunmadan verildiği anlaşılmıştı!
Bu kez de Sabah Gazetesi o rolü üstlendi. Ortada daha karar bile yokken “kayyum atandı” haberi verildi.
*. *. *
Neymiş? Yargıya güvenip onun kararını bekleyecekmişiz.
17-25 Aralık’ta iş Erdoğan’a uzanınca savcısından hakimine temizlik yapıldığı gibi mi?
Ya da MİT Müsteşarı olarak savcılık tarafından ifadeye çağırılan Hakan Fidan’a “gitmeyeceksin” denildiği gibi mi?
Hangi yargı.. Kimin yargısı..
Gezi tutsaklarının neden içerde olduğunu bilmiyorlar mı?
Ya da tersinden sorayım:
7 yıldır Silivri’de yatan Osman Kavala’nın neden içerde olduğunu bilen var mı?
*. *. *
Muhalifler kadar Reisçileri de -en azından bir kısmını- yakından tanıyorum.
Kumpasların, açılım masallarının, yargının durumunun.. Kısacası Türkiye’nin halinin farkında olduklarını biliyorum.
Ama, FETÖ memleketin canına okurken sesini çıkarmayan.. Aksine “ne istedilerse veren” Erdoğan için bugün “FETÖ ile tek başına mücadele ediyor” diyenler var ya!
Onlar aynada yüzlerine nasıl bakıyor, anlayamıyorum.
Yalan üstüne yalana kanmış gibi yapmalarını idrak edemiyorum.
Belki de Almanya’da, İspanya’da, K. Kore’deki toplu akıl tutulması gibi bir durumdur diye düşünüyorum.
Malum akıl hastalığı kimi zaman bulaşıcıdır!!!
*. *. *
Harvard Üniversitesi’nden psikolog Dr. Martta Scout “The Sociopath Next Door” (Yanıbaşınızdaki Sosyopat) kitabında belki de en yaygın akıl hastalığını anlatmış. Araştırmaları sonucu elde ettiği “işaretleri” derlemiş:
“İnsanları etkileme ve kandırma konusunda kimse sosyopatın eline su dökemez; kolay kolay kimsenin inanmayacağı yalanları, allayıp pullayarak yutturmakta çok beceriklidirler.”
Genellikle karizmatiktirler; çevrelerinde çoğunlukla bir hayran kitlesi bulunur.
“Tehlikeli ve mantıksız eylemlerde bulunmaktan çekinmezler. Utanma, suçluluk veya pişmanlık duymazlar. Dolayısıyla en ufak bir vicdan azabı duymadan insanları kolayca kandırabilir, tehdit edebilir veya zarar verebilirler. Kendi çıkarları için başkalarına zarar vermekten çekinmezler.”
Beklenmedik yalanlar icat etmekte çok ustadırlar. Çarpıtılmış gerçekleri bir öykünün arasına ustaca gizleyerek, saf ve iyi niyetli insanları yalanlarına kolayca kandırırlar.
“İnsanlara hükmetmeye bayılırlar. Bedeli ne olursa olsun her kavgada kazanan taraf olmak isterler.”
* * *
Dedim ya! Belki akıl hastalığı kimi koşullarda bulaşıcıdır.
Sosyopatlar da o koşullarda kitleleri sürükleyip kendi zihinlerindeki karanlığa götürür.
Dün bir sokak röportajını izleyince bu ihtimal çok da yanlış gelmedi.
Çünkü o röportajda “ekonominin gidişatından şikayetçi olup olmadığı” sorulan orta yaşlı bir kadın aynen şöyle diyordu:
“Kıyamet alametleri bir bir belirmeye başladı. Yani ahir zamanlardayız. Böyle zamanlarda pahalılık olur zaten.”