Ozan Gündoğdu

Ozan Gündoğdu

Hatay, sığınmacılar, Özdağ, Soylu ve bir soru…

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasındaki gerilim, Mayıs ayının başında boyut atlamıştı. Hatırlarsanız Süleyman Soylu, Ümit Özdağ için “hayvandan da aşağı” diyerek ağır hakaret etmişti. Ümit Özdağ da bu hakaretin ardından Süleyman Soylu’yu düelloya davet etmiş, İçişleri Bakanlığı önüne yürümek istemişti.

Belli ki Süleyman Soylu meseleyi kişiselleştirdi ve dün Hatay Valiliği’ne ilginç bir karar aldırttı. Ümit Özdağ, sığınmacı yoğunluğunun en yüksek olduğu Hatay’a gelecek, kentte açıklama yapacaktı. Fakat Ümit Özdağ’ın Hatay’a girişi yasaklandı. Evet… Kentin girişinde durdurulan Özdağ ve ekibi, kente alınmadı. Bir milletvekili olmasından öte bir yurttaş olarak kente girişinin yasaklanması oldukça tuhaf bir uygulama. Geçmişte 1 Mayıs’larda görürdük, İstanbul’a giriş durdurulurdu. Bu yöntem genellikle siyasetten tecrit edilmiş solculara uygulanırdı. Bu sefer Ümit Özdağ bu yasağa maruz kaldı. Hatay Valiliği’nin açıklamasını okumak isteyenler buraya tıklayabilir.

***

Sığınmacı meselesi üzerinden yürüyen bu tartışma, geri planda ilerleyen bir projeyle ilintili. Suriye’nin kuzeyinde, daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da açıkladığı, 240 bin konutluk bir inşaat sürüyor. Operasyon AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) bünyesinde organize ediliyor. Operasyonun koordinasyonu da İçişleri Bakanı Yardımcısı İsmail Çataklı tarafından sürdürülüyor. AFAD’ın İçişleri Bakanlığı’na bağlı olması da Süleyman Soylu’yu meselenin doğrudan muhatabı haline getiriyor.

İçişleri Bakanı Yardımcısı İsmail Çataklı, bu konuda kamuoyuna sık sık demeç veriyor. Son olarak 21 Haziran’da TBMM’nin ev sahipliğinde düzenlenen Küresel Parlamenter Göç Konferansı’da konuşan Çataklı şöyle diyor;

“Şu ana kadar yürüttüğümüz çalışmalar sayesinde Suriye'ye, Türkiye'nin operasyonlarla güvenliğini sağladığı bölgelere 507 bin Suriyeli gönüllü geri dönüş yaptı. En son Sayın Cumhurbaşkanımızın kamuoyuna duyurduğu bir çalışmayla uluslararası bazı yardım kuruluşlarının desteğiyle 1 milyon Suriyeli'nin geri dönüşünü sağlamayı hedefliyoruz. Bu çerçevede 13 bölgede yerleşim alanları kurulacak ve içlerinde sadece konutlar değil, ticarethaneler, sosyal alanlar, yönetim merkezleri de bulunacak. Bu bölgelerden de 3'ünün bütün detay projeleri hazırlandı. İnşallah yakın zaman içinde inşaatı da başlayacak.”

İsmail Çataklı’nın açıkladığı projenin detayları için İçişleri Bakanlığı’ndaki kaynakları aradım. Fakat anladığım kadarıyla süreç son derece gizli yürütülüyor. İçişleri Bakanlığı’ndaki kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Suriye’nin kuzeyinde, TSK’nın kontrolü altında bulunan yerleşim yerlerine organize sanayi bölgeleri inşa ediliyor ve tarım alanları yapılıyor. Elbette buralarda çalışması planlanan işçilerin barınması için konut projeleri de hazır. Böylece ilk etapta 1 milyon Suriyeli sığınmacının bu bölgeye gönderilmesi planlanıyor.

***

Seçimlere en çok 1 yıl var. Plan hayata geçerse, seçimlerin arifesinde 1 milyon sığınmacı Suriye’ye gönderilmek üzere yola koyulacak. Bu tablo, aynı zamanda propaganda savaşlarını da beraberinde getirecektir. Peki taraflar nasıl konumlanacak?

İktidar cephesi, “Gördünüz, sığınmacıları gönderiyoruz” diyecek, iktidar basını, sığınmacı sorununun çözüldüğünü ima eden yayınlar yapacak.

Bu zamana dek sığınmacı sorununu bir milli güvenlik krizi olarak kavrayan siyasetçiler ise muhtemelen “yetmez ama evet” konumuna düşecek, “güzel ama hepsini gönderin” diyecekler. Aksi halde, samimiyetlerini kaybedecekler, “gönderiyoruz işte daha ne istiyorsunuz?” sorusuna esaslı bir cevap veremeyecekler.

Peki bunca propaganda savaşının ortasındaki hakikat ne olacak? 1 milyon Suriyeli TSK’nın kontrol ettiği bölgelere gönderilecek. Buradan Türkiye’ye geçişleri ya da Suriye’nin iç kesimlerine gitmeleri yasaklanacak. Böylece bölge bir üretim üssüne dönüştürülecek.

Sığınmacıların emeği Türkiye’nin KOBİ’lerine can oluyor. Dolayısıyla, sığınmacıların gitmesi, Türkiye’de kayıt dışı emeği sömürerek büyüyen iş çevrelerine zarar verecek. Bu sorunun çözümü için de MÜSİAD’la işbirliği halinde bölgede organize sanayi bölgesi inşa edilecek. Biliyorsunuz, insanlık tarihinde bu tip bir iş rejimine “çalışma kampı” deniyor. Elbette, sığınmacı sorununu sınıfsal bağlamından tümüyle koparıp milli güvenlik krizi bağlamında ele alan siyaset için çalışma kampları sorun oluşturmayacak. Hatta yükseltilen milliyetçi hamaset “Suriyeliler çalışıyor, Türkler kazanıyor” masalını bile anlatabilecek.

Asıl soruya gelelim. Peki sorun gelecekte nasıl derinleşecek? İktidar, Suriye Rejimi’yle görüşmeden, Türkiye’deki Suriyelileri, Suriye’nin kuzeyine yerleştirmeye çabalıyor. Bir değil, on değil, 1 milyon Suriyeli… Peki yarın? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu her fırsatta söylüyor. Buradan hareketle, bugün TSK’nin kontrol ettiği bölgeleri ilhak etmeyeceğimiz anlaşılıyor. O halde yarın TSK, bugün kontrol ettiği topraklardan çekildiğinde, orada inşa edilen çalışma kampları ne olacak? Peki ya, oraya yerleştirilen Suriyeliler? Bunların hepsi henüz muamma…

Belli ki, gelecek haftalarda, sığınmacı krizini yeniden konuşmaya başlayacağız. Fakat bu sefer konuşturan AKP olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ozan Gündoğdu Arşivi