Hangi iktidar hangi muhalefet!

Muhalefet vekilleri, Erdoğan 23 Nisan’da Meclis’e gelmedi diye pek içerlemişler. Genel başkanlardan parti sözcülerine hepsini dikkatlice dinledim, aynı cümleleri kurup, verip veriştiriyorlardı.

Erdoğan korona sebebiyle gelmemiş değil Meclis’e. Artık Meclis’e gereksinimi kalmadı da ondan gitmiyor. Milli iradenin yansıdığı, Kurtuluş Savaşı’nı veren Meclis yok artık. Şimdi orada el kaldır indir, fotoğraf ver görevi yapanlar, Erdoğan’ın kurduğu “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”nin figüranıdır. Daha açık söylersek, halk deyimiyle, Erdoğan Meclis’tekileri “adam/kadın yerine koymuyor!”

***

Yasama, yürütme, yargı yetkisi fiili olarak Saray’da artık. Bakanlar atamayla belirleniyor. Erdoğan’ın her sözü kanun sayılıyor. RTE olsanız, değerli zamanınızı ayırıp Meclis’e gider misiniz? Hadi gerçekçi olalım: “Meclis 100. Yaşını Kutluyor” söylemi yalandı. O “Gazi Meclis” en son halkoylamasıyla kapanmış, yetkilerini devretmiştir; yazık ki 100. yaşını görememiştir. “Cumhurbaşkanı niye Meclis’e gelmedi?” diye dertlenmek yerine, “Cumhuriyeti yeniden nasıl kazanırız, Meclis’i yeniden nasıl kurar, yetkilerini iade ederiz” diye düşünmek gerekir.

Kaldı ki bütçe konuşulurken Cumhurbaşkanı gelmemişti Meclis’e, vekâleten Saray’dan birini göndermişti. Bu şaşkınlık niye?

Son derece önemli bir oylama yapıldı bundan iki hafta önce, mafya liderleri, katiller halkın içine salındı; gazeteciler, siyasi hükümlüler içeride tutuldu, bugün karalar bağlayan muhalefet vekillerinin büyük bölümü o gün tenezzül edip Meclis’e gitmediler. E, sizin rahatınızı bozup gitmediğiniz Meclis’e Cumhurbaşkanı niye gelsin ki?

***

23 Nisan 2020 ibretlik bir gün olarak tarihe geçecek. Anıtkabir ziyaretinde protokolün maskeli hali belleğimize kazındı, o ayrı. Her sene bir hastalık uydurup Anıtkabir’e gitmeyen siyasilerin, gerçek salgın halinde, doğru dürüst önlem almadan, fiziksel mesafeyi hiçe sayarak katıldıkları töreni kenara yazalım.

O gece her yerde İstiklal Marşı okundu. İlk bakışta göze hoş göründü tablo. Kaba bir tasnifle: örneğin İzmir, Kadıköy, Çankaya Mustafa Kemal’e şükran duygusuyla okudu marşı. Öte yandan: Konya, Kütahya, Trabzon muhtemelen 2023 hayalleriyle okumaktaydı. Beştepe balkonunda, çocuklarla içli dışlı Erdoğan görüntüsü düşündürdü. Korona bir günlüğüne ve sadece Saray’da yasaklanmış olamaz değil mi? Hani örnek olmak, fiziksel mesafe?

Dahası ülkenin bir bölgesi hiç okumadı Milli Marşı, çünkü aidiyet duygusunu tamamen yitirmiş durumdalar. İnsanlar balkonlarına bayrak astılar, sevinçle salladılar. Bayrak aynı bayrak, marş aynı marş ama…

***

Bu ülkenin önemli sorunu meselelerin etrafında dolanmaktır. Maskeli baloda ısrar etmektir. Neredeyse hiçbir ortak değeri kalmayan kesimler, giderek birbirini düşman görmekteler. Sosyal medyaya biraz baktığınızda azgın milliyetçi dili, siyasal İslamcı güruhu hemen fark edersiniz. Örgütlü saldırılarla insanları hedefe oturtan troller, doğrudan hukuka yön vermeye başlamış halde. İfade özgürlüğü çoktan askıya alındı, basın özgürlüğünden söz açmak mümkün değil. Bu ortamda, sanki ortada bir Meclis varmış gibi davranmak, olsa olsa muhalif kesimleri uyuşturma görevi yapmaktır.

***

Korona ağır iktisadi koşullar oluşturacak. En az bir yıl daha salgın devam edecek. İktidar ya fiili sürü bağışıklığı yolunu deneyecek ya da zorunlu önlemlere devam edecek. Her iki durumda da toplumsal fay hatları derinleşecek, kırılganlık artacak. Toplumun ses vermesi güçleşecek.

Önümüz 1 Mayıs, Saray’ın arayıp da bulamadığı koşullar oluştu işte: “Yaşam eve sığar Türkiye” değil mi? Değil! İşçiler korona günlerinde fabrikalarda, tersanelerde, atölyelerde… Vahşi kapitalizm her fırsatı kullanmaya devam edecek.

Ya müteahhitleri memnun eden piyasacı anlayışın yanında olacaksınız ya da emekçinin.

***

Bakın korona bize ne güzel düşünme olanağı sağladı: patronların sağlığı mı, halk sağlığı mı? Diyeceğim; Cumhuriyetin mirasını yediğimiz için virüs hâlâ hepimizi esir alamadı. Ona bağlı etik değerleri olan hekimlere borçluyuz.

“Erdoğan neden Meclis’e gelmedi?” diye karalar bağlamak yerine, halkın Meclis’i için mücadele etmek lazım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Aysever Arşivi