Günah Keçisi!

Cumhuriyet mucizeydi. Olağan sürecin çizgi dışı sıçramalarla başka yöne sapmasına “devrim” denir. Devrim bir durumu sonlandırır, tamamen yenisini ortaya koyar. Bir halkın uzun yıllar kul olarak yaşaması ardından, yurttaş olması güzel bir düştü. Devrim yürekli birilerinin kavgasıyla olur ve geniş yığınlar buna karşıdır. Güruh; yaratıcı değildir, geleceği hesaba katmaz, sadece günlük çıkarıyla meşguldür.

***

Bencil insanlardan ürkerim. Her koşulda yolunu bulur. Geleceğe dair herhangi bir kaygıları yoktur. Her tutumlarıyla işbirlikçilik ederler. Kim güçlüyse onunla yan yana olurlar. Başarı ölçüleri sığdır. Zenginlik, şöhret, itibar, yeme içme türü hazlarla ömürlerini geçirirler. Kendi iktidarlarını kurdular mı, yıkılmasın diye herkesle işbirliği yapar, boyun eğerler. Yoksula, güçsüze zalimlik etmekten kaçınmazlar. Sahte kibarlığı ile etrafınızda dört dönen bu türden birini, yanında çalışan ev emekçisine nasıl davrandığıyla ölçebilirsiniz ya da lokantada sipariş verirken.

***

Düşünmeyi öğrenen biri, ya konuşmalıdır ya susmalıdır. Arası olmaz. Çevredeki herkes, her olay batmaya başlar. Buna karşı hiçbir şey yokmuş gibi durmak can yakar. Genellikle geniş kesimler bu türden insanları tedirgin edici bulur. Yanlarına sokulsun istemezler. İlkesi, değerleri, ölçüleri olmak güçtür. Yığınlar böyle değildir. Dünyanın hiçbir yerinde kalabalıklar doğruyu hemen görmez. Yazgısına boyun eğmek kolaydır, ne zaman ki temel gereksinimler risk altına girer, o vakit mesele ilgilerini çeker. Salgın olduğunu ölünce kavramanın anlamsızlığını söylemeye gerek yok sanırım.

***

Charlie Camplell’nin “Günah Keçisi/ Başkalarını Suçlamanın Tarihi”ni bir solukta okudum. İnsan, varlığını sürdürmek için türlü bahanelere sığınıyor. Günah Keçisi, kökünü bir tür söylenceden alarak bugüne geliyor.

Paskalya Adası’nda gereksinimleri karşılamak için sürekli ağaç kestiler:

“Paskalya palmiyesi, adalılar tarafından keşfedildiğinde türünün en büyük örneğiydi. Bu ağaç yemek pişirme ve cenaze törenleri için ateş yakmakta, çatı, ev inşa etmekte, sallar ve kanolar yapmakta, son olarak da ulaşımda ve heykellerin dikilmesinde kullanıldı.

Yıllar geçtikçe, adalılar binlerce ağacı yok etmiş, milyonlarca kayanın yerini de rüzgârkıran olarak kullanmak, birtakım bitkileri yetiştirebilmek ve bataklıkları bahçeye dönüştürebilmek için değiştirmişti. Fakat ormansızlaşma toprak kaymasına, toprak kayması da ekinlerin mahvolmasına sebep oldu.”

Son ağaç kesilir. Yazar soruyor: “Acaba son ağacı keserken adalının aklından ne geçiyordu?” Yanıtsız sanıyor soruyu. Belli ki o kişi bencildi ve evreni kendinden ibaret sayıyor, o gün ne gereksinimi varsa karşılıyordu. Ardından felaket geldi. Ulaşım durdu, beslenme sorun haline döndü, ölüleri bile gömmek imkânsızdı. Adalıların “Günah Keçisi” aradığını öğreniyoruz, kolay olan bu.

Zamanında tepki vermeyen herkes suç ortağıdır. Muhtemelen ağaçlar katledilirken biri “Yapmayın, bunun sonu felaket” demiştir. Yalnızdır o kişi; hapsedilmiş ya da öldürülmüş olması muhtemeldir. Bir kez düşünmeye başlayınca, bedenen ölmeseniz de ruhen her an bu denli derin acıyı duyarsınız.

***

Olanlara şaşıranlar var halen, ben de onlara hayret ediyorum. “İktidar” denen her neyse, onun uğruna ilkelerinden her tür ödünü verenleri dinliyor, izliyor, görüyorum. Adanın tüm ağaçları bir bir katledilirken susuyorlar, bize de diyorlar ki: “Ses etme, yakında ağaç falan kalmayacak, o zaman ne yapacaklar bakalım!” Son ağaç kesilince ne durumda olunacağından kimse söz etmiyor.

Geniş kesimler tüm bu olanlar karşısında dilsiz, kör, sağır! Sığ siyasal ortamın ayak oyunu karşısında bilgelik çabasında olan kimse ne yapabilir? Elinde sadece kalem olan, söz söyleyen kimseyi bir an önce tecrit etmek için yığınlar uzlaşmıştır. Bencildirler. Herhangi aykırı ses tüm dengeyi(!) altüst eder. O kişi “Günah Keçisi”dir. Zaman geçer, haklı çıkar, yığınlar yine ona döner ve der ki “Niye zamanında görevini yapmadın?”

***

“Suçlanan ve suçlayan arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Gerçekte soylunun zıddı fakir değil günah keçisidir… Yönetici günah keçisini yaratır, dolayısıyla onun kaderini paylaşmaz. Liderlerimiz olmasını istediğimiz gibi nefret figürlerimiz olmasını da isteriz…” diyor Camphell.

Aydın gönüllü “Günah Keçisi”dir.

Bilmiyorum kesilmeyen ağaç kaldı mı ama eğer varsa kestirmeyin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Aysever Arşivi