Mustafa K. Erdemol
Fantastik değil, Barlas gerçekten uçuyor
Lafı evirip çevirmenin bir anlamı yok. Şu satırlar aklı başında bir insan evladının kaleme alacağı türden lakırdılar değil, açık konuşalım. Mehmet Barlas adlı gazeteci söz konusu olduğunda bu cümlelerde şaşırtıcı bir taraf yok gibi görünse de, elde değil, afallıyoruz yine de, "bir insan nasıl bu hale gelebilir" diye. Zat, gazetesindeki köşesinde şunları yazmış: "Türkiye Cumhurbaşkanı'nın halkı ile aynı kaderi paylaşması kuşaklar boyu anlatılacaktır. Kendine çok iyi baktığı ve tedbirlere sonuna kadar dikkat ettiği için bugüne kadar Covid'e yakalanmadığı biliniyordu"
Kaderi ya da herhangi bir şeyi başkalarıyla paylaşıp, paylaşmamak, seçilebilen bir tutumdur. Böyle bilirim ben, bu nedenle Barlas’ın cümlelerinden çıkardığım sonuç da şu oluyor haliyle; “Kendine çok iyi baktığı ve tedbirlere sonuna kadar dikkat ettiği için bugüne değin Covid’e yakalanmayan CB, halkıyla aynı kaderi paylaşmak için bilerek hastalanmayı seçmiştir”. Başka türlü anlaşılmasına imkan yok sanırım. Çünkü bir sonraki, “kuşaklar boyu anlatılacak” cümlesinden bunun (yani hastalanmanın) takdir edilecek bir davranış olduğunu da anlıyoruz.
Deli saçması, övgüde abartının sınırlarını fazlasıyla aşmış, vıcık vıcık bir yağlama bu. Vahim olan, “dileyen herkesin” hastalanabileceğini ima ederek hastalığın diğer kurbanlarıyla düpedüz alay etmesi. Devletlu pohpohlamada “tüm zamanların” en iyisi, en istikrarlısıdır bu zat. Zorunlu olarak zaman harcamamın nedeni budur. İbretliktir çünkü. Baştan belirteyim; bir yerde yazmışlardı, "aslında bu saçmalıkları yazan kendisi değil oğludur" diye. Eğer doğruysa, oğlunun “babam da yazsa yazsa böyle yazardı” deyip bu tür inciler döktürmesi de ayrı bir trajedi. Yani neslin devamı da sorunlu.
Egemenler de hoşlanır
Dalkavukluk, literatürde abartılı ya da yanlış övgü olarak tanımlanır. Bu işte uzmanlaşanlar, dalkavukluk yaptıkları figürlerin güvensizliklerini, zaaflarını iyi bilirler. O nedenle muhataplarının itirazlarıyla karşılaşmazlar. Karşılıklı, sözsüz, imzasız bir “anlaşma”dır aralarındaki. Dalkavukluk bir tür manipülasyondur da. Kendine güveni az olan insanlar kendilerini güçlü hissetmek için dalkavukluğu/dalkavuğu korurlar/kollarlar. İnanmak istediği ne varsa dalkavuktan duyduğunda mutlu olurlar. Psikolog Jennifer Vonk vardır, hayli meşhur. O bu tür konulara, dalkavukluk dahil hayli kafa yormuştur, bu durumu “temel arzu” olarak niteler.
Rönesans döneminde hükümdarları, kraliçeleri pohpohlamak çok yaygındı, bilirsiniz. Barlas entelektüel açıdan falan değil tabii ama bu anlamda kesinlikle bir “Rönesans” insanıdır. O dönemde yaşamış olsaydı, şimdikinden daha çok kazançlı olurdu kesinlikle. Cumhuriyet yönetimi altında ancak bu kadarını yapabiliyor. Lafı geçti madem, değinmeden olmaz; Barlas’ı çok entelektüel bulanlar vardır. Saydığım, sevdiğim kimi meslek büyüklerimden de duyardım bunu. Doğrusunu isterseniz, bugüne kadar bu söylentiyi doğrulayacak tek bir yazısına rastlamadım. Bir ara, hak eden değerli insanlarla yapılan nehir söyleşi kitapları pek yaygındı; hiç kaçırmazdım, hala da öyleyim. Söyleşi yapılan kişinin tüm yaşamı, yaptıkları, ettikleri yer alır o kitaplarda. Okuduklarımın hepsi tuğla gibi kitaplardı. Bu Barlas’la da yaptılar bir “nehir söyleşi”. Aldım tabii. Yüz küsur sayfalık bir kitap. Ciddi bir hayal kırıklığıydı yaşadığım. Sayfa sayısının azlığı bir kitabı değersiz yapmaz elbette. Komünist Manifesto küçücük bir kitaptır ama dünyayı değiştirmiştir. Barlas’ın “entelektüel”liğinin kökenini bulurum sandım. Nerelerden beslendiğini, hangi kaynaklarla kendini geliştirdiğini görmek istedim. Çünkü tüm diğer nehir söyleşilerde bunları bulursunuz. Bir Halil İnalcık nehir söyleşisi okumuştum, bayılmıştım tek kelimeyle. İlber Ortaylı’nın nehir söyleşisini de çok beğenmiştim. Prof. Ahmet Arslan’la yapılanı da. Çok var böyle. Nehir söyleşi denmesinin nedeni de bu zaten. İnanılmaz ayrıntılarla, bilgilerle dolu. Konu edilen figürü her yönüyle tanıyor, biliyorsunuz. Barlas’ın “nehir söyleşisi”nde, bu tür kitaplarda aranan ne varsa hiç biri yoktu. Söyleşiyi yapanın bir hatası olduğunu sanmıyorum, “malzeme” entelektüel açıdan hayli eksik çünkü.
İşin ustası ama
Ama nasılsa, medyada bir yer tutturabildi Barlas. Malum yöntemlerle, yani “devletluları” pohpohlayarak muhtemelen. Tamam, bunu yapan çok oldu tarihte ama yapanlar deha oldukları için bu günahları affedilebildi her defasında. Edmund Spenser, The Faerie Queene'de Kraliçe I. Elizabeth'i nasıl pohpohlar, biliyoruz, okuduk. Shakespeare'in Macbeth'te Kral I. James'i nasıl yağladığını da bilmeyenimiz yok. Niccolò Machiavelli'nin The Prince'de, II. Medici için ettiği laflar son derece dalkavukçadır. Hepsine tamam, ama bu adlar, başka yapıp ettikleriyle büyüktürler, kızamıyoruz. Bu isimleri Barlas’la bir tutmam densizlik biliyorum ancak böyleleri de var demek için mecbur kaldım.
Aynı dönemde yaşasalardı Erasmus, Barlas’ı çok severdi diye düşünüyorum. Büyük Erasmus ünlü eseri Deliliğe Övgü’de dalkavukları “küskün ruhları yükselttikleri, üzgünleri teselli ettikleri” için pek över. Şimdi Barlas’ın “Türkiye Cumhurbaşkanı'nın halkı ile aynı kaderi paylaşması kuşaklar boyu anlatılacaktır” yağlaması, covid yüzünden üzgün olan CB’yi teselli etmeye yönelik değil midir? Bu yanıyla bakarsak, Barlas gerekli bir elemandır.
Ama işi de kolay değil elbette. Her defasında “tolere” edilebilir yağcılık yapabilmek çok zor. Muhatabının bile “çüş artık” diyebileceği laflar edebiliyor. Yani yağlananı bile utandıran cümlelerdir şu son yazdığı, daha ne olsun.
Yıkama, yağlama yaparken, eğer kitaplarını (sanmam ama) okuduysa, Erasmus’tan destek alabilir almasına da Dante’yle ne yapacak peki? Şaheseri İlahi Komedya’da dalkavukları “insan dışkısına eşdeğer” olarak tanımlar Büyük Dante.
Kalemine kurban olduğum.