Serpil Yılmaz
Ey Türk gençliği birinci vazifen hatırlamaktır!
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof.Dr. Ayşe Yüksel ile Adıyaman ve Hatay’da 3 ayrı noktada organize ettikleri “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” etkinliğine gitmeden bir gün önce Halktv ekranındayız…
Stüdyoda konuğum olan Yüksel’e ÇYDD Gençlikten Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Bahattin Carav ve ÇYDD Gençlik Birimi Kolaylaştırcısı Kardelen Özdemir eşlik ediyor.
Dişçilik Fakültesi’nde okuyan genç kız, annesinin ÇYDD’nin 1997 yılında başlattığı “Kardelenler” projesinden esinlenerek kendisine aynı ismi verdiğini anlatıyor.
Hatırlanacağı gibi aynı yıl ilk ve ortaöğrenimde zorunlu eğitim 8 yıl olmuştu ve eğitimcilerin eğitime devam etme zorunluluğunun 12 yıla çıkartılması talebi iktidar tarafından kabul görmemişti.
Yazar Ayşe Kulin’in adını verdiği proje toplumda öylesine benimsenmişti ki 2009 yılına geldiğinde ÇYDD destekçisi kurumların verdiği eğitim bursundan yararlanan kız çocuklarının sayısı 10 bini bulmuştu…
Bu yükseliş AKP iktidarının kılcal damarlarına sinen FETÖ’nün işine gelmedi tabi ve 2009 yılında sürdürülen Ergenekon soruşturması sırasında ÇYDD Kurucu Başkanı Prof.Dr. Türkan Saylan’ın evi basıldı, Yüksel 8 gün tutuklu kaldı.
2009 yılında kaybettiğimiz Saylan ile bundan 29 yıl önce kurdukları Cüzzamla Mücadele Derneği’nde yolları kesişen Yüksel; Prof. Aysel Çelikel’in de aralarında olduğu bir avuç aydın kadınla 1989 yılında oluşan ÇYDD çatısı altında biraraya geldi.
Atatürk’ün “laiklik ve çağdaşlık” çizgisinde mücadelelerini sürdürüyorlar.
Tüm karşı devrimci ataklara karşılık ÇYDD’nin hamuruna katılan “kadına yönelik pozitif ayrımcılık” mayası tuttu…
Dernek 2023 öğretim yılında; 19 bin 135’i kız, 7 bin 500 erkek öğrenciyi burs programına almış.
Bugüne kadar 40 bin kadın, 17 bin erkek öğrenci ÇYDD’den aldığı bursla üniversiteden mezun olmuş.
“SİZE İHTİYACIMIZ YOK”
Yüksel 6 Şubat depreminde yardımseverler arasında bile ayrımcılık yapıldığını vurguluyor.
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sırasında, 2 yıl boyunca Körfez’den Bolu’ya kadar olan bölgede elde ettikleri deneyimden yararlanmak istenmediğini aktarıyor:
“Marmara depreminde rehabilitasyon çalışmaları, kalıcı okullar-konutlar-kültür merkezleri yaptık. Bu deneyimimizi Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminde harekete geçirmek istedik. Depremin olduğu gün yetkililere başvurduk; bize ‘AFAD var, sizin yardımınıza ihtiyacımız yok’ dendi.”
Elbette ÇYDD bu söz karşısında, “Peki öyleyse” deyip, enkazlar altında kalan 11 kente sırtını dönmüyor.
Derneğin dijital alt yapısını geliştiren Calav, depremin ilk günü bölgedeki 3 bin 800 kadar bursiyere maşil atıyor. Ne var ki aynı 453’ünden yanıt alabiliyor.
Yüksel, “Bugün itibariyle bölgedeki tüm bursiyerlerimize ve üyelerimize ulaşabildik. Depremde Hatay şubemize kayıtlı 2 öğrencimizi kaybettik” diyor.
Uzun uğraşlar sonucu Cumhurbaşkanlığı’nın izni ile deprem bölgesinde çadır kurma izni alan ÇYDD; Hatay Samandağ’da bir bursiyerinin yakının arazisinde Çağdaş Etkinlik Merkezi açıyor.
Yücel ile yaptığımız programa programa Hatay’dan online bağlanan ÇYDD Gençlik Kolaylaştırıcısı Barış Kubbe, Samandağ’da enkazlar kaldırırken ortaya çıkan zehirli tozdan ve kadın hijyenik malzeme eksiğinden yakınıyor.
“KAMERALAR KAPALI, HİÇBİR
ÖĞRENCİMİ GÖRMÜYORUM”
Yüksel üzerine basa basa deprem bölgesinde eğitime erişmeyen çocukların bilgisayar ihtiyacına dikkat çekiyor:
“Covid salgınında uzaktan eğitime geçildi. Biz de 7 bin öğrenciye tablet, bilgisayar dağıttık. Bu depremde bilgisayarlar da gitti. Hibrit eğitim yapılıyor. Üniversitede ders veriyorum, kameralar kapalı hiçbir öğrencimi görmüyorum. Sınıflar boş. Yeniden teknoloji projesi yaptık. İçişleri Bakanlığı ‘Olur’ izni yolladı. Web sayfamızda bağış hesaplarımız yayımlandı. 6 bin öğrencimize bilgisayar almayı hedefliyoruz.”
DAYANIŞMA VE MÜZİK İYİLEŞTİYOR
Adıyaman’da 3 ailenin birlikte yaşadığı anneanne evinden programa bağlanan ÇYDD bursiyeri Baransel Geçer kızımız, “Adıyaman Üniversitesi öğrencisiyim. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde online eğitim alıyoruz. Mezun olmama yarım dönem kaldı. Müzikoloji okuyorum. Müzik öğretmeni olmak istiyorum. Ağabeyim müzik öğretmeni, babam bağlama çalıyor” diye söze başlıyor.
Baransel’in hayata tutunmasına yol açan üç şey dikkatimi çekiyor:
Ailenin sevgi ve fedakarlıkla birbirini sarmalaması…
ÇYDD ile deneyimlediği toplumsal dayanışma…
Ve sanat…
“Ağabeyim bağlama çaldı, biz söyledik. Ailece müzik yaparak iyileşmeye çalışıyoruz. Keşke daha önce bilseydim bu derneğin varlığını, ihtiyacı olan birilerine dokunmak güzel bir şey” diyor Baransel…
Bir ay geçtikten sonra kemanını elime aldığında ilk icra ettiği eserin “Nesini söyleyim canım efendim…” olduğunu söylüyor.
Sivas Şarkışlalı Ozan Aşık Serdari’nin dizeleri:
“Serdari hâlımız böyle n'olacak?
Kısa çöp uzundan hakkın alacak”
CUMHURİYET KADINLARINI
KUMPAS DAVALARI YILDIRMADI
Yüksel’e “Çağdaşlık yolunda kendinizi yalnız hissediyor musunuz?” diye sorduğumda, direngeçliğinin kaynağını anlatıyor.
FETÖ kumpası ilk 2005 yılında Van’da tezgahlanmıştı.
Van 100. Yıl Üniversitesi (YYÜ) eski Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın tutuklandı, hakkında 3 bin yıl mahkumiyet isteniyordu.
YYÜ Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı tutuklandı.
Terör örgütü olması için en az 3 kişi olması gerekiyordu.
Yüksel o yıllarda YYÜ rektör yardımcısıydı…
Yüksel “Tutuklanması istenen üçüncü kişi de bendim, hakkımda 2 bin 511 yıl hapis cezası isteniyordu. Arpalı bu zulme dayanamadı, 4 ay sonra intihar etti. O zaman kendimi yalnız hissetmiştim. Hemen toparlandım, Atatürk’ten güç aldım. Onun bizim gibi cep telefonu mu vardı, insanlara ulaşması kolay mıydı?.. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk idamla yargılanıyordu. Atatürk o şartlarda laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduysa, bizim hiç ama hiç öyle hissetmemiz lazım.” diyor.
2010 yılında Van 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmeye “kumpas davası” 2018 yılında beraat kararı ile sonuçlanmıştı.
Ne fayda…
Aynı davanın iki numaralı sanığı Enver Arpalı 11 Temmuz 2005’te tutuklanmış, 4 ay sonra da hakkındaki suçlamaları onuruna yedirememiş; 13 Kasım 2005’te bir polis ve Prof.Dr. Aşkın ile kaldığı üç kişilik koğuşta yaşamına son vermişti.
Prof. Aşkın olay üzerine kalp krizi geçirmiş ve yoğun bakımdan çıkar çıkmaz tahliye edilmişti…
O günün gazetelerine demeçler veren dönemin AKP hükümetinin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Arpalı’nın idamı üzerine yöneltilen sorulara “İp olmasa çarşafla intihar ederdi” diyerek, bu vahim olayda cezaevinin ihmali olmadığı savunması yapıyordu.
İntiharın soruşturulması gerektiğini dile getiren dönemin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Kemal Anadol, "Şemdinli'deki savcı (Ferhat Sarıkaya), mahkemeye bile sevk etmeden, bomba attıkları söylenen 2 kişiyi serbest bırakırken; üniversite genel sekreter yardımcısı; ikametgahı belli, kamu görevlisi olan Arpalı'nın 6 aydır mahkeme önüne çıkarılmaması ayrı bir çelişkidir" diyordu.
Aynı haberde YYÜ tutuklularının avukatı Turgut Kazan’ın izlenimi de paylaşılıyor:
“Kendisine atılan iftira karşısında ezildi ve cezaevinde kendisiyle görüşmeye gelen imama ‘İntihar Müslümanlıkta günah mıdır’ diye sorduğunu anlattı. Hatta Arpalı’ya cezaevinde iki tane çamaşır ipi verildiğini söyleyen Kazan, Arpalı’nın bununla kendisini astığını kaydetti.”
Arpalı’nın intiharına yol açan YYÜ soruşturmasını yürüten dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın itirafçı olduğunu, 3 Ağustos 2016 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde Alican Uludağ imzası ile yayımlanan haberden öğrendik.
Çıkan çatışmalarda 251 kişinin ölümüne yol açan 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin ardından yargıda yeni bir sayfa açılmış.
AKP yanında saf tutanlar temize çıkıyor!
Sarıkaya’nın itirafı böyle bir dönemde gerçekleşiyor.
Sarıkaya’nın “cemaatin” (Bugünkü adıyla FETO olan Fetullah Gülen Cemaati) istediği üzerine E.Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı Şemdinli’deki olaylarının içine kattığını itiraf etmesi; gözlerin Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, KCK, Şike gibi kumpas davalarına çevrilmesine neden olmuştu…
Haberde Sarıkaya’nın “Rektörün tutuklanması üzerine Başsavcı Kemal Kaçan dahil beni tebrik ettiler. Başsavcı hatta beni alnımdan öptü. Bunlardan olmamasına rağmen böyle davrandı. Başsavcının savcılar üzerinde gerçekte bir hakimiyeti yoktu. Biz vekile bağlı olarak görev yapıyorduk” sözleri yer alıyordu.
Bu gelişmeler üzerine Sarıkaya meslekten atıldı, tutuklandı; dönemin Başsavcısı Kaçan tenzili rütbeye uğrayarak savcılık görevine devam etti.
Eski defterleri niye açıyoruz?
14 Mayıs seçimlerinde oy kullanacak yaklaşık 67 milyon seçmenin; 4 milyon 904 bini yurt içinde 277 bini yurt dışında ilk kez sandık başına gidecek gençlerden oluşuyor.
Bunlar o karanlık günleri kanlı canlı yaşamadılar.
Ülke son 21 yılda nasıl bir ateş çemberinden geçti ve laiklik mücadelesi veren aydın bir nesil nasıl inançla, umutla Atatürk Türkiye’sine sahip çıkıyor; sandık başında unutulmasın diye...