Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Erdoğan güzelini de bulamayacak
İmza da tarihe karışıyor

Gündemde o kadar yakıcı sorun varken ”Bu da nereden çıktı?*“ demez kimse herhalde. Medyamızda gayet genişçe yer verildiğine göre gerçekten üzerinde durulması gereken bir olaymış demek ki yaşanan. Bu yüzden AKP Genel Başkanı’nın Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Olağanüstü Zirve Toplantısı'nda Ticaret Bakanı Mehmet Muş'un imzasını beğenmeyip, "O ne biçim imza ya, değiştir" deyişine söyleyecek bir iki lafımın olması yersiz ya da çok görülmemeli.

Genel Başkan aslında son derece “kırıcı” tabii, her zamanki gibi. Çünkü imza kişiliği temsil eden güçlü bir semboldür. İmzamız, insanların bizi nasıl algılamasını istediğimizi gösterir, nihayet muhataplarımıza verilmiş bir güvenlik teminatıdır. Birinin bize imzamızın kötü olduğunu söylemesi tüm bunların reddi demek. İmzanın güzel olmaması, herhangi birine o imzayı değersiz görme hakkı vermez. Yani Genel Başkan gerçekten önünü, arkasını düşünmeden konuşuyor, kırıcı oluyor. Ama aralarındaki – bence pek de eşit olmayan- hukuk uyarınca Muş’un incinip, kırılacağı yok. O sözlere muhatap olduğunda, biraz da şaşırarak, gülümsemesinden anladığım bu.

Başkaları da var

Öncelikle belirteyim ki kudretlilerin böyle tavırları var, sadece Genel Başkan’a has bir tutum değil bu yani. Eski ABD Başkanı Barack Obama da Hazine Bakanı yapmak istediği Jack Lew’ün tirbuşon gibi kıvrılan imzasıyla dalga geçmişti bir hayli. Kolay değil, Lew’ün imzası tüm dolarların üzerinde olacaktı. Ancak Obama’nın Lew’ün imzasına ilişkin söyledikleri Genel Başkan’ınki kadar incitici değildi. Yarı şaka "Jac’in, paramızın değerini düşürmemek için imzasındaki en az bir harfin okunaklı olması için çaba göstereceğine eminim” demişti. İngiltere’de de İşletmeler Bakanı Vince Cable’ın bir çizgi ile bir noktadan ibaret gülen yüzü çağrıştıran imzası da hayli alay konusu olmuştu İngiliz medyasında.

İmza atan kalmayacak

Muş dahil hala imza atanları değerli bulurum ben. Çünkü farkındasınızdır, artık imza atmak yavaş yavaş tarihe karışıyor. Çip ya da pin, temassız ödemeler, biyometri bunların yaygınlığı imzayı bitirecek. Başkan Bil Clinton 2000’de bir yasa tasarısını elektronik olarak imzalamıştı örneğin. Bunu yapan ilk ABD Başkanı’dır. Obama da tatil yaparken yasaları imzalamak için bir Autopen kullanırdı derler. Yazarlar da artık yavaş yavaş terk ediyor klasik imza atma ritüelini. Örneğin Margaret Atwood da hayranları için uzaktan kitap imzalamasını sağlayan LongPen adlı bir cihaz kullanır. Yani bir süre sonra imza atan kalmayacak belki de.

Oysa imza kullanımı binlerce yıllık bir gelenek. M.Ö. 3100'lerden kalma katip “Gar Ama” adına imzalanmış Sümer kil tabletinde rastlanmıştır denir ilk olarak. Romalıların da 439'da III. Valentinianus’un hükümdarlığına kadar imza kullandığı bilinir. Binlerce yıllık bir kültür yani şu imza dedikleri. Muş’a bu geleneği sürdürenlerden olduğu için değer vermeliyiz. Tamam, resmi belge için gerekli olan, Muş’un isteğine bağlı olmadan attığı o imzalar bir “zorunluluk” tabii, ama olsun, en azından gelenek resmi yazışmalarda sürüyor şimdilik.

İmza tabii ki güzel olmalı, istenen bu. Güzel imza için hala İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in belirlediği standart geçerlidir. Yüzlerce yıl önceden kalma bir standarttır bu, hala aşılabilmiş de değildir. ABD’de de John Hancock, meşhur Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’ne attığı olağanüstü güzellikteki imzasıyla hatırlanır yüzlerce yıldır. İmza yerine Hancock adı kullanılır neredeyse.

Güzel ya da çirkin bir belgeye, bir kitaba, bir fotoğrafa atılan imza, sahibinin tüm iyi niteliklerini taşıyor kabul edilir. Çünkü sahibi, biçemini tutturamasa bile imzasıyla bir teminat sunmaktadır. “Bu nasıl imza ya“ denmesi işte bu “teminat“ı da küçümsemek demek. Son derece inciticidir bu. Kimseden kaligraf olması beklenemez elbette. Güzel imzaların güzel olmayan imzalardan daha güven verici olduğu da iddia edilemez.

Sık sık imza değiştirmek makbul değildir. Kişinin kararsızlığı, ilkesizliğini de yansıtır bu.Genel Başkan, iyi kötü bir imzası olan Muş’tan ilkesiz olmasını istiyor “değiştir“ diyerek. Bana göre gelmiş geçmiş en büyük “imza“ mağduru olan Öküz Mehmet Paşa, bir yanlışlık sonucu attığı imzasını değiştirmemiştir hiç. Reformcu, son derece ciddi, saygın bir devlet adamı olan paşanın asıl adı Okuz Mehmet Paşa‘ydı. Türkmenler arasında “Oğuz“ sözcüğüne “Okuz“ da denirdi. İmza atarken bir harf hatası sonucu “Öküz“ yazılınca tarihe böyle geçti. Bu arada aslında babasının bir öküz nalbantı olduğu için bu adı kullandığı da söylenir. Hangisi olursa olsun hiç bundan rahatsızlık duymadığı anlaşılıyor paşanın.

İmzayı güvenilir yapan biçimi ya da ya adının/sıfatın anlamı değil, kişinin sözüne güvenilir, dürüst oluşudur. Öküz Mehmet Paşa böyle biriydi, o nedenle kimse “Öküz Mehmet Paşa“ diye attığı imzaya takılmadı. Ona “bu ne biçim imza ya“ diyen de olmamıştır bildiğim kadarıyla.

Muş’un yerinde olmak istemezdim doğrusu.

Umarım direnir de imzasını değiştirmez.

Yanlış işlere “imza“ atmadıysa aldırmasın kimin ne dediğine...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi