Ozan Gündoğdu

Ozan Gündoğdu

'Eeey' denemeyen dış politika

Dünya 21’inci yüzyılın dilinden konuşan bir “soğuk savaşın” başlangıcına tanıklık ediyor. Ankara ise, dış politika konusunda kendisine aradığı yolu henüz bulabilmiş değil. İktidarın nasıl bir kapalı kutu olduğu ortada. Ancak yine de bir ara dönemde olunduğu, dış politikada yol arandığı belli.

Bu belirsiz durumun gözleyebildiğimiz sonuçları var. Bunlardan en önemlilerinden biri Erdoğan’ın dış politikayı iç politikaya malzeme yapma silahının çalışmaması. “Eeeey” diye bağıramıyor Erdoğan. Duygusal tiratlar atamıyor. Konuşmaları duyguya değil akla hitap etmek zorunda. Ankara’nın an itibariyle tavrı “Faydalıysa doğrudur, işimize geleni yaparız” çizgisinde. Bu durumun bir ara dönem olduğu da ortada. Ancak bu ara dönemde Erdoğan’ın silahı çalışmıyor.

Çalışmıyor çünkü Erdoğan ilk kez barışın dilini konuşmak zorunda kaldı. Bu zamana kadar iç ve dış politikada çatışmacı bir dili olan Erdoğan, ilk kez dışarıda uzlaşmacı, içeride çatışmacı bir dil kuruyor. İçeride de dışarıda da aynı çatışmacı dili kullanırken bir bütünlük oluşturuyordu, iktidar bu bütünlük içinde siyaset üretiyordu. Fakat bu bitti… Peki neden?

SİHA’ların gösterdiği

Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın Ukrayna’ya sattığı SİHA’lar oldukça popüler bir politik magazin objesine dönüşmüş durumda. Sabah programlarından akşam yayımlanan açık oturumlara kadar SİHA’larla yatıp kalkıyoruz.

Bayraktar SİHA’ları son 5 yıldır yaşadığımız milliyetçi/muhafazakar yükselişin sembolü haline geldi. SİHA’ların Türkiye’de bir gurur kaynağına dönüşmesinin bir nedeni, Türkiye’nin savunma sanayinin büyük ölçüde dışa bağımlı olması. Bu nedenle geniş halk kesimleri gururlu. Ancak Ukrayna Savaşı’yla birlikte SİHA’ların popülaritesi tavan yaptı. Çünkü sadece kendimiz kullanmıyoruz, talep de ediliyor denebildi. “Satılabilmiş” olmasına sevindik. Kime, ne için, hangi uğurda satılmış olduğu önemli değil… Savaşan taraflardan birinin haklılığı veya haksızlığı SİHA satışını ilgilendirmiyor. Meseleye tümüyle ticari olarak bakıyoruz. SİHA satışında ahlaki bir kaygımız yok. Türkiye bu savaşta Ukrayna’yı destekliyor mu? Bu soruya olumlu yanıt veriyorsak, hiçbir sorun yok. Fakat Ankara açıktan Ukrayna’yı desteklemiyor, Rusya’nın da açıktan karşısında konumlanmıyorsa Ukrayna’ya SİHA satmanın tek açıklaması meselenin tümüyle ticari çerçeveden değerlendirildiğidir.

Denebilir ki, “Olur mu öyle şey, Ukrayna emperyalist bir işgale direniyor, Bayraktar SİHA’ları da bu işgale karşı direnen mazlum bir millete omuz veriyor”. Böyle deniyorsa o halde SİHA’ların satışına ahlaki bir anlam da yüklemiş oluruz. Fakat böyle bir tutumumuz yok. Mesela Erdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut 7 Mart’ta Twitter’dan şöyle diyor takipçilerine;

“Yarın Soros destekli, Ukrayna Halkını ölüme götüren, İsrail İtmeli Zelensky gerçeğini konuşalım, bir ülke ve halkı kullanılıp atılıyor, algılanana değil Gerçeğe Bakalım birlikte!!”

Çelişkiyi fark edebildik değil mi? Bir yandan Ukrayna’ya SİHA satıyorsunuz, diğer yandan Ukrayna Liderine, “Soros destekli, İsrail İtmeli” diye hakaret ediyorsunuz. Bunu aynı anda yapamayacağınıza göre siz ya çok parçalı bir yapısınız ya da kafanız çok karışık.

Yiğit Bulut’un bu gafı bir gerçeği teşhir ediyor. Ankara, dış politika konusunda kendine aradığı yolu henüz bulabilmiş değil. Yoksa devlet başkanının damanı Ukrayna’ya silah satarken, aynı devlet başkanının başdanışmanı Ukrayna Lideri’ne İsrail itmeli der miydi?

Şentop’un zor günleri

Bu kafa karışıklığı dönemine adapte olabilmek koltuk sahipleri için de oldukça zor. Bu zorluğun izlerini en son TBMM Başkanı Mustafa Şentop’ta gördük. Şentop, bundan yaklaşık 1 ay önce 21 Şubat’ta Gürcistan’ı ziyaret etmiş, burada Gürcistan Parlementosu Başkanı Pauaşvili ile görüşmüştü. Anadolu Ajansı’nın servis ettiği basın metninde Şentop’un “Türkiye, Gürcistan'ın Avrupa-Atlantik yönelimini desteklemekte, NATO üyeliği konusunda da güçlü bir destek vermektedir. Ayrıca Gürcistan'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne verdiğimiz güçlü desteği de sürdürüyoruz. Bu konudaki tutumumuzu her platformda vurguluyoruz” dediği aktarılıyordu. Düşünelim, Ukrayna geriliminin en sert noktasında, 14 yıl önce Rusya ile savaşmış bir ülkeyi ziyaret ediyor ve savaş gerekçelerinden biri olan NATO meselesini vurguluyorsunuz. Bu açıklama ülkenizin, Ukrayna meselesinde de benzer bir tutum almaya zorlayıcı bir açıklama değil mi? Gürcistan’da böyleyse, Ukrayna’da neden öyle?

Tabii bu kafası karışık durum, trajikomik olaylara da sahne oluyor. Şentop’un Gürcistan’da parlamento başkanı Pauaşvili ile görüşmesinden sonra 16 Mart’ta (dün) bu sefer Rusya Devlet Duması Başkanı Vyacheslav Volodin Türkiye’ye geldi, Mustafa Şentop’u ziyaret etti. 1 ay önce Gürcistan’ın NATO üyeliğini desteklediğini vurgulayan Şentop, söz konusu ülke Ukrayna olunca şöyle diyor;

“İki ülke de (Rusya ve Ukrayna) bizim için çok değerli. İki ülkeyle iletişimize zarar gelmesini arzu etmeyiz. Kimseden de vazgeçemeyeceğimizi çok defa ifade ettik.”

Dış politikadaki belirsizliğin, iktidardaki koltuk sahiplerini zorladığı ortada. Ancak “Faydalıysa doğrudur, işimize geleni yaparız” tavrı Erdoğan’ın bir silahını elinden alıyor. Bu süreçte dış politikada duygusal tiratlar atamıyor Erdoğan… Çünkü daha önce siyasetini yapmadığı bir dilden, ilk kez barıştan bahsediyor. Fakat barışın ahlaki anlamını tümüyle atlıyor. Çünkü doğru olduğu için değil mecbur olduğu için barışı savunuyor. O çokça kullandığı “Eeey” ünlemini duyamıyoruz kendisinden. Ama yine de bir çıkış yolu arandığı ortada. Henüz karar verilemeyen bir ara dönemin içindeyiz. Gelişmeleri zaman gösterecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ozan Gündoğdu Arşivi