Fikret Bila
Bu ekonomi normal şartlarda iktidarı değiştirir
Ekonomiyi bu hale getiren iktidar seçim kazanamaz.
Enflasyon son 20 yılın rekor düzeyinde.
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre yüzde 70, Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre yüzde 158.
Enflasyon yasayla konulmamış vergidir.
Enflasyon zaten ağır vergi yükü altında olan orta ve alt gelir gruplarını fakirleştirir. Hayat standardını düşürür, işsizliği, yoksulluğu artırır.
Bu nedenle de halk seçimde iktidarı değiştirir.
Bugünkü iktidarın izlediği ekonomi politikası nedeniyle bütün toplum kesimleri kaybediyor. İktidar ve etrafında kenetlenmiş mutlu azınlık dışında herkes kaybediyor. Düşük gelirliler ve işsizler hayatta kalmak için gerekli olan asgari ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla mücadele ediyorlar. Biraz tasarrufu olanlar bunu koruyabilmek için mücadele veriyorlar. Ama her durumda kaybediyorlar.
Tasarruflarını Türk Lirası olarak tutanlar resmi enflasyonun yüzde 70 olduğu ortamda ortalama yüzde 17 faiz geliri alabiliyorlar. Dolayısıyla paraları eriyor. Tasarruflarını dövizde veya kur korumalı mevduatta tutalar ise hükümet dövizi baskıladığı için kaybediyor.
Kazananlar bankalar ve iktidar çevresindeki zenginler.
İktidarın “faiz düşürse enflasyon da düşer” tezi iflas edeli çok oldu. Buna karşın bu yanlış politikada ısrar ediliyor. Merkez Bankası faizi hâlâ yüzde 14, resmi enflasyon yüzde 70. Bankaların vatandaşın tasarrufuna verdiği faiz ortalama yüzde 17. Bu durumda negatif faiz yüzde 56 düzeyinde.
Faizi artırmak, Türk Lirası’nın değerini korumak yerine, kur korumalı mevduat, enflasyon timleri, KDV indirimleri gibi politikaların bir işe yaramadığı, enflasyonu düşürmeye yetmediği artık anlaşılmış olmalı.
Tablo vatandaşın elindeki avucundakinin de hızla eridiği gösteriyor.
Türk Lirası’nın satın alma gücü her geçen daha da düşüyor.
İktidar bu politikada ısrarı sürdürürse normal koşullarda önümüzdeki seçimi kaybedecektir.
Normal koşullardan kastım şu:
Ekonominin çok kötü olduğu bir ortamda sandık başına giden seçmen, hayat pahalılığını, işsizliği düşünerek oy kullanır. Bu sonuca yol açan iktidarı değiştirir.
Ancak ekonomiden daha önemli bir zemin doğarsa oyunu verirken ekonomi ikinci planda kalabilir. Bu da olağanüstü koşullarda olur.
Örneğin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın seçimlere etkisi gibi.
Örneğin Öcalan’ın yakalanmasının 1999 seçimlerine etkisi gibi.
Örneğin 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yaygınlaşan terör eylemlerinin 1 Kasım 2015 seçimlerine etkisi gibi.
Bu tür olağanüstü koşullar oluşmazsa vatandaş oyunu büyük ölçüde ekonomiye bakarak kullanır.
Enflasyonla mücadele gibi bir derdi olmayan iktidarın seçim zeminini ekonomiden güvenliğe kaydırmaya yönelmesi mümkündür. Seçim kampanyasını ekonomiyi arka plana itebilmek için “beka sorunu” söylemine dayandırabilir. PKK-HDP-Millet İttifakı üçlemesi yaparak, “bayrak, ezan, vatan” propagandasıyla seçmenin milli duygularla oy vermesini sağlamaya ağırlık verebilir.
Bu söylemle birlikte yalancı bir bahar da yaratmaya yönelebilir. Seçim yaklaştıkça karşılıksız para basarak, ücretlere büyük zamlar yaparak geçici bir bolluk yaratıp seçimi kazanmaya yönelebilir.
Bütün bunlar iktidarın kullanabileceği olasılıklardır.
Buna karşın muhalefet Türkiye’nin gerçek sorunu olan ekonomik krizin yarattığı sonuçları nasıl ortadan kaldıracağını net biçimde anlatmalıdır.
Altılı masa iktidara geldiğinde hayatı nasıl ucuzlatacağını, işsizlik sorununu nasıl çözeceğini basit, somut ve ortak bir anlatımla seçmene duyurmalıdır.
Ve iktidarın iktidarda kalabilmek için her yolu deneyeceğini unutmamalıdır.