Brecht’in Şvayk’ı basit bir gülmece kahramanı mı?

Gündemden düşüremediğimiz savaş, tiyatro sahnelerinden, sinema salonlarından da eksik olmuyor. 97. Akademi Ödüllerinde, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü, The Brutalist filmindeki performansıyla Adrien Brody kazandı. İkinci kez bu ödülle onurlandırılan oyuncunun ona başarı getiren iki rolü de İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcılığıyla ilgiliydi. Savaşları çıkartanlarla, savaşın her türlü yıkımıyla baş etmek zorunda olanlar aynı havayı soluyor. Ölenlerin ise böyle bir şansı yok. Geride kalanlardan sanatçı olanlar, savaşın anlamsızlığını, yaratıcılıklarını kullanarak, sanat yapıtları yoluyla insanlığa anlatmaya devam ediyor. Bu hafta köşemde, Bertolt Brecht’in uyarladığı Şvayk oyunu var. Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu (NKT) tarafından sahnelenen bu oyun, savaşın absürtlüğünü ve otoritenin gülünç yanlarını gözler önüne sererken, izleyiciyi daha fazla gülmeceye çekerek Brecht etkisini oldukça hafifletiyor. Eğer düşünmek, sorgulamak istiyorsanız sahnelenen oyundan daha fazlasını bilmeniz gerekiyor. Tam da bunun için size oyundan, oyuna kaynak oluşturan kitaptan, dönemden ve yazardan bahsedeceğim.

img-9744.jpg

Oyun afişi

Savaş, insanlık tarihinin en trajik gerçeklerinden biri olmasına rağmen, bazı eserler onu trajediyle değil, ironiyle anlatır. Şvayk, aslen Çek yazar Jaroslav Hašek’in 1920’lerde kaleme aldığı Aslan Asker Şvayk adlı romana dayanıyor. Hašek, Birinci Dünya Savaşı sırasında Avusturya-Macaristan ordusunda görev yapmış ve savaşın saçmalıklarını bizzat gözlemlemiş bir yazardı. Roman, saf mı yoksa zeki mi olduğu asla tam anlaşılamayan asker Şvayk’ın başından geçenleri anlatırken, savaş bürokrasisini ve militarizmin çarpıklığını mizahi bir dille eleştiriyor. Hašek’in yarattığı Şvayk karakteri, savaşın absürtlüğünü açığa çıkarmak için bir ‘anti-kahraman’ rolü üstleniyor.

Bertolt Brecht, 1950’lerde Hašek’in bu eserini sahneye uyarlayarak, Şvayk İkinci Dünya Savaşı’nda adıyla yeniden yorumlar. Oyun, 17 Ocak 1957’de Varşova’da prömiyerini yapar. Ancak bu sahneleme, Brecht’in 1956’daki ölümünden sonra gerçekleştiği için, yönetmenliği doğrudan kendisi üstlenemez. Oyunun müziklerini ise besteci Hanns Eisler yapar.

Politik tiyatronun kurucu Erwin Piscator’un öğrencisi olan Brecht, geleneksel tiyatronun seyirciyi edilgen bir şekilde duygusal olarak içine çeken yapısına karşı çıkar. Epik tiyatro anlayışını geliştirerek sahne sanatlarında devrim yaratır. Hem bir oyun yazarı hem de bir teorisyen olarak, tiyatronun sadece eğlence aracı değil, aynı zamanda politik ve düşünsel bir meydan okuma alanı olması gerektiğini savunur.

img-9750.jpeg

Bertolt Brecht

1898’de Almanya’nın, Augsburg kasabasında doğan Brecht, doğa bilimi, tıp ve edebiyat okur. Ama savaş nedeniyle okulu tamamlayamaz. I. Dünya Savaşı sırasında cephede tanık olduklarından sonra ömrünün sonuna kadar savaş karşıtı bir duruş benimser. Tiyatro sahnesinde ve yazdığı oyunlarda bu görüşlerini cesurca işler. 1920’lerde Berlin’de sanat çevrelerine katılarak ilk oyunlarını yazar ve sahneler.

Brecht’in kariyeri, Nazi Almanya’sının yükselişiyle dramatik bir şekilde değişir. 1933’te Adolf Hitler’in iktidara gelmesiyle ülkeden kaçmak zorunda kalır ve uzun yıllar boyunca çeşitli ülkelerde sürgün hayatı yaşar. Bu dönemde Amerika’ya kadar uzanan bir yolculuğa çıkar ve 1947’ye kadar Hollywood’da senaryo yazarlığı yapar. Daha önce Cadı Kazanı oyunu ile ilgili yazılarımda bahsettiğim McCarthy dönemindeki siyasi baskılar nedeniyle Avrupa’ya döner ve Doğu Berlin’de Berliner Ensemble adlı tiyatro topluluğunu kurarak epik tiyatro anlayışını sahneye taşır. Hala varlığını sürdüren bu önemli tiyatro topluluğu Brecht oyunlarını sahnelemeye devam etmekte.

Nedir bu epik tiyatro derseniz, Brecht’in geliştirdiği, geleneksel dramatik tiyatronun aksine, seyirci olaylara duygusal olarak kapılmaktan alıkoyarak, eleştirel ve sorgulayıcı bir gözle sahnelenen olayları değerlendirmeye yönlendirir. Brecht’in tiyatrosu eğlendirmekten ziyade öğretmeyi ve düşündürmeyi amaçlar. Yani epik tiyatro ‘‘tiyatroya gideyim de kafam dağılsın, şu gündelik siyaset beni çok yordu diyenler’’ için yanlış bir seçim olabilir. Seyirciyi sahnenin büyüsünde alıkoyacak dokunuşlar yabancılaştırma efekti ile sağlanır. Beklenmedik anlarda kullanılan şarkılar, doğrudan seyirciye hitap eden replikler ve dekorun kasıtlı olarak gerçekçi olmaktan uzak tutulması gibi yöntemlerle bu kolayca sağlanır. Amaç, seyircinin duygusal katılımını kırarak, olayları eleştirel bir mesafeyle değerlendirmesini sağlamaktır. Anlatıcı kullanmak da gene Brecht’in sıkça başvurduğu bir yoldur. Anlatıcı karakteri olayları yorumlar ve seyirciye oyunun içeriği hakkında ek bilgiler vererek hikâyenin sıradan bir dramatik akış içinde izlenmesini engeller. Brecht, oyunlarını doğrudan güncel olayları anlatmak yerine, tarihsel bağlamlara oturtarak sahneler. Böylece seyirci, günümüzde yaşanan sorunlarla tarih arasındaki paralellikleri fark edebilir. Geleneksel tiyatronun “çözüm” sunan yapısının aksine, Brecht’in oyunları genellikle açık uçlu sonlarla biter. Böylece seyircinin oyundan çıktıktan sonra da düşünmeye devam etmesi sağlanır. Bu anlatım yolları yalnızca tiyatro dünyasını değil, sinemadan edebiyata kadar birçok sanat dalını derinden etkilemiştir. Bir sinema filminin dünyasına dalmış gitmişken kameraya doğrudan bakarak size seslenen oyuncu, çekimin yapıldığı sete geçiş yapan kamera, doğrudan seçilmiş bir anlatıcıyla ilerleyen filmler sinemadaki epik anlatım unsurlarıdır.

7.jpg

Tekrar oyuna dönersem, Hašek, Aslan Asker Şvayk adlı romanını I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından yazmaya başlar. Hašek’in romanı, Brecht’in yaşadığı dönemin koşulları düşünüldüğünde, onun epik tiyatro anlayışına mükemmel bir temel sunar. Brecht, 1930’ların sonunda ve 1940’larda faşizmin yükselişine ve II. Dünya Savaşı’nın yıkıcılığına tanık olur. Hašek’in I. Dünya Savaşı’na yönelik eleştirisi, Brecht için yeni bir bağlamda, Nazi Almanya’sı ve Hitler’in yükselişi karşısında benzer bir hicvi sahneye taşımak için fırsat sunar. Brecht’in Şvayk yorumu, faşizmin bürokratik çarklarına sıkışan sıradan insanın hikâyesidir. Şvayk’ın saf halleri ve kendini aptal göstererek sistemin açığını yakalayan tavrı, Brecht’in tiyatrosundaki yabancılaştırma efekti ile daha da belirginleştirilmiştir. Brecht’in uyarlamasında Şvayk, sıradan bir askerden daha fazlasıdır. O, savaşın ve otoritenin gülünçlüğünü açığa çıkaran bir ayna işlevi görür. Kendi kaderine hükmedemeyen bir karakter gibi görünse de aslında farkında olmadan sistemin çelişkilerini ve zalimliğini izleyiciye sunar. Brecht, bu karakter aracılığıyla savaşın ve totaliter rejimlerin ikiyüzlülüğünü deşifre eder.

Oyundaki generaller, komutanlar ve memurlar, Nazi Almanya’sının ve diğer otoriter yönetimlerin gerçek hayattaki temsilcileri olarak düşünülebilir. Bürokratik çarkların kör mantığı, emir-komuta zincirinin insanlık dışı yapısı ve bireyin değersizleşmesi, Brecht’in epik tiyatrosuyla iyice belirginleşir. Şvayk’ın başına gelen olaylar, bireyin otorite karşısındaki çaresizliğini gösterirken, Brecht’in seyirciden beklediği şey, bu çaresizliği benimsemek değil, sorgulamaktır.

8.jpg

Gelelim NKT ekibinin Şvayk yorumuna. Oyunun yönetmeni Doğu Yaşar Akal oyunun hiciv bölümlerini komediye doğru kaydırırken orijinal metinde eksiltmelere ve güncel yeni eklemelere başvurmuş. Sahneleme sırasında da bu güncel göndermelere örnek olarak yarışma programı efektlerini hatırlatıp geçeyim. Oyun fuaye alanından başlatılıyor. Bunu seviyorum. Ama oyun vaat ettiği bu etkiyi sahnede maalesef sürdüremiyor. Fuayede dönem kostümleriyle gazete dağıtan oyuncular ve akordiyon çalan müzisyen güzel çalışılmış bir detay. Gazetedeki haberler de oyunda geçen olaylarla ya da karakterlerle ilgili komik şekillerde yazılmış. Oyuncu kadrosunda Ayşe Elif Kesoğlu, Ayşe Gülerman Kum, Ayşe Güreşci, Batuhan Pamukçu, Duygu Yakasız, Gökhan Kum, İbrahim Ersoylu, Mert Tiryaki, Mesut Özsoy, Peker Sabuncu, Pınar Hande Ağaoğlu, Sultan Ahmet Çakır yer alıyor. Oyuncuların performansları birbirinden ayrışan enerjilere sahipti. Başka oyunlarda sahnede seyretme şansım olan başarılı ekip bu kez işe tam da inanmamış gibiydi. Oyunun çevirisi Yücel Erten’e, şarkıların sözleri ise Brecht’e ait. Oyunda şarkıların tamamı kullanılmamış. Buna rağmen oyunun uzunluğundan şikayetçi olan seyirci aslında tutarlı, ne söylemek istediğine karar vermiş olan, iyi bir dramaturji çalışmasıyla karşılaşsaydı bunu önemsemeyebilirdi. Oyunun kostüm, ışık, dekor ve bazı şarkı sözlerine yazılan müzikleri, tercih edilen sahneleme biçemine uyum gösteren özelliklere sahipler. Renkli, hareketli dekor tasarımı Burak Etöz’e, etkili kostüm tasarımı Deniz Göl’e, koreografi Deniz Atlı’ya, atmosfer büyüsü ışık tasarımı Cem Yılmazer’e, video tasarımı Okan Temizarabacı’ya ait. Oyunu görsel anlamda zenginleştiren yaratıcı ekip işe renk katmış.

9.jpg

Akal, Brecht’in Şvayk’ını sahnelerken, oyunun toplumsal ve tarihsel olayları ele alış biçimini farklı bir yaklaşımla yorumlamayı tercih etmiş. Ancak bu yorum, Brecht’in metnine yeni bir bakış açısı kazandırmaktan ziyade, oyunun temel anlamını ve iletilerini güldürünün gölgesinde bırakarak belirsizleştiriyor. Brecht’in kaleminden çıktığı haliyle mizahi unsurlara sahip olsa da bu güldürü doğrudan karakterlerin söylemleri ve eylemleri üzerinden, özellikle de Nazizm’in boş, çürümüş ve saçma yönlerini teşhir etmeye dayanıyor. Oyunun mizah anlayışı, yalnızca komedi unsurlarıyla değil, aynı zamanda eleştirel bir toplumsal duruş üzerinden şekilleniyor. Ancak Akal’ın rejisinde oyunun kendi doğasındaki bu mizahi yapıya mesafeli durulmuş. Daha çok fiziksel ve tipik komedi ögelerine dayalı bir anlatım tercih edilmiş. Karakterlerin yürüyüşleri, kostümleri, hareketleri ve konuşmaları, izleyiciyi güldürmeye yönelik abartılı unsurlarla sunuluyor. Bununla birlikte, metinde yer almayan yeni “komik” durumlar eklenerek oyunun orijinal güldürü anlayışı farklı bir yöne evriliyor.

Mesela oyunun önemli karakterlerinden biri olan Baloun. Açlığa tahammül edemeyen, sürekli yemek arayışında olan biri. Savaş ve işgal koşullarında yeterince yiyecek bulamadığından yakınan ve Nazi ordusuna katılması halinde aç kalmayacağını düşünen bir açgözlü. Nazi işgaline karşı bir duruş sergileyen Şvayk ve arkadaşı, onun bu kararını engellemeye çalışır. Brecht, bu dinamiği sadece bir güldürü unsuru olarak kullanmakla kalmaz, aynı zamanda karakterin açgözlülüğünü oyunun eleştirel yapısına hizmet edecek şekilde kurgular. Oysa biz sahnede Baloun’un mizahi yönü daraltılarak yalnızca yemeğe olan zaafı üzerinden bir komedi seyrediyoruz ve maalesef gülmüyoruz.

10.jpg

Son sahnede Şvayk dondurucu soğukta, alkolik Ordu Papazının Stalingrad’a ulaşmaya çalışırken Rus köylü kadınlarıyla karşılaşmalarını anlatır. Papaz, kadınları düşman olarak görüp onlardan votka çalmayı ve yaşlı bir kadının şalını gasp etmeyi planlar. Ancak bu kadınlar, Sovyet direnişini destekleyen insanlardır ve Nazi askerlerini ‘öldürmeye gelenler’ olarak tanımlarlar. Şvayk’a yardım etmek isterler ama verecek ekmekleri yoktur. Bu sahne, Şvayk’ın hangi tarafta durduğunu gösterdiği anlardan biridir. Papazın köylü kadınları gasp etmesine engel olur, onu döver ve kürkünü alıp kadınlara verir. Ancak gene aynı şey olur ve bu katmanlı anlatım basit bir güldürüye teslim edilir.

Yönetmen bir oyunu sahnelerken özgür alana sahiptir elbette. Ancak oyunun öyküsü, ele aldığı konu üzerine düşünmeye ve değerlendirmeye yönelten bir yapıya sahipken, sahneleme ne kadar farklı olursa olsun, bu özün kaybolmaması önemlidir. NKT’nin Şvayk rejisine itirazım, deneysel yaklaşımlar, bir metni kısaltmak ya da bazı eklemeler yapılmasına değil, Brecht oyunu seyretmeye gelen seyirciye basit bir komedi sunulmasınadır. Oyundan çıkarken ben niye bunca trafiğe katlanıp, heyecanla geldiğim bu oyundan bu kadar mutsuz ayrıldığımı düşündüm. Brecht gene de bana düşünecek bir soru bıraktı.

Dün 14 Mart Tıp Bayramı’ydı. Sorunlarla dolu tıp sektörü ve sağlık sisteminden bahsetmeden tüm meslektaşlarımın ve sağlık çalışanlarının bayramını kutluyorum. İyi hafta sonları.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytun Aktan Arşivi

Sevgi Soysal yaşamakta ısrar ediyor

08 Mart 2025 Cumartesi 05:00