
Aytun Aktan
BARIŞA GİDEN YOLDA KADIN DİRENİŞİ, LYSİSTRATA
‘‘En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir.’’ Milattan öncenin (MÖ) son yüz yılında yaşayan, Romalı devlet adamı, hukukçu ve yazar Cicero barışı, her türlü savaşın üstünde tutar. Bu sözden üç yüz yıl önce ise Aristophanes yazdığı ve sahnelediği tiyatro oyunları ile barışın erdemlerini anlatır. Milattan sonranın iki bin yirmi beşinci yılında, yani bugün, devletler savaşmaktan bir dakika olsun vazgeçmiyorken, Lysistrata oyunu, MÖ 411 yılından bize barışı ve kadın dayanışmasını hatırlatıyor. Barış, hemen ve şimdi.
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun, 2024-25 tiyatro sezonu açılış oyunlarından Lysistrata, Barış Erdenk’in rejisiyle seyirciyle buluşuyor. Yönetmen aynı oyunu 2017 yılında, Sivas Devlet Tiyatrosu için, benzer bir reji ve ekiple yönetmiş. Erdenk, farklı kurumlarla çalışmalarını sürdürüyor. Yönetmenin sezonda devam eden diğer oyunları Hayvan Çiftliği, Küheylan, Yüzyıllık Destan Savaş/ Bayrak/ Ateş, Esaretin Bedeli, Macbeth. Başarılı yönetmen Erdenk, 2008 yılında Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) tarafından ‘‘Yılın Yönetmeni’’ seçilirken, 2017 yılında ise Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülleri’nde ‘‘Yılın En Başarılı Yönetmeni’’ olarak onurlandırılmıştır.
Alıştığınız üzere önce dönemi ve yazarı tanıyalım. Biraz Antik Yunan’da komedilere bakalım. Aristophanes, MÖ 446 ile 386 yılları arasında yaşamış, Antik Yunan komedya yazarı. Komedyada üç dönem var. Aristophenes, eski komedya türünün en önemli temsilcilerinden biri. Eserlerinde döneminin siyasi, toplumsal ve kültürel olaylarını hicivle ele almış, özellikle Atina demokrasisini, savaşı ve dönemin filozoflarını eleştirmiştir. Onun yaşadığı yıllarda Atina’da savaşlar bitmek bilmiyor ve yönetim demokrasiden uzaklaşıp, otoriterleşiyordur. Aristophanes, keskin mizahı, abartılı karakterleri ve toplumsal eleştirileriyle tanınır. Aynı zamanda, eserlerinde sıkça müstehcen dil ve cinsellik üzerinden yapılan mizah da öne çıkar. Aristophanes’in günümüze ulaşan 11 oyunu var. Bunları tek tek yazmayacağım ama merak duygusu kaşınanlar, bilgiye ulaşmanın en kolay çağında, parmak ucu mesafede arama yapabilirler. Bu haftanın oyunu Lysistrata (Kadınlar Savaşı), Barış ve Kömürcüler oyunları ile birlikte Barış Üçlemesi’nin bir parçası. 27 yıl süren Peloponez Savaşı sırasında yazılmış oyunlarda en çok özlenen şey barış olması şaşırtıcı değil elbette.
Antik Yunan’da tragedyalar kadar komedyalar da halkın tiyatro seyretme alışkanlıkları içinde önemli yer tutar. Tiyatro ilk için kutsal kitap Aristoteles’in Poetika adlı eseridir. Bu kitapta asıl yer tutan tragedyalardır. Komedyalar toplumsal ve siyasal eleştirilerin yapıldığı oyunlardır ve dönemin siyasetçilerini, filozoflarını, hatta tanrılarını bile hicvederler. Oyunlarda genellikle savaş karşıtlığı, demokrasi eleştirisi ve toplumsal düzenin parodileri bulunur. Kahramanlar genellikle abartılı özelliklere sahiptir. Gündelik hayattan alınan absürt durumlar seyirciyi eğlendirir. Antik komedi oldukça kaba ve müstehcendir. Cinsellik, içki, yemek gibi bedensel zevkler üzerine şakalar çokça yapılır. Koro, oyunun bir parçasıdır ve hem olaylara müdahale eder hem de izleyiciyle konuşarak anlatımı yönlendirir, genelde neşeli ve eğlencelidir. Komedyalar fantastik ve gerçeküstü öğeler kullanmayı sever. Açık hava tiyatrolarında oynanan, aktörlerin maskeler takıp, büyük platform ayakkabılar giydikleri bu oyunlarda sahnede sadece erkek oyuncular yer alır. Antik Yunan’da kadınların tiyatroda oynamasına izin verilmediğinden kadın rolleri de erkekler tarafından oynanır. Sahneye çıkmayan kadınlar, izleyici olarak da kısıtlı haklara sahiptir ve bazı tiyatro gösterilerine katılmaları yasaktır.
İşte böyle bir dönemde Aristophenes, kadınları baş role aldığı, edilgenlikten çıkarttığı bir komedya yazmıştır, Lysistrata. Artık oyunun konusuna gelebiliriz. Çaylar ya da kahveler soğumuş ya da bitmiştir, yenileyelim lütfen. Oyuna adını veren ana karakterimiz Lysistrata, Atina ve Sparta’dan kadınları bir araya getirerek, erkeklerin savaşı sonlandırmaları için cinsel ilişkiyi reddetmelerini önerir. Farklı bölgelerde yaşayan, hatta karşılıklı savaştıkları toprakların kadınlarını bile cinsel grev için örgütler. Kadınlar başlangıçta tereddüt etseler de sonunda bu plana sadık kalmaya yemin ederler. Aynı zamanda, devlet hazinesinin bulunduğu Akropolis’i ele geçirerek, erkeklerin savaşı finanse etmelerini engellerler. Erkekler, kadınların direnişini kırmaya çalışsa da kadınların kararlılığı sayesinde barış görüşmeleri başlar ve nihayetinde savaş sona erer.
Lysistrata, kadınların toplumsal ve siyasi alanda aktif rol almasını vurgulayan erken dönem eserlerden biridir. Oyun, kadınların savaşın sonlandırılmasında etkili bir güç olarak hareket etmelerini ve erkek egemen toplumda söz sahibi olmalarını işler. Lysistrata karakteri, liderlik vasıfları ve stratejik zekâsıyla, kadınların sadece ev içi rollerle sınırlı olmadığını gösterir. Oyunda, kadınların cinsel grevi, erkeklerin savaş tutkusu ve cinsiyet rollerine dair eleştiriler içerir. Kadınlar, cinselliği bir pazarlık unsuru olarak kullanarak, erkekleri barışa zorlarlar. Bu durum, kadınların kendi bedenleri ve cinsellikleri üzerinde kontrol sahibi olduklarını ve bunu siyasi bir araç olarak kullanabildiklerini gösterir. Tabii bu direniş kimi zaman kırılma noktalarına gelir ama kadınlar direnir. Oyunda kadınların dayanışması ve kolektif hareketi, feminist düşüncenin temel taşlarından biri olan ‘‘birlikte güçlüyüz’’ anlayışını yansıtır. Farklı şehir devletlerinden gelen kadınlar, ortak bir amaç uğruna birleşerek, toplumsal değişimi mümkün kılarlar. Kadınlar, genellikle savaşın kurbanları olarak görülse de burada aktif bir siyasi aktör haline gelirler. Oyun, erotik ve cinsellik temelli mizahı sıkça kullanır, ancak bu mizahın altında güçlü bir toplumsal eleştiri yatar. Kadınların erkekleri barışa zorlamak için cinselliği bir pazarlık aracı olarak kullanması, patriyarkal düzenin işleyişine dair ironik bir eleştiridir. Ayrıca Lysistrata karakteri, savaşmakta olan Atina ve Sparta’nın kadınlarını bir araya getirerek, düşman toplumların bile ortak bir amaç uğruna birleşebileceğini gösterir. Bu, o dönemin savaşlarla parçalanmış dünyasında radikal bir düşüncedir. Bu yüzyıl için ise bir hayal.
Oldukça titiz çalışılmış bir reji ile seyircisinin karşısına çıkan Lysistrata oyununda sahnede sürekli çoğalan beş kadın oyuncu var. Antik yunanın aksine yönetmen bu kez sahneye hiç erkek çıkarmayarak tersine bir dünyanın nasıl inşa edilebileceğinin mesajını vermiş. Kadınlar hakkında bir oyunda sahne, erkek rolleri için de kadınlara bırakılmış. Yaşlı kadınlar korosu metinden çıkartılmış. Yazarın kadınlar arasında kurduğu kast düzeni ortadan kalkmış. Metne yapılan eklemelerle, Aristophenes’in yazdıkları birbirine ustalıkla eklenmiş. Oyunun içinde oyun anlatısıyla seyirciye ‘‘size bir hikâye anlatacağız’’ diyen koronun, mavi çoraplı kadınların sahnedeki enerji ve uyumu tartışmasız çok etkileyiciydi. Oyunun yüksek ritminde, dakika şaşmadan canlandırdıkları karakterlerle oyun sonu alkışı sonuna kadar hakkettiler. Oyunculara tekrar döneceğim. Size biraz sahneden bahsedeyim. Metal yapılı, basamaklı, yuvarlak, iç içe geçmiş, döner mekanizmalı, yani Meyerhold sitili, konstrüktif bir dekorla oyuncular bütünleşmiş. Dekor tasarımı Hasan Yavuz’a ait oyunda, koreografi de titizlikle çalışılmış. Mizansendeki akıcılık, danslardaki uyum Sibel Erdenk’in koreografisi ile su gibi. Uzun zamandır sahnede görmeye hasret kaldığım yüksek enerji beni mutlu etti. Tek sorun oyuncuların bu enerjiyi kullanırken bağıra bağıra oynamalarıydı. Ama bunu bütün içinde bunu görmezden gelebilirim sanırım. Oyunun müzikleri Emin Serdar Kurutçu’ya ait. Oyununun önemli itici kuvvetlerinden olan müzikler ve sözler hem çok dinamik hem de Lysistrata’yı o günden bugüne bağlayan köprüler. Kostüm (Medina Yavuz Almaç), aksesuar kullanımı, makyajlar yönetmenin kurmak istediği dünyanın parçaları. Basit bıyık, üstü süpürgeli miğfer, zırhlı, kırmızı pelerinler, mavi çizgili çoraplar, gözlükler… Tabii asıl marifet bunları ustalıkla, hiç aksamadan, sahne üzerinde giyip çıkartan ve saniyeler içinde kadınken erkek savaşçıya dönenen oyuncularda. Fulya Ülvan, Lysistrata karakteri ile güçlü, kararlı, yönetici ve biraz erkeksi yanıyla sahnede tüm ağrılığı ile hissedildi. Myrrhine / Probulos rollerinde Ebru Aytürk, kocasını baştan çıkarttığı sahne ile unutulmaz bir performans sundu. Lampito / Kinesias rollerinde Sevi Demirçivi erkek hali olan Kinesias da tartışmasız çok daha başarılıydı. Klenonike / Lykaon / Spartalı Çocuk rollerinde Çiğdem Aygün, Maicon / Ankhises / Spartalı Sözcü rollerinde Melodi Özkazanç enerjileriyle seyirciden beğenileri topladılar. Ansambl oyunculukta tüm oyuncular, oyun boyunca birbirlerine hep doğru oyunculuk verdiler, seyirci olarak biz de aldık kabul ettik. Hepsine kocaman alkışlar. Rejinin parçalarından ışık da efektler de yönetmenin kurduğu evren içinde gayet uyumluydu. Hareketli parçaları olan dekor sayesinde sahne kesintiye uğramasa da sahne geçişleri için ışığın karardığı anlara aslında hiç gerek yoktu. Oyunu anlık kesintilere uğratıyordu. Peki bu kadar iyi işin içinde yeri gelmişken sormak istediğim bir şey var. Devlet tiyatroları kurumsal olarak kötü afiş yapmak konusunda neden bu kadar ısrarlı? Benim gibi düşünen kaç kişiyiz acaba?
Yönetmen oyunun erkeklerini karikatürize etmiş. Testosteron dünyasıyla ve savaş alanları arasında sıkışan erkeklere karşılık savaşı bitirmeye kararlı, akıllı ve güçlü kadın tercihi oyunu güzel bir yere taşımış. Kadınlar metinde barış için kalkan üzerine yemin etmezler. Beyaz at da kurban etmezler. Testi getiriler, hayvan şeklinde kadehe Thasos şarabı koyarlar ve onu koyun niyetine boğazlarlar, yani içerler ve şaraba su katmayacaklarının sözünü verirler. Oldukça etkileyici bu tercih yönetmen tarafından feda edilmiş. Ayrıca orijinal metinde Akropolis’in kalesi yaşlı kadınlarca kadınlar tarafından zapt edilir. Yönetmen bunu genç kadınlara bırakmış. Bu arada oyunun çevirisi Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’na ait.
Kadınlar erkeklerin para için savaşmalarının önüne geçmek için parayı korur. Paranın işletmesini de ellerine geçirirler. Para işlerini idare etmek ev işlerini idare eden kadınlar için hiç de zor olmayacaktır. Kadını işe yaramaz, dünya işlerinden anlamaz, ev işleri ve annelik görevleriyle tanımlayan erkek dünyasına itiraz vardır. Kadınlar erkeklerin savaşmakla ilgili aldıkları kararlara boyun eğmiş, ses çıkartmadan dinlemiş ve soru sorduklarında ağızlarının payını almışlardır. Ancak memlekette erkek kalmayınca kadınlar bu işe el atmaya ve barışı sağlamaya karar vermişlerdir. Çarşıda, pazarda zırhlar içinde azgın boğalar gibi erkeklerden bıkmıştır kadınlar. Yünü nasıl işlerlerse, düğümleri nasıl çözerlerse savaşı da öyle bitireceklerdir. Bir o tarafa bir bu tarafa elçiler göndereceklelerdir. Tek başına o yatakta yatmak zordur ama barışı da çok özlemişlerdir. Doğurup doğurup oğullarını savaş meydanına gönderen kadınlardır. Gençliğinin tadını çıkartmak dururken yataklarında yalnız yatmak zorunda kalan kadınlardır. Evlerinde yaşları geçen genç kızlar ne yapacaklardır? Erkekler yaşı geçse de savaştan dönünce tazecik kızlarla evlenir, oysa kadının mevsimi kısadır. Kadınlar da sevişmek isterler ve bu erkeklere verilen cezada kadınların da işi zordur. Zaman ilerledikçe yemininden geri dönüp Akropolis’ten kaçmak isteyen kadınlar olur ama ikna edilerek direnişin içinde kalırlar. Kız kardeşlik vurgusu sıkça duyulur. Yarısı bizim, yarısı biziz diyen kadınların şarkılarının sözleri kulaklarımızda. Pes eden iki tarafın da erkekleri anlaşma yapmayı kabul ederler, Spartalılar ve Atinalılar barışır. Kurulan meclis ve sözcüler aracılığı ile müzakereler başlar ve her şey dostça paylaşılır. Savaşın gereksizliği kabul edilir. Kadınlar barışı getirmeyi başarmıştır.
Turuva Adamı, Haka dansı, Kinesias’ın oğluyla gelip Myrrhine’yi götürmek istediği sahne, Spartalıların pes ettiklerini Atinalılara söyledikleri anlar, şarkılar yüzümde gülümsemeyle size bıraktığım notlar olarak kalsın burada. MÖ 411 yılından bugüne hala barışı diliyor olmak, savaşları durduramamak insanlık ayıbımız. Sanat iyidir, tiyatro çok iyidir. Hem keyifli zaman geçirmek hem de biraz durup düşünmek için biletlerin hızla tükendiği bu oyunu listenize alın derim. Başta oyunun oyuncuları ve yönetmeni olmak üzere tüm ekibi tebrik ediyorum. İyi hafta sonları.