
Aytun Aktan
Medea Material, çocuklarını öldüren toplumların annesi kim?
Başlık biraz ağır, değil mi? Kendi gençlerini hapse atmakta, darbe dönemlerinde asmakta, çocuklarını fabrikalarda, sokaklarda, tarlalarda çalıştırmakta, oyun çağında evlendirmekte, aile içinde kötü muameleye uğratmakta, yakmakta, savaşlarda yitirmekte beis görmeyen coğrafyalarda ‘‘Medea kendi çocuklarını öldürmüş’’; çok mu? Hakkında oyunlar, kitaplar, makaleler, tezler yazılmış bu Medea kim peki? Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatrosu (DT) ortak yapımı olan, Heiner Müller’in yazdığı Medea Material oyunu vesilesiyle mitolojideki Medea, Euripdes’in Medea’sı ve Müller’in Medea’sına bakalım istiyorum. Belki böylece klasik oyunlara alışık DT seyircisinin alışkanlıklarını yerle yeksan eden bu oyunu daha iyi anlama şansımız olabilir. Hazırsanız başlayalım, önce biraz mitoloji.
Oyun Afişi
Antik Yunan mitolojisinin en trajik karakterlerinden Kolhis Kralı Aietes’in kızı, büyücü Kirke’nin yeğeni, Güneş Tanrısı Helios’un torunu olan prenses Medea, bilge bir kadın ve büyücü olarak bilinir. İlaç ve zehir yapım ustasıdır. Tarih boyunca yeniden yorumlanan ve her dönemin toplumsal yapısına göre farklı anlamlar kazanan bir figürdür. Euripides’in tragedyasında Medea, ihanete uğrayan bir kadının öfkesi ve adalet arayışıyla koca bir düzeni sarsarken, yazar Heiner Müller’in Medea Material eserinde ise daha parçalanmış, postmodern bir kadın kimliğine dönüşür.
Medea, German Hernandez Amores
Medea, günlerden bir gün Argonotlar lideri Iason’a (Yason) âşık olur ve ona Altın Postu ele geçirmesinde yardımcı olur. Ancak bu yardım, ailesini terk etmesine, erkek kardeşini öldürmesine ve çocuklarının babasına tamamen bağımlı hale gelmesine neden olur. Euripides’in tragedyası, Medea’nın Iason tarafından ihanete uğramasıyla başlar. Iason, statü kazanmak için Korint Kralı Kreon’un kızıyla evlenmeyi tercih eder. Medea, bu ihaneti hem kadın hem de anne kimliğiyle yaşar. Euripides, Medea’nın duygularını ve mantığını keskin bir dille öne çıkararak, onun trajedisini kadının patriyarkal toplumdaki yerinden koparılışıyla birleştirir. Yazar Milattan Önce (M.Ö.) 431 yılında oyunu yazdığında, Medea’nın bu tercihini adı henüz konmamış feminizm tarafından yorumlamıştır desem fazla mı olur? Zira, birinci dalga feminizmin konuşulması için takvimlerin miladı geçip, 19. Yüzyılın sonlarına gelmesi gerekiyor. Yüz yılları aşabilen böyle metinlerin farklı okumalarla bulduğu anlamlar işin en heyecanlı kısmı. Çağımızda Medea’yı, kadının kendi kaderini belirleme hakkıyla ilgili bir manifesto olarak okumak çok olası.
20. yüzyılda feminist tiyatro anlayışının gelişimiyle birlikte Medea, farklı sanatçılar ve yazarlar tarafından yeniden yorumlanmış, kadının öfkesi ve acısı kolektif bir isyan sesi haline gelmiştir. Sadece İstanbul’da, geride bıraktığımız üç tiyatro sezonunda, on, belki on beş farklı Medea yorumu sahnelendi ve sahnelenmeye devam ediyor. Feminist teoriler Medea’yı farklı yönlerden ele almıştır. Örneğin Fransız yazar, feminist filozof Simone de Beauvoir, İkinci Cins adlı kitabında Medea’yı, erkek-dominant bir dünyada öteki olarak yaşamaya mahkûm edilmiş bir kahraman olarak tanımlar. Medea’nın kendi özgürlüğünü elde etmek için verdiği savaş, klasik feminist kuramlarda ‘‘kadının kendini var etme süreci’’ olarak okunabilir.
Euripides
Günümüz feminist teorisyenleri Medea’yı salt bir kurban ya da acımasız bir katil olarak değil, patriyarkal yapının dışına çıkmak isteyen bir kadının mücadelesi olarak da yorumlamaktadır. Amerikalı, postyapısalcı filozof Judith Butler’a göre ise Medea, toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadar yapay ve yıkıcı olduğunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Medea, annelik mitiyle özdeşleştirilen fedakâr kadın figürünü paramparça ederek, bizzat toplumsal cinsiyet beklentilerine meydan okur.
Medea, tarih boyunca kadının patriyarkal sisteme karşı duruşunun ve kendini var etme çabasının bir simgesi olmuştur. Euripides’in tragedyasında Medea, aldatılmış bir kadın olarak kocasına karşı intikam alırken, Müller’in Medea’sı modern toplumun ve sömürü sisteminin parçaladığı bir birey olarak varlığını sorgular. DT’nin rejisinde metne sadakatle birlikte, savaşlar yoluyla ölümlerine ya da yarınsızlıklarına sebep olduğumuz çocuklar metaforik olarak sahneden seyircinin üstüne fırlatılır. Feminist teori açısından Medea, kadının toplumda var olabilmek için nasıl bir savaş verdiğini ve bu savaşın getirdiği yıkımın ne kadar derin olduğunu gözler önüne serer.
Antik Yunan tragedyalarının günümüz dünyasında hâlâ yankılanıyor olması, bu metinlerin yalnızca geçmişin hikâyeleri olmadığını, insanlığın kolektif hafızasında sürekli yeniden yazıldığının kanıtı. Müller’in 1982 yılında yazdığı Medea Material’i, klasik tragedyaların bu yeniden yazım süreçlerinden belki de en çarpıcı olanlarından biridir. Yukarıda bahsettiğim Euripides’in Medea’sından yola çıkan Müller, metni parçalayarak, klasik anlatının kalıplarını kırarak ve Medea’yı modern dünyanın en derin sorunlarını yansıtan bir simgeye dönüştürerek günümüz izleyicisini sarsan bir anlatı inşa etmiştir.
Aslında Müller’in Medea Material metni, Euripides’in hikâyesini kökten değiştirir. Euripides’in anlatısında Medea, erkekler dünyasında yalnız bırakılan ve toplumsal düzene karşı gelen bir kadınken, Müller’in versiyonunda Medea yalnızca bireysel bir intikamın değil, bir sistemin yıkımının da simgesi haline gelir. Müller, Euripides’in lineer anlatısını parçalar; diyalog yerine fragmanlar, anlatı yerine bilinç akışı ve monologlar ön plana çıkar. Medea artık sadece bir kadın değil, toplumun en uç noktalara ittiği, yok olmayı göze alarak karşılık veren bir varlığa dönüşür. Klasik anlatıya alışmış, başı sonu belli, karakterlerin net olduğu oyunlara alışkın seyirci işte tam olarak bu parçalı metin yapısı ve rejisi ile karşılaştığında neye uğradığını şaşırıyor. Oyunu tam kavrayamamak seyirciyi oyundan kopartıyor. Oysa istenilen tam olarak bu. Her seyirci kendi deneyimleri içinde, oyunun belli anlarını yakalayabilmeli ve kendi metnini kendisi oluşturmalı. Bu yolculuğa kendini hazırlamanın en güzel yolu, bir parça mitoloji, bir parça yazar, biraz dönem ve belki yönetmeni bilmekten geçiyor. Ondan sonrası ortaya saçılmış cümleler, performanslar, anlatılar, ışık, müzik, koreografi yani biçimler bütünü ve seyircinin zihninde her seferinde baştan yazılan yeni bir Medea.
Heiner Müller
Medea Material kadın bedeni üzerindeki ataerkil tahakkümün yıkıcı sonuçlarını gözler önüne serer. Medea’nın hikâyesi, yalnızca kişisel bir trajedi değil, aynı zamanda kadının tarih boyunca bir mülkiyet nesnesi olarak görülmesinin anlatısıdır. Medea, sevdiği adam tarafından kullanılınca artık yalnızca onun gözünde değil, toplumun gözünde de işlevsiz hale gelir. Müller’in Medea’sı, bedeniyle, arzularıyla, doğurganlığıyla bir metaya indirgenmiş, ancak bu zincirleri kırmaya çalışan bir figürdür. Ancak bu özgürleşme girişimi, yıkıcı bir patlama şeklinde ortaya çıkar.
Medea’nın kendi çocuklarını öldürmesi, yalnızca bir anne olarak ona yüklenen rollerin yıkımı değil, aynı zamanda bir düzenin tamamen çökmeye mahkûm olduğunun işaretidir. Metin, yalnızca mitolojik bir hikâye değil, aynı zamanda çağımızın şiddet sarmalına dair bir metafordur. Bu noktada, günümüz dünyasındaki savaşlarda, soykırımlarda ve ataerkil töre cinayetlerinde öldürülen çocuklarla Medea’nın çocukları arasında bir bağ kurmak mümkündür. Dünya üzerindeki her devlet, her dönemde çocuklarını Medea’dan çok daha acımasızca öldürmüş ya da ölümlerine sebep olmuştur.
Rejide ve metinde benim için en çarpıcı olan, modern dünyada savaşların en büyük kurbanları, savaş meydanlarında doğrudan savaşmayan, ancak savaşın tüm acımasızlığını yaşayan kadınlar ve çocukların olması fikrinin sonuna kadar işlenmiş olmasıydı. Savaşlar, sadece toprak kazanımları değil, aynı zamanda bir neslin yok edilmesi anlamına da gelir. Bugün Suriye’de, Filistin’de, Ukrayna’da ya da dünyanın herhangi bir kriz bölgesinde bombaların altında can veren çocuklar, Medea’nın çocuklarıyla aynı kaderi paylaşmaktadır.
Medea, bilinçli bir şekilde kendi çocuklarını öldürerek hem Iason’a hem de patriyarkal sisteme karşı en acı darbeyi vurur. Günümüz dünyasında ise sistem, çocukları ve kadınları gözünü kırpmadan ölüme sürükler. Müller’in Medea’sı, modern çağın en büyük trajedilerinden biri olan masumların kurban edilmesini ve bu döngünün nasıl devam ettiğini açıkça gözler önüne serer.
Bu bağlamda Müller’in Medea’sı, feminist bir figür olarak da okunabilir. Çünkü Medea, kendisine biçilen anne, eş, kadın rollerini reddederek, bu sistemin tamamen dışına çıkmaya karar verir. Ancak bu çıkış, yaratıcı değil, yıkıcıdır. Çünkü sistem içinde var olmanın tek yolu, sisteme boyun eğmektir. Medea’nın tercihi ya sisteme boyun eğmek ya da onu yok etmek arasındadır. O, ikinci yolu seçer. Buyurun hepimize M.Ö. 4. Yüzyıldan çarpıcı bir mesaj.
Müller’in metni, yalnızca bir mitin yeniden anlatımı değil, aynı zamanda modern dünyanın en karanlık gerçeklerine tutulmuş bir aynadır. Kadınların tarih boyunca maruz kaldığı sistematik şiddet, savaşların masumları yok eden doğası, ataerkil düzenin kadını ve çocukları nasıl birer nesneye indirgediği bu metnin her satırında yankılanır. Medea’nın çocuklarını öldürmesi, yalnızca bir bireyin eylemi değil, bir çağın çöküşünün işaretidir. Müller’in Medea’sı, bugünün dünyasında hâlâ süregelen baskıların, katliamların, toplumsal şiddetin bir temsili olarak okunabilir. Onun sesi, tarihin en büyük sessiz çığlıklarından biridir.
Bugün, her savaşta, her töre cinayetinde, her ataerkil baskıda Medea’nın yankısını duymak mümkündür. Ve belki de bu yüzden Medea, sadece geçmişin değil, geleceğin de tragedyasıdır. Yazımı burada noktalayayım. Eğer haftaya büyük bir mâni olmaz ise Müller’in yaşamı, sanat anlayışı ve İstanbul-Ankara DT’nin ortak yapımı Medea Material oyun rejisi üzerine kaldığımız yerden devam edelim. İyi hafta sonları.
Ekler;
Euripides (MÖ 480 – MÖ 406), Antik Yunan’ın en büyük üç trajedi yazarından biridir. Aiskhylos ve Sofokles ile birlikte, Antik Yunan tiyatrosunun en önemli isimlerinden sayılır. Trajedilerinde insan psikolojisine, bireysel tutkulara ve toplumun baskılarına derinlemesine eğilmesiyle tanınır. Mitolojik kahramanları insanileştirmiş, onların tutkularını, çelişkilerini ve zayıflıklarını göstermiştir. Tanrıların ve kaderin mutlak belirleyiciliğine karşı insanın iradesine vurgu yapmıştır. Oyunlarında güçlü, özgün kadın karakterler yaratmıştır. Toplumun ahlaki ve dini değerlerini sorgulayan cesur bir yazardır. Medea, Bakkhalar, Troialı Kadınlar, Elektra, Hippolytos, Euripides’in oyunları arasındadır. Yazar, klasik tragedyanın geleneksel yapısını kırarak modern tiyatronun temellerini atmıştır.
Altın Post, Yunan mitolojisinde büyülü özelliklere sahip efsanevi bir posttur. Kolkhis Kralı Aiates’in sahip olduğu bu post, kutsal bir koçtan gelmektedir ve tanrılar tarafından korunduğuna inanılmaktadır. Iason ve Argonotlar, Altın Post’u ele geçirmek için Kolkhis’e doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkarlar. Medea, Kral Aiates’in kızıdır ve güçlü bir büyücüdür. Iason, Altın Post’u almak için Kolkhis’e geldiğinde ona âşık olur ve babasına rağmen, ona yardım eder. Medea’nın büyüleri sayesinde Iason, Aiates’in verdiği zor görevleri yerine getirir ve Altın Post’u alarak Medea ile birlikte kaçar.
Argonotlar, Yunan mitolojisinde kahraman Iason’un liderliğinde Altın Post’u ele geçirmek için Kolkhis’e giden efsanevi denizcilerden oluşan bir grup kahramandır. Iason, tahtı gasp eden amcası Pelias’tan hakkı olan yönetimi geri alabilmek için Altın Post’u getirme görevine atılır. Bunun üzerine Yunanistan’ın en yetenekli kahramanlarından oluşan bir ekip kurarak Kolkhis’e doğru yola çıkar. Yol boyunca harpyalar, deniz canavarları, sirenler ve çarpışan kayalar (Symplegades) gibi birçok tehlikeyle karşılaşırlar. Argo adlı gemiyle denize açıldıkları için bu isimle anılırlar. Bu yolculuk, Antik Yunan mitolojisinin en önemli destanlarından biridir.
Çok daha fazlasını öğrenmek isteyen okurlarım için mitoloji dünyasında en iyi rehberlerden biri Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü kitabını tavsiye ederim.