İpek Özbey
Bir cennetten kovuluş hikayesi
Baştan söyleyeyim: Kitap düşkünüyümdür, ama polisiye-gerilim olanı pek sarmaz ben.
Günde aşağı yukarı dört saatim yolda geçiyorken bu uzun metro yolculuklarını okuma zamanı olarak belirledim...
Epey iyi gidiyor. Bu hafta tavsiye üzerine Ateş Barut'un 'Neşter-Cennetten Kovuluşun Hikâyesi' kitabını aldım. Açık söyleyeyim; sevdim.
Bir insan nasıl olur da seri katil olur; merak ederdim.
Bir insan melekken şeytana dönüşebilir mi?
İnsanın sınırı nedir?
Kırmızı çizgiyi aşınca kendini tanıyamama noktasına nasıl gelir?
“Kitabın konusunu özetle” deseniz, bir beyin cerrahının seri katile evriliş öyküsü olduğunu söylerim...
Biraz daha açayım: Yazar canlıların hayatına dokunmuş biri... Ateş Barut, ünlü bir veteriner... onlarca hayat kurtarmış, geçen yıl 1.152 ameliyat yaptığını yazmış gazeteler...
Gözlemlemiş, üzerine düşünmüş, yazmış...
Birbirini çok seven insanların birden nasıl canavar kesildiğine tanık olmuş. Gücünü kötülüğe kullananların gün gelip kolaylıkla katil de olabileceğini düşünmüş ve oturmuş romanı yazmaya koyulmuş.
İyilikle kötülük arasındaki çizgiyi dehayla delilik arasındaki milimlik mesafeye benzetiyor. "Tıpkı bir neşter kesisi kadar" diyor.
Yaşlı adam sandalyeye bağlı...
Karşısındaki genç, yakışıklı adamı dinliyor...
Mesleğinde hızla yükselen bir beyin cerrahı...
Bir gün spor salonundan çıkarken yanına yaklaşan tinerciye para vermediği için kavgaya tutuşurlar...
Tinerci yaralanır.
Beyin cerrahı karakterimiz onu kurtarabilir ama yapmaz...
Bir ölümü zevkle izlemeye başlar...
Aldığı haz onun seri katil oluşunun biletidir...
Öyle ki o bilet onu Afrika'da bir diktatör için çalışmaya kadar götürür...
Sonra işler karışır...
Bir kere yoldan çıkmıştır ve artık cennetten kovulmuştur...
***
Bir yerde anlatmayı kesmem gerektiğini düşündüğüm için burada bitiriyorum. Elbette roman bambaşka yerlere gidiyor ve okuru sürüklemeyi başarıyor...
Her gün televizyon karşısına geçip "Ne biçim insan bunlar" diye söylendiğiniz 'kötü'lerin nasıl kötü olduğunu, bulaştıktan sonra bu çamurdan kurtulmanın kötüleşmek kadar zor olduğunu görüyorsunuz...
Kötülük, can yakmak, suç işlemek...
Bir kereden bir şey olmaz sanıp seri katil, seri dolandırıcı, seri düzenbaz oluverdiğinizde...
Başınıza neler gelebileceğini çok iyi anlatmış Ateş Barut...
Eline sağlık diyelim...
MESELE MÜZİK DEĞİL, MESELE FİLM!
Önce yasak kararıyla ertelendi Anadolu Fest, sonra iptal edildi. Oysa iki yıldır pandemi nedeniyle yapılamıyor, gençler bu organizasyonu bekliyordu. Eskişehir Valiliği, festivale iki gün kala 'olmaz' dedi...
Gerekçe mi? Güvenlik!... 13 bin genç bilet almıştı.
20 gündür, birçok etkinlik ve konser önce hedef gösteriliyor, sonra tek tek iptal ediliyor.
Şarkıcılar "milletin parasının harcandığı müptezeller" olduğu;
kurumlarının değer yargılarına uymadığı;
milli ve manevi hassasiyetlere aykırılığı...
nedeniyle iptal edilince yaşam tarzına müdahale ve özgürlükler tartışmaları yeniden gündeme geldi.
Neredeyse hiçbir yerde pandemi yasağı kalmamışken müzik yasağını kaldırmayı en sona
bırakıp top gibi oynayan zihniyetin amacı elbette müziğin sesini kesmek değil.
Malum nedenlerle yarınlardan umut keser hale geldiğimiz bu cennet ülkede tepemizden aşağı yağmur gibi boşalan yasakların tek hedefi hepimizce malum: Kimlik siyaseti yapmak!...
Dağılan tabanını yeniden çekip çevirmek, toparlamak!
Anlayacağınız; asıl mesele iktidarda kalacak filmi başa sarmak...
Senaryo hep aynı, ama seyirci aynı filmi bir daha izlemek isteyecek mi?
Aynı oltaya takılacak mı?
Hele bir sandık önümüze gelsin… göreceğiz.