Ozan Gündoğdu

Ozan Gündoğdu

Ayasofya’da bir pazar gezisi

Altıncı yüzyılda tamamlandığında, döneminin en büyük yapısıymış Ayasofya. 15 yüzyıllık tarihinde neleri görmemiş ki? Ortodoksluğun ortaya çıktığı mabetten bahsediyoruz. Katolikler de, ortodokslar da ve müslümanlar da sahipleniyor Ayasofya’yı… Bizans’ın da sembolü, Osmanlı’nın da…

Haftasonu yanıma gelen 15 yaşındaki yeğenimi, Ayasofya’ya götürmek istedim. Tarihe meraklı bu genç adam da oldukça heyecanlıydı. Bu gezi için Pazar gününü seçmiş olmam benim hatam diyebilirsiniz. Fakat tek hata benim mi? Başımıza gelenleri sizlerle paylaşmak isterim.

72 milletten insan görmek istiyor bu tarihi mabedi. Geçmişte böyle miydi? Uçak seyahatinin bu denli yaygınlaştığı günümüzde, Ayasofya tarihinde bu kadar Çinliyi aynı anda görmüş müdür? Sanmam… Turizmin 3’üncü kuşağından bahsediyoruz. Necip Fazıl’ın Ayasofya hakkında coşkulu yazılar yazdığı 1950’lerde, dünyada 25-30 milyon turist varmış. Şimdi sadece Türkiye’ye ondan fazla turist geliyor. Ayasofya’yı açtırmanın İslamcılar arasında bir davaya dönüştürüldüğü 60’larda İstanbul’a birkaç bin turist gelirken, bugün yılda 40 milyon turisti ağırlıyor bu megakent. Çoğu da Ayasofya’yı görmeden gitmiyor.

İçeri girebilmek için meydana kadar uzanan bir sıraya giriyorsunuz. Kapıda içeri sokulamayacaklar listesi var ama bu kalabalıkta detaylı bir arama yapmak mümkün değil. Göstermelik bir X-Ray cihazı var elbette ama üzerinizdekilerin ötüp ötmemesi kimseyi ilgilendirmiyor. Nitekim ötüyorsunuz. Ötene dur deseniz, o sıra sabaha kadar bitmez. Mecbur herkes giriveriyor.

İçeri girebilmek erkekler için kolay. Bir şort bir tişörtle girebilirsiniz. Fakat kadınlar? Onlar, hemen girişte satılan başörtülerinden satın almak zorunda. Cami olduğuna göre Ayasofya, müslüman adetlerine göre gezmeniz gerekir. 72 milletin kadınları, başörtüsü sırasında… Unutanlara güvenlikler bağırıyor.

“Başınızı kapatın, lütfen başörtüsü alın”.

Bu anonsları Türkler anlıyor, yabancılar ya birbirine soruyor ya da anlamazlıktan geliyor. Bu sefer güvenlikler gayrimüslim kadınların peşinden koşturuyor. Yanlarında başörtüsü olmayanlar şapka takıyor, güvenlikler olmaz diyor. Trajikomik görüntüler…

Çinliler çat pat İngilizceleriyle bize soruyor; nereden alıyoruz bu başörtüsünü? Girişte, yan tarafta başörtüsü satılıyor. Gösteriyoruz göstermesine ama başörtüsü sırasında izdihamı görenlerin yüzü düşüyor. Kocalar ve oğullar, eşlerini ve annelerini beklerken, girişte yüzlerce insan bir yığına dönüşüyor. Biz, bu yığının arasından yeğenimle beklemeden geçebiliyoruz. Çok şükür yanımızda kadın yok…

Mutluluğumuz kısa sürüyor. Çünkü içeri girebilmek için ayakkabılarımızı çıkarmalıyız. Fakat yüzlerce insanın sadece ibadet etmesi için değil, bu tarihi yapıyı görmesi için de ayakkabılarını çıkarması gerekiyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve genç erkeklerden oluşan, her renkten insan, büyük bir gürültü içinde, eğilip ayakkabılarını çıkarıyor. Üstelik bunların hiçbirinin ibadet etmek gibi bir derdi yok. 1500 yıllık tarihi bir yapıyı görmek niyetindeler. Hangi camide böyle bir görüntüyle karşılaşırsınız?

Bu hengameyi geçince, bir yerde fotoğraf çekenler, bir yerde ibadet edenler… Tam bir curcunanın içindeyiz. İçeriyi gezebilmek de mümkün değil. Hangi cami böyle bir curcunayı kaldırır? Gezimiz toplamda 3 dakika sürüyor çünkü içeride nefes alabilmek de mümkün değil. Binlerce insan, yazın ortasında, kilometrelerce gezintinin ardından ayakkabısını çıkarıyor. Nefes alabilmek ne mümkün? Çıkıyoruz…

Osman Yüksel Serdengeçti böyle mi hayal etmişti acaba Ayasofya’nın açılışını? Şöyle diyor Ayasofya şiirinde;

“Putperest Roma'ya yeni bir mezar kazacaklar, sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezaları yeniden inletecek! Şerefelerin yine Allah'ın ve O'nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed'in aşkına, şerefine ışıl ışıl yanacak; bütün cihan Fatih Sultan Mehmed Han dirildi sanacak!...”

Ne coşku ama… Fakat hakikat daha farklı elbette. Ayasofya’ya giren 10 kişiden 9’u, ibadete gelmiyor, mabedi görmek istiyor. Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar… Ellerinde, turist kafilesinin flamalarını taşıyan rehberler bağırıyor; Come here, come here… Bu esnada ayakkabısını kaybedenleri bekliyor diğer Çinliler, Ruslar, Avrupalılar, Amerikalılar… Biraz ilerlediğinizde 3-5 müslümanın ibadet ettiğini görüyorsunuz. Bu görüntü için onlarca kişiden omuz yiyorsunuz. Çinlilerin elinde fotoğraf makineleri… Emaneten iliştirilmiş, başörtüleriyle diğer milletlerin kadınları… Bu curcuna içinde acaba kim Fatih Sultan Mehmed Han dirildi sanıyor?

Bir pazar gezisi, hakikatle bağını koparmanın absürt sonuçlarını teşhir ediyor yeğenime.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ozan Gündoğdu Arşivi