İsmail Pehlivan
Alevilerin siyasal yöneliminde: CHP, DSP, HDP örneği
Önceki iki yazımda Alevi toplumunun siyasi tercihleri noktasında tarihi süreci ele almıştım. (T)BP ve Demokratik Batış Hareketi (Barış Partisi) Alevi kadrolarının iki önemli lakin başarısız girişimi olarak tarihe geçti.
Bu hafta devam eden sürecin nasıl bir yönelime doğru gittiğini ele alacağım.
1999 seçimlerinde binde iki oy alarak hezimete uğrayan Barış Partisi, siyasi ve toplumsal hafızayı doğru tahlil edemediğinden elde ettiği bu başarısızlık karşı cenahtan Alevi toplumuna mal edilmek istendi. BP Alevi toplumuna rağmen kuruldu. O yıllarda Alevilerin siyasal Alevi kimlikli bir partileşme talebi yoktu. BP tamamen dışarıdan bir akıl tarafından o dönemin kadrolarının dağıtılması için yapılan bir girişimdi. Nitekim bu girişimlerinde başarılı da oldular. Alevi Temsilciler Meclisi (ATM) çatısı altında büyüyen kadrolaşma hareketi darmadağın edildi; hatta birbirine düşürüldü.
1994 yılında Ankara’da yayın hayatına başlayan Radyo Mozaik Türkiye'de milyonların umudu olmuştu. Alevi toplumunun ilk yayın organı olması nedeniyle sevgiyle karşılandı.
2000’li yıllara geldiğimizde hemen hemen yurdun dört bir yanında sol ve Alevilik çizgisinde yayıncılık yapan radyolar kurulmaya başladı. Radyo Barış, Umut Radyo, Yaşam Radyo, Cem Radyo, Anadolu’nun Sesi radyosu bunlardan birkaçı.. Alevi toplumu maddi-manevi destek vererek bu radyolarına sahip çıktı. Küçük esnaflar ise bu radyoları adeta reklama boğdu.
Radyoların ardından 2005 yılının Aralık ayında ilk Alevi televizyon kanalları olan Su Tv ve Cem Tv yayın hayatına başladı. Ardından Düzgün Tv, Yol Tv, Dem Tv, TV10, Barış Tv televizyonları yayına girdi. Bu televizyon kanallarının programlarında Alevilik konuları konuşuldu, tartışıldı.
Alevi televizyonları toplumsal uyanışı bir üst boyuta taşıdı.
Tam da bu dönemde “Barışa Semah Dönenler” ile “Bin Yılın Türküsü” o güne kadar yapılan ilk kitlesel Alevi etkinlikleri olması nedeniyle toplumda çok geniş yankı uyandırdı. Bu etkinlikler toplumsal güvenin daha da pekişmesini sağladı. Büyük kentlerde hızla örgütlendiler. Ve “Biz de varız” dediler.
Alevi toplumunda güven duygusunun uyanmasının ardından bunu fark eden Cem Vakfı, Eylül 2004 yılında Abdi İpekçi Spor Salonu’nda "Gelin Canlar Cem Olalım" etkinliği gerçekleştirdi.
Bu etkinliklere basın ve medya yoğun ilgi gösterdi. Bu coşkun etkinliklerin yankısı medyanın desteğiyle dalga dalga Türkiye’ye yayıldı.
Alevilerin bu uyanışı hak mücadelesinin meşalesi oldu.
Alevi demokratik kitle örgütleri de toplumun bu büyük coşkusunu İstanbul Kadıköy Meydanı’nda 1 milyon kişinin katılımıyla “Eşit Yurttaşlık” mitingiyle taçlandırdı.
Bu toplumsal uyanış Alevi kadrolarının duygularını kabarttı. Bunun üzerine Alevi kadrolar geçmiş siyasi deneyimlerden bir ders çıkarmadan yeni bir siyasi parti girişiminde bulundular. Bu parti Ziya Halis’in genel başkanı olduğu Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) oldu.
EDP Alevi örgütlerinin ve soldan birçok siyasal hareketin yeni parti arayışları içerisinde bir araya gelmesi sonucu 13 Mart 2010'da kuruldu. Lakin parti basında Alevi Partisi olarak lanse edildi. Bu parti de diğer Alevi damgası yiyen partiler gibi varlık gösteremedi.
Peşpeşe gelen bu başarısızlıklar Alevilerin siyasi tercihleri diğer partiler arasında dağılmaya neden oldu. İrticacı ve faşist partiler dışında hemen hemen her partiye Alevi oyu dağıldı. Bunun da en büyük etkeni dönemin siyasi ve toplumsal konjonktürü idi.
Alevileri CHP’den uzaklaşmasına CHP’de siyaset yapıp o güne kadar umduğunu bulamayan Alevi kökenli siyasetçilerin Deniz Baykal aleyhine yürüttükleri menfi kampanyanın da etkili olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Özellikle varoşlarda oturan Aleviler arasında “Baykal Alevi düşmanıdır” söylemi çok konuşuldu. Hatta Deniz Baykal’ın “Ben Alevileri çok severim; benim şoförüm Alevi, korumam Alevi, evimin temizlikçisi Alevidir.” şeklinde konuşarak Alevileri aşağıladığı dilden dile yayıldı.
CHP’den ve Deniz Baykal’dan kaçan Alevilerin oy dağılımı bu dönemde çok farklılık gösterdi. Bu arada Alevi oylarının önemli bir oranının DSP’ye kaydığının altını çizmek isterim.
22 Mayıs 2010’da CHP’de genel başkanlığa Kemal Kılıçdaroğlu seçildi. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olması Alevilerin yeniden CHP’ye yönelmesini sağladı. Hatta Aleviler arasında “500 yıl sonra iktidar olacağız” umudu yeşerdi. Bunda elbette ki Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği çok etkili oldu. Lakin bu kez Sünni oylar CHP’den önemli ölçüde kaçtı. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu girdiği ilk seçimde aldığı oy oranı Baykal döneminden çok farklı olmadı.
Sünni oyların CHP’den kaçmasına Erdoğan’ın Çorum mitinginde Kılıçdaroğlu’nu kast ederek “Alnı secdeye değmiyor” sözlerinin de etkili olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Bu arada Alevilerin bir kısım oylarının 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’ye gittiğini de söyleyebiliriz. HDP her dönem Alevi oylarına talip olmuştur. Bundan dolayı son seçim hariç çok sayıda Alevi kimlikli milletvekilini Meclis’e taşıdı.
Burada bir ayracı özellikle belirtmekte fayda var. CHP ve HDP’ye yönelen Alevilerin Meclis’te temsiliyetine baktığımızda tam ters bir orantı görmekteyiz. Alevi oylarıyla seçilen CHP milletvekilleri içerisinde Alevi olanların oranı yüzde 7’yi geçmezken; ezici çoğunlukla Şafi Kürt oylarla seçilen HDP milletvekillerinden Alevi milletvekili oranının yüzde 30-35 olduğunu görmekteyiz. Bu durumu tahlil etmek sosyal bilimcilerin önünde bir görev olarak durmaktadır.
Bugüne kadar olan sürece kısaca değindim. Türkiye’deki sosyal ve siyasi çalkantılardan en çok etkilenenlerin başında ötekileştirilen Alevi toplumu gelmektedir. 40 yıldır demokrasi mücadelesinden vazgeçmediler. 40 yıldır altı Alevi çatı örgütünde örgütlü mücadele veren Aleviler, siyasi yönelimlerinde tutarlı bir yol izlediler. Her ne kadar dış müdahalelerle karşılaşsalar da ortak hafızanın birliğini bozamamıştır.
Bugün bile 16-18 Ağustos’ta yapılan Hacı Bektaş Veli Anma ve Kültür etkinliğinin devlet eliyle Alevilerin sabote edildiğine tanık oluyoruz. Hacı Bektaş Veli Dergahı güvenlik güçleri tarafından işgal edilmesine rağmen, Aleviler barış dilinden vazgeçmiyorlar. Aleviler haklı olarak ibadethanesini istiyor. Kültür Bakanlığı’na bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı korsan etkinlik yaparak büyük bir haksızlığa ve kargaşaya neden oldu. Bu ceberrut başkanlık Alevileri bölmeye çalışıyor.
Bu haksızlıklara karşı Aleviler hep bir ağızdan;
Yok öyle yağma!
Yunus bizim, Yavuz sizin.
Hünkar bizim, Ebu Suud sizin!
Pir Sultan bizim, Hızır paşalar sizin.
Şah Kalender bizim, Osmanlı sizin.
Şahı Merdan Ali bizim, Muaviye sizin.
Şah Hüseyin bizim, Yezid sizin… diye haykırıyorlar.