İsmail Pehlivan
Alevi toplumu siyaset sınavında neden başarısız?
“Siyaset günleri gelip çatmadan
Açılın kapılar Şah’a gidelim”
Pir Sultan Abdal
Günümüzde sağ siyasetçiler, siyasal İslamcı-milliyetçiler, ilahiyatçılar, Türkologlar ve liberal sağ eğilimli akademisyenlerin toplum analizlerinde sıkça rastladığımız “Aleviler homojen bir toplumdur” tespitlerinin aksine; Alevilerin 1960’lı yıllarda kentlere göç etmesiyle oluşan sınıfsal farklılaşmanın yarattığı, farklı siyasal tercihleri bulunmaktadır. Bu akıl hocalarının yanılgısından dolayı siyaset kurumunun sağcı, siyasal İslamcı kanadı Alevilerin en demokratik haklarını dahi kabul etme noktasında bir adım atmadı.
Kurtuluş Savaşı hazırlık dönemi dahil cumhuriyet devrimlerinin özellikle laiklik ilkesi Alevi toplumu tarafından büyük destek görmüştür. 1924 yılında “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nun eğitim öğretim birliğinin sağlanması ile topluma yeni bir perspektif sunuldu.
Ekonomik kalkınma programları Türkiye toplumunda seferberlik etkisi yarattı. Aleviler de payına düşeni yerine getirerek Cumhuriyet yönetiminin aldığı tüm kararların arkasında durdu. Cumhuriyet devrimlerine sıkı sıkıya bağlı kaldı.
ALEVİ UYANIŞINDA EĞİTİMİN VE KÖY ENSTİTÜLERİN ROLÜ
Erken Cumhuriyet dönemiyle başlayan okullaşma Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla ideal bir sisteme dönüşmeye başladı. 1940’lı yıllarda Köy Enstitüleri’nin kurulması Alevilerle daha çok temas kurulmasına yardımcı oldu. Alevilerin büyük çoğunluğunun köylerde yaşaması Alevi toplulukların bu politikalardan etkilenmesine neden oldu.
1940’lı yıllarda köylerinden çıkarak Köy Enstitüleri’nde eğitim alan öğrenciler, mezun olduktan sonra köylerine dönerek göreve başlardılar. Devlet ve yereldeki halk arasında bağlantıyı kuran bu mezunlar, Cumhuriyet devrimleri ve Atatürk ilkeleri konusunda halkı bilgilendirip eğittiler. Eğitimde başlayan bu devrimci rüzgar Alevi gençlerini olumlu yönde etkiledi ve bugüne değin kendisini ifade edemeyen bu gençler kendilerine alan bulmuş oldu.
MERKEZ SAĞA YÖNELİM
Alevilerin oy verme davranışlarını incelediğimizde çok şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmaktayız. Alevilerin modern hayatla tanışmaya başlamasıyla yaşadığı sınıfsal farklılaşma, siyasal tercihlerinde de etkili olmuştur.
Alevileri Türkiye toplumundan ayrı görmek oldukça sıkıntılı bir bakış açısıdır. Ekonomik ve siyasi bunalımlardan herkes gibi onlar da etkilenmiştir. 1950 seçimlerine kadar cumhuriyeti kuran parti olan CHP’ye tam destek verirken; merkez sağa yönelimleri 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti (DP) ile olmuştur. Oyların yüzde 55'ini alan DP kazandığı 416 milletvekili ile TBMM'nin yüzde 85'ini elde etti.
DP, 1954 yılından sonra şeriatçı kinini kusmaya başladı. Cumhuriyeti kuran kadrolara karşı kindar bir tutum içine girerek öç almaya başladı. Bu öç duygusu toplumsal huzursuzluğu arttırdı. Aleviler yavaş yavaş DP’den uzaklaştı.
Bu nedenle 1960’lı yıllarda Alevilerin genel yönelimi Birlik Partisi (BP), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve CHP’ye olmuştur. 1970’lerde sosyalist sol hareketlere ve Bülent Ecevit’in “Karaoğlan efsanesi” nedeniyle de toplum olarak Aleviler yeniden CHP’ye yönelmiştir.
ALEVİ PARTİSİ OLARAK KURULAN TBP İLE BP’NİN BAŞARISIZLIĞI
1966’da Birlik Partisi (Türkiye Birlik Partisi) ve 1996’da Barış Partisi Alevi kimliği ile kurulan ve seçimlere katılan iki partidir. Her iki parti de basında “Alevi Partisi kuruldu” şeklinde duyuruldu. Birlik Partisi’nin kurucusu genel başkanlığına istihbaratçı General Hasan Tahsin Berkman getirildi. Aydınlar partiden uzaklaştı. Alevilerin temsilinden uzakta kalacak bir vitrini yansıttı. Bu yapılanmanın bir siyasal parti değil “yapay bir oluşum” olduğu algısı egemen oldu. Alevilere yapılan saldırıların üstünü örtmek için kurulmuş bir parti izlenimi verdi. Demirel hükümetine güvenoyu vererek sonunu tayin etti.
1993’de Sivas Madımak katliamının ve 1995’te Gazi katliamının yaşanması ve bu dönem yükselen siyasal İslam’ın etkisiyle Aleviler bir seferberliğe giriştiler. Alevi aydınların ve kanaat önderlerinin girişimi ile Alevi Temsilciler Meclisi’ni oluşturdular. Burada amaç, Alevi toplumunun birliğini sağlayıp demokrasi mücadelesinde varlığını devlete ve siyasilere hissettirmekti. En temel talepleri de “Eşit yurttaşlık” idi. Bu olumlu ve umut veren oluşum bir süre sonra ilkin bağımsız milletvekili sevdasına kapıldı sonra da partileşme sürecine evirildi ve Kurucu Genel Başkanı Ali Haydar Veziroğlu olan Demokratik Barış Hareketi’ne (DBH) dönüştü. DBH’nin görkemli bir çıkıştan sonra programında yer alan “Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılsın” ibaresi nedeniyle açılan kapatma davası sonucu yöneticileri tedbir olarak Barış Partisi’ne geçiş yapıp seçimlere girdi. Barış Partisi’nin başarısı nedir dersek; CHP’nin baraj altında kalması, DSP’nin yüzde 22 oy alarak koalisyon hükümeti kurması olduğunu söyleyebiliriz.
Birlik Partisi (TBP) 1969’da katıldığı seçimde % 2.8, Barış Partisi ise 1999’da girdiği seçimde ancak % 0.2 oy alabildi. Bu oy oranları Türkiye genelindeki Alevi nüfus ile kıyaslanınca iki partinin de Alevilerin kendilerinden bile yeterli desteği alamadığını göstermekteydi.
Siyasi hayatımızdaki iki Alevi partisinde ciddi başarısızlıkların yaşanması, Alevlerin öz kimlikleriyle siyaset yapmakta çok istekli olmadıklarına işaret etmektedir. Alevi toplumunda bu partilerin gaz alma projesi olduğu kanısı hakim oldu.
ALEVİLERİN SOSYALİST SOL İLE BULUŞMASI
1960’ta başlayan yoğun göçle birlikte büyük şehirlerde yaşayamaya başlayan Aleviler, gençlik aracılığıyla bu dönemde yükselmeye başlayan sol hareketleri üniversite çevresinde sahiplendi. Bu dönemde Aleviler, Sünni İslam’ın değerlerine sahip olmadıkları için dinci ve milliyetçi gruplar olan sağcı çevrelerle yakınlaşamadılar.
Göç ile ortaya çıkan gecekondu mahalleleri sosyalist gençlerin propaganda alanı haline gelmişti. Böylece gecekondu mahallerinde yaşayan Aleviler ve devrimci sol hareketler arasında dayanışma meydana geldi. Alevi gençleri bu örgütlenmeler içinde aktif yer aldı.
1970’li yıllarda Aleviler, Hakk Muhammed Ali öğretisinin içerdiği bazı temel söylemlerin, sosyalist sol ile bütünleşmesinde aykırılık görmedi. 1960’lı yıllardaki sol örgütlenmeler daha kitlesel olarak 1970’li yıllara taşındı ve Aleviler ile sıkı bağlar kurdu.
1960-1980 arası dönemde gitgide artan şiddet olaylarında Aleviler açısından kötü hatıralarla dolu olan Ortaca-Malatya-Sivas-Çorum-Maraş katliamları yaşandı. 1980 öncesi Alevilere yönelik saldırıların sebeplerinden biri politik kamplaşma iken bir diğer neden ise yerel ekonomideki aldığı rolle ilgiliydi.
Kentlere göç eden Aleviler, kentli Sünni Müslümanların elinde olan iş alanlarına ortak olmaya başladılar. Aleviler, kent ve kasabaların geleneksel esnaf profilini değiştirdi. Var olan Sünni esnaf tarafından, bu alanlarda oluşturulan mevcut hiyerarşik düzeni alt üst eden, bozan unsurlar olarak algılandılar.
1960-1980 arası dönem, sadece öğrenci hareketleri açısından değil, işçi sınıfının sendikal mücadelesi ve kentleşme açısından da yeni bir dönemi ifade ediyordu. Taşradan büyük kentlere göç bu yıllarda belirgin bir şekilde arttı. Tek geçim kaynağı tarım olan kırsalda yaşanan olumsuzluklar ülke içi göçü hızlandırdı. Kırdan büyük kentlere yaşanan göç, kendi içinde yalıtılmış bir yaşam süren Alevi toplumunun farklı toplum kesimleriyle temasına ve politize olmasına zemin sağladı.
Ekonomik bunalımlarla karşı karşıya gelen ve kent yoksullarının büyük bir bölümünü oluşturan Aleviler, adeta varoşlara mahkum bir hayat sürdürdü. Kent yaşamında siyasilerden sonra topluma da sirayet eden ötekileştirme anlayışı, Alevilerin önemli sıkıntılar yaşamasına neden oldu. Mahalle baskısına maruz kaldılar. Aleviler, bir süre sonra kendilerini ifade edebilecekleri ibadethanelere (cemevi) ihtiyaç duydu. Özellikle 1990’lı yıllardan başlayarak birçok ilde cemevlerini kendi olanaklarıyla inşa ettiler.
Alevi toplumu içerden ve dışarıdan yaşadığı abluka altında inancından ve ideallerinden uzaklaştırılmak isteniyor. Politize olmuş Alevi kimlikli demokratik kitle örgütleri asli görevlerine soyunmadıkça, toplumun inancıyla uğraştıkça gelecekte yanında olacak Alevi bulamayacaklar. Demokrasi mücadelesi acil görevdir. Siyasi iktidarın irticacı, gerici, faşist saldırılarına karşı toplumsal seferberlik sağlanmadıkça gelecek güzel günlerimiz daha da karanlığa boğulacaktır.
Gelin Canlar Bir Olalım!