İpek Özbey
206 sayfada askerlik, savaş, zafer, siyaset ve cumhuriyet dersi
26 Ağustos günü saat 05.30’da topçu atışıyla başladı Büyük Taarruz…
100 yıl önce, ilk gün Kalecik Sivrisi, Belentepe ele geçirildi.
Süvari Kolordusu, Sincanlı Ovası’na indi…
27 Ağustos’ta cephe yarıldı, Afyonkarahisar ele geçirildi…
30 Ağustos’ta Aslıhanlar bölgesinde kuşatılan Yunan Kuvvetleri’nin önemli bölümü imha edildi.
18 Eylül 1922’de Anadolu, Yunan ordusundan tümüyle temizlendi…
İki yıl önce, 26 Ağustos 2020’de emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz ile birlikte Afyon’daydık.. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün at sırtında Büyük Taarruz harekâtını sevk ve idare ettiği 1874 rakımlı Kocatepe’deydik...
Altı gün boyunca zafer yolunda Başkomutan’ın adımlarını izledik, Cumhuriyet gazetesi için bir yazı dizisi hazırladık. İnanılmaz bir deneyimdi yaşadığım; coşkulu ve mağrur!
‘Başkomutan/Emsalsiz Lider’ kitabı ilgiyle okunan Yavuz Paşa, 100. Yılında kurtuluşun mührü, kuruluşun anahtarı Büyük Taarruz’u yazdı.
Yazı dizisini hazırladığımız o altı günün sonunda “Nasıl geçti” diye soranlara hep aynı yanıtı verdim:
"Bugüne kadar çok şey okudum Büyük Taarruz hakkında ama o perişan yolu bugünün konforlu şartlarında dahi kat etmek zordu. Ayağında çarıkla, aç susuz ilerleyen Türk Ordusu’nun zafer yolu onlarca dersle doluydu…"
Toprağı vatan yapanları unutmamak gerekir
Ahmet Paşa’ya göre “tarihte yaşanan savaşların benzerleri yaşansa da asla aynıları yaşanmaz ve yaşanmayacaktı.” Ancak konu üzerine eğilmek ve yeni araştırmalara konu etmek gereksinimi iki nedenle kaçınılmaz. Şöyle diyor:
“İlki, toprağı vatan yapanları unutmamak gerekir. Aklımızla, duygularımızla hayatlarını ortaya koyanları yaşatmalıyız. Onları yaşatamazsak emin olunuz ki bizler de yaşayamayız. Bunu yaparken günümüzle bağ kurmak zorunluluğu da atlanmamalıdır. Zaten bu bağ kurulamazsa zihinsel geri planda bir bilinç oluşturmak mümkün olmaz. İkincisi, dönemin koşullarını, hangi etmenleri dikkate alarak kararlar verdiklerini, bu kararlarla birlikte hangi riskleri aldıklarını, karşılaştıkları fırsatları nasıl değerlendirdiklerini bilmek durumundayız. Bunları bilmek, analiz gücümüze derinlik kazandırır. Bu derinlik, bizi sığ yaklaşımlardan uzak tutar. Konumuzla ilgili olduğu için hemen belirtelim: Eğer o dönemde Yunanistan’ı yönetenler daha üst bir tarih bilincine ulaşmış olsalardı ya da bu bilinci her türlü yaklaşımıyla dışa vuran General Metaksas’ı dinlemiş olsalardı, evlatlarını Anadolu’da heder etmezlerdi. Onbinlerce Türk’ün kanına girmez, yüzlerce köyü yakmaz ve utanç içinde boyunlarını bükerek kendilerini Ege’nin sularına atmazlardı.”
Türk askeri fırında ekmek pişirmeyi reddetmişti
Ahmet Yavuz ile birçok söyleşi yaptım. Her zaman o dönemi bugünle kıyaslamasını istedim. Yukarıda anlattığına benzer bir durumla bugün de karşı karşıya olduğumuzu söylüyor ve devam ediyor:
“Yüzyıl önce İngiliz emperyalizminin oyununa gelenler, benzerini Yunan halkına yaşatma arayışı içindedirler. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş da bütün öğreticiliğiyle önümüzde durmaktadır. Savaş gerçekte cinayettir. Ülkesini savunma dışında yapılan savaşlar meşruiyetten yoksundur. Tarihçiler ve askerler başta olmak üzere ülkenin aydınları, yöneticilerinin meşru olmayan savaş arayışlarına karşı uyanık olmalı ve cesaretle düşüncelerini dile getirebilmelidirler. Bunun için savaş olgusunu tarihsel derinlik içinde bilmek durumundadırlar. Yunan askerinin savaş karşıtı tutumu, daha 1921’den itibaren açığa çıkmıştı. Bu düşünce yeterince dikkate alınmış olsaydı, Yunanlar büyük bir hezimet yaşamaktan kurtulmuş olurlardı. İnsan sormadan edemiyor: Yüzlerce Yunan askeri, savaşın ülkelerine zarar verdiğini ve vereceğini dillendirdikleri için kurşuna dizilmişti. Haksız mıydılar? Oysa aynı dönemde Türk askeri, geri hizmete alınıp fırında ekmek pişirmeyi reddetmekteydi. Bu nedenledir ki savaş, haklı ve meşru olmalıdır. Ama daha önemlisi, başta ülkeyi yönetenler olmak üzere herkes, bunun bilincinde olmalıdır.”
Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan ‘Büyük Taarruz’u okurken fikrin doğuşunu, stratejisinin nasıl kurulduğunu, başkumandanlık krizi başta olmak üzere içeride yürütülen siyasi mücadeleyi, liyakate verilen kıymeti, planların nasıl yapıldığını ve elbette eşsiz bir başkumandanın askerlik tarihine geçen aklını da okuyacak ve önemlisi cumhuriyetin değerini daha çok bileceksiniz.