Aytun Aktan
CUMHURİYET ÇOK GÜZELSİN
Bu topraklara doğmuş, okumuş, meslek sahibi olmuş bir kadın olarak gururla Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutluyorum. Zira kadın olmak, aşılması gereken zorlukların çoklu çarpanıdır. Kurucu lider Atatürk ile bu olumsuz çarpanlar epey azalmışken, üstüne bizler de epey şeyler koyduk, boş durmadık. Sonra başkaları da kazanılan haklarımızı gasp etti. İstanbul Sözleşmesi ve daha birçok şeyi yok saydı. Derken dünya her zamanki ritminde dönmeye devam etti, güneş etrafında anlı şanlı 100 tur attı. Konuşulması, yazılması gereken çok şey var elbette geçen yüz yılda cumhuriyet adına yapılan ve yapılamayanlarla ilgili. Ve şüphem yok ki bu eksende çok sayıda yazıya erişme şansınız oldu ve olacak.
2023 yılı başladığından bu yana çeşitli vesilelerle kutladığımız yüzüncü yılımızın taçlanma günü bugün, 29 Ekim. Doğum günlerimizde, yıl dönümlerimizde bile sonu sıfırla biten yıllar daha büyük kutlamalara sahne olurken, bir milletin bağımsızlık mücadelesini kazanarak, hak ettiği var oluş günü kırk gün kırk gece kutlansa ‘Ne yapıyorsunuz?’ denilmez aslında. Ama bize sürekli ‘Yapma!’ diyenler var.
Devlet kavramıyla siyasi hükümet olgusu iç içe geçtiğinden bu yana kafalar kadar kutlamalar da karışık. Halk herkese ve her şeye rağmen kutlamalarını yaparken, siyasi tarafın konuyla ruh ve beden ilişkisinin kopukluğu artık acıklı bir hal aldı. Halkları için değil onlara rağmen savaşanların aksine Kurtuluş Savaşı halkla birlikte kazanılmıştır. O nedenle kazanılan zafer ve sonrasında süren 100 yıllık iradeyi kutlamalardan alıkoyamazsınız.
Bakın daha geçen hafta konuştuk savaş meselesini. Bitti mi? Hayır. Maalesef tüm yıkıcılığı ile sürüyor, aynı deprem zamanları gibi ateşli ateşli karşı duruşlarımız, isyanlarımız ise tahmin ettiğim gibi çoktan sönümlendi. ‘‘En fazla bir yıl sürer yirminci asırda ölüm acısı’’ eee biz yirmi birinci asırdayız Nazım Hikmet, zaman hız çağı, popüler kültürde ‘‘bir an sürer büyük acıların yası’’ demek istiyorum.
Sen çok yaşa Cumhuriyet, yaşlanma ama olgunlaş. Belki sonra çuvaldızı kendimize batıracağımız, başından itibaren daha demokratik bir cumhuriyet özlemi hakkında bir yazı daha yazarım ama sanat gündemi oldukça yoğun bir mevsimdeyiz. Neleri başaramadığımızla ilgili kendimize kızdıklarımızı iç cebimize koyalım, özeleştirilerimizi verelim ve bugünün tadını doyasıya çıkaralım.
25 Ekim tarihinde İstanbul’un en uzun soluklu tiyatro festivali başladı. 27 incisi gerçekleşen İKSV Tiyatro Festivali’ne ve programına ilişkin kapsamlı bir yazı daha önce sizlerle paylaşmıştım. Buraya yazımın linkini ekliyorum, hala bilet bulabilecekleriniz olabilir ya da festivalde prömiyerini yapıp sezonda devam edecek oyunlar için fikir sahibi olabilirsiniz. https://halktv.com.tr/makale/27-istanbul-tiyatro-festivali-ve-istanbul-kultur-sanat-vakfi-768697
Festival açılışında ‘‘Cafe Müller’’ oldukça yoğun ilgi gördü. Dans tiyatrosunun en önemli koreograflarından Pina Bausch’un 1978’den bu yana devam eden bu lirik anlatısı büyüleyiciydi. 25 Kasım’a kadar devam edecek olan festival ilerledikçe seyrettikçe sizlerle paylaşacaklarım olacak.
Ama şimdi size Bodrum’da ilki bu yıl gerçekleşecek olan Bodrum Tiyatro Festival’inden bahsetmek istiyorum. İyi ki doğdun ve daha nice yaşlara diyeceğimiz bu festivalin başlangıç tarihi 3 Kasım ve iki hafta süresince oldukça zengin bir programla, sanat severlerle farklı mekanlarda buluşacak. Yaz boyu çok sayıda sanatsal etkinliğin gerçekleştiği Bodrum sadece bir turizm merkezi olmaktan ayrışıyor böylece. 3-16 Kasım tarihleri arasında bu yıl ilk kez düzenlenecek Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali (BOTİF), 7’si yabancı olmak üzere 23 farklı prodüksiyona ev sahipliği yapacak. Türkiye, Almanya, Belçika, Fransa ve Yunanistan’dan tiyatro, müzik, dans, performans gibi farklı dallarda eserlerin hem karada hem de denizin üstünde sahneleneceği festivalde söyleşi ve atölye çalışmaları da gerçekleşecek.
Övül Avkıran ve Mustafa Avkıran’ın eş sanat yönetmenliğinde düzenlenen 1. Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali için sanat yönetmenleri “BOTİF, bütüncül sanat anlayışı ve ihtiyacıyla, disiplinlerarası geçişkenliğin yeni sahası olacaktır. Bu festival, bilgimiz ve biriktirdiklerimizle yeni sorular sormak ve yeniden ‘Başka Bir Bodrum’u düşünmek, yaşamak için,” yorumunu yapmışlar ki program içeriğine baktığınızda neyi kast ettiklerini anlamak çok kolaylaşıyor.
Festival kapsamındaki etkinlikler Inspera Sahne, Inspera Mini Sahne, Inspera Açık Sahne, Bodrum Kalesi, STS Bodrum, Bodrum Belediyesi Heredot Kültür Merkezi ve Nurol Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.
Festival açılışını, denizden komşusu, yaşı çok genç İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sahneye koyduğu “Deli Dumrul” oyunuyla yapacak. Türkiye’den Bedirhan Dehmen & MTDist’in “BİZ”, uzun zamandır sahnede keyifle seyredilen Fırat Tanış’ın Donkişot Tiyatro ile yaptığı “Gelin Tanış Olalım”, üçüncü sezonundaki Faraza Tiyatro’nun başarılı oyunu “Misket”, Tiyatro D22’nin başarıyla devam eden “Hakikat, Elbet Bir Gün”, BAM İstanbul’un seyrederken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız, iki kişilik oyunu “Istırap Korosu”, Şirin Aktemur’un “Hasret”, AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu’ndan Berna Laçin’in profesyonel oyunculuğu ile “Hayal Satıcısı” adlı prodüksiyonları festival kapsamında Bodrum seyircisiyle buluşacak.
Festivalin uluslararası içeriğinde Almanya’dan Interkulturell-Aktiv e.V.’nin “NSU – Kurbanlar Arasında Almanlar da Var”, MomoAct’ın “Ashura”; Belçika’dan Theater Antract’ın “Tut Bırak” ve Platform 0090’ın “Gılgamış” adlı prodüksiyonları sahnelenecek.
Festivalin en sıra dışı etkinliği ise, cumhuriyet tarihinin ilk yelkenli okul gemisi STS Bodrum’da gerçekleşecek okuma tiyatrosu olacak. Festivalin yüzen sahnesi STS Bodrum, Bodrum’un simgesi haline gelen Halikarnas Balıkçısı’nın ölümünün 50. yılında, ünlü yazarın “Mavi Sürgün”üyle gün batımına yelken açacak. Jehan Barbur’un ev sahipliğinde gerçekleşecek ve her bir temsilde Aslı Kobanbay, Berna Laçin, Derya Alabora, Deniz Çakır, Esra Akkaya, Gülbin Yeşil, Kaan Çakır, Kaya Akkaya, Kerem Kobanbay, Koray Şahinbaş, Mustafa Alabora, Yonca Şahinbaş gibi farklı tiyatro sanatçılarının Mavi Sürgün’den bölümler okuyacağı etkinliğe, Barbur da muhteşem sesi ve şarkılarıyla eşlik edecek.
Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali’nde aynı zamanda Cem Yıldız’ın “Ben Uçarım Gökler Uçar”, Almanya’dan Sema Moritz’in “Efsane Hanımlar”, Renan Bilek’in “Aranjmanlar-Öyküleriyle Şarkılar”, Nuri Harun Ateş’in “Das Cabaret” ve Sokrates Sinopoulos ile Derya Türkan’ın Türkiye – Yunanistan ortak yapımı “İstanbul’dan Mektup” konserleri Bodrumlu sanatseverlerle buluşacak. Dilek Türkan ve Oğuzhan Balcı’nın Muğla Büyükşehir Belediyesi Şehir Orkestrası’yla birlikte vereceği “Şarkıların Cumhuriyeti” konseri ise 10 Kasım’da Bodrum Belediyesi Heredot Kültür Merkezi’nde ücretsiz olacak gerçekleştirilecek.
Daha bitmedi Yücel Erten ve Mustafa Avkıran’ın, Daphnis Kokkinos ve Koza Tamdoğan’ın Nurol Kültür Merkezi’nde halka açık söyleşiler gerçekleştireceği festival kapsamında, Pina Bausch Dans Tiyatrosu’nun dansçısı ve prova yönetmeni Kokkinos aynı zamanda profesyonellere yönelik ve katılımın rezervasyonla mümkün olduğu bir atölye çalışması da düzenleyecek. Arrangement Provisoire’ın Fransa-Brezilya ortak yapımı olan “Beyaz” adlı çağdaş dans gösterisi ve Evren Erbatur’un “Sorularımdan Korkmayın Ben Sadece Bir Dramaturgum” adlı performansıyla renklenecek. Ve 1. BOTİF, Emre Kınay ve Çiğdem Gürel’in sahne alacağı Kapanış Partisi’yle sona erecek.
Seneye festivalin ikincisinin yapılmasındaki en büyük motivasyonun heyecanla onları seyretmeye gelecek sanatseverler olacağını sakın unutmayın. Sahne sanatları seyircisiyle var olur. Bodrum’da olanlar için mükemmel bir şans. Gelmeyen kışta son bir yaz havası alma imkânı olanlar için bulunabilecek en mükemmel bahane ile en güzel zamanında Bodrum diyorum. Çok önceden planlanmış işlerim olmasaydı her anını değerlendireceğim bu şahane projenin ortakları ise Inspera, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bodrum Belediyesi, Bodrum ve Karya Bölgesi Kültür Sanat ve Tanıtma Vakfı (BOSAV) ve Mey/Diageo.
Dönelim tekrar bugüne. Anıtkabir’e giriş saatleri kısıtlansa da bahçesindeki kalabalığıyla Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamaya Türkiye’nin her yerinden gelen insanlar tarihe nottur. Etrafımızda olup biten vahşeti sebep gösterilip devlet törenleri iptal edilirken, düğünlerde görüntülenen, yasını altın takıp, göbek atmak niyetiyle tutan devlet memurları tarihe nottur. Vaktim olmadı, 100. Yılı değerlendiremedim diyen devlet büyükleri tarihe nottur. Atatürk heykeli önüne çelenk bırakmak için milletvekiline ‘‘bunun için izinin yok’’ diyen polis müdürü tarihe nottur. Ve tarihe not; 100’üncü yaşına gelen Cumhuriyet’in tarikatlar eline bırakılan çocuklarına karşılık inatla direnen aydınlık gençliğidir, onları yetiştiren öğretmenleri, aileleridir. Yalnız ve az gösterilmek istenen çok büyük bir kalabalığız ve gücümüzü birbirimizden, umudumuzdan ve çalışmaktan alacağız. Çehov’un Üç Kız Kardeş oyunundaki İrina da ‘‘Çalışmak der, çok önemlidir!’’ Yurtlarda zihinleri, bedenleri kirletilmeden, ölmeden, layık olduğu kültür seviyelerinde eğitim alacak her genç için alınacak nefes, dökülecek terimiz var. Cumhuriyet 100 yaşında bile genceciksin ve çok güzelsin. Bayramımız kutlu olsun.